Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '11

 
Kategori
Siyaset
 

CHP'de "eve dönüş" olmaz!

CHP'de "eve dönüş" olmaz!
 

Ecevit'le ilgili bir belgeselin fragmanında izlemiştim... 

70'li yılların genç ve hatip Ecevit'i, 70'li yılların Ecevit - Demirel meydan savaşları diyebileceğimiz kavga ortamında büyük bir meydanda kürsüden partililerine hitap ediyordu, olabildiğince öfkeli ve yüksek bir ses tonuyla: 

- Ben, her zaman haklı çıkmaktan usandım artık! 

Sadece Milliyet Blog'da yazan mütevazi bir blog yazarı olarak ben de Ecevit gibi hep haklı çıkıyorum ama ben Ecevit gibi haklı çıkmaktan usanmıyorum, bilakis bundan mutluluk duyuyorum... 

Her ne kadar Ece Temelkuran'ından, Mehmet Tezkan'ına, Hadi Uluengin'ine kadar bir çok yazara karşı benim öngörülerimin doğru çıkmasıyla, onların profesyonelliğine karşılık benim amatörlüğüm beni hüzünlendiriyorsa da, bunu kaderin bir cilvesi olarak kabul ediyor ve kaderime razı oluyorum. 

Son olarak, geçtiğimiz günlerde Şişli'de oturmakta olan yakınlarımla bir araya gelmiştik. Söz dönmüş dolaşmış Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'e gelmişti. Dostlardan biri, Kılıçdaroğlu'nun son kongrede yaptığı davete ve basında çıkan haberlere dayanarak: 

- Sarıgül CHP'ye dönüyor, demişti. 

Ben de: 

- Herkes CHP'ye dönebilir ama Sarıgül kesinlikle dönemez. Çünkü almazlar, diyerek itiraz etmiştim. 

Nedenini sorduklarında ise, "Sarıgül'ün liderlik iddiasından vazgeçmediğini, Şişli Belediye Başkanlığı'nı kaybetmemek için şimdilik beklemeye geçtiğini, bu amaçla Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkan seçilmesini bahane ederek Türkiye Değişim Hareketi'ni bitirdiğini, CHP'ye geçmesi halinde kaldığı yerden devam edeceğini, bu defa karşısında Baykal gibi "Kurultaylar Şampiyonu" biri de olmadığından rahatlıkla kazanacağını ve bu durumu da en iyi bilenin Kılıçdaroğlu olduğunu" söylemiştim. 

Geleceğe dönük çok iddialı bir sözdü. Baykal, "az olsun benim olsun" anlayışıyla CHP'de bir küskünler ordusu yaratmıştı. Liderlikte kendisine rakip olabileceklerin bir çoğunu etkisiz hale getirirken bir kısmını da partiden ihraç ettirmişti. Bunun sonucu olarak CHP de küçüldükçe küçülmüştü. Bir kaset operasyonuyla düşürülen Baykal'ın yerine Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkan olmasıyla, Ak Parti'den kurtulmak isteyenler ve sol iktidara hasret çevreler yeniden ümide kapılmışlardı. İktidara gelmek için de birleşmek, bütünleşmek, tek çatı altında toplanmak şarttı. Bu çevrelerin arzularını yerine getirircesine vakit kaybetmeden Sarıgül ortaya çıkmış, tabandan gelen bir hareket olarak büyük umutlarla kurduğu ve çığ gibi büyümekte olan Türkiye Değişim Hareketi'nden vazgeçtiğini açıklamıştı. 

O zamana kadar Sarıgül'ü yerin dibine batıranlar bile Sarıgül'ü bu hareketinden dolayı tebrik etmişlerdi. Tabii ki bu güzel jestin bir de karşılığı olmalıydı. CHP'den ihraç edilen Sarıgül affedilerek yeniden CHP'ye davet edilmeli ve ona büyük bir görev verilerek ödüllendirilmeliydi. 

Bununla ilgili bir çok yazı yazıldı, çizildi. Ben hepsine tebessümle baktım. Çünkü ben, Türk siyasetinin sahtekarlıklarını, iki yüzlülüklerini çok iyi biliyordum. Yazılarımda da bunu sık sık yansıtmıştım. Kişisel basit menfaatler, ülke ve parti menfaatlerinden çok önce gelirdi. Daha açık ifade edeyim; Sarıgül Genel Başkanlığı'nda bir CHP'nin iktidarda olmasındansa, Kılıçdaroğlu Genel Başkanlığı'nda bir CHP'nin anamuhalefette olması tercih edilirdi. 

Bu itibarla Sarıgül'ün CHP'ye dönmesi bugünkü CHP yöneticileri için büyük bir risktir. Ortada tabii ki de büyük bir ikilem vardır. Bir taraftan önümüzdeki seçimlerde mutlaka Ak Parti iktidarından kurtulmak isteği ve amacı varken, diğer taraftan da beleş bir şekilde ele geçirilmiş olan CHP liderliğini kaybetmek riski vardır. Bu nedenle çok mecbur kalmadıkları sürece bu riski göze alamazlar, diye düşünüyordum. 

Önceki gün bir internet gazetesinde "CHP'de eve dönüş" başlıklı bir haber okudum. Bu yazımı yazmayı düşünüyordum ki bugün de Kılıçdaroğlu'nun konuya ilişkin açıklamalarını gördüm: 

- Sade bir vatandaş olarak mücadele edeceklerse başımın üstünde yerleri vardır. Milletvekili olacağım diye geleceklerse, hiç gelmesinler daha iyi... 

Benim düşüncelerimi doğrulayan bir açıklama. Daha yazımı yazmadan Kılıçdaroğlu beni doğruladı. Oysa bundan 1, 5 ay önce yapılan CHP kurultayında Kılıçdaroğlu, CHP'nin solun tek çatısı olduğunu, kapılarını herkese açtığını ve herkesi davet ettiğini açıklamıştı. Kılıçdaroğlu bununla da kalmamış, liderlik koltuğunu eline geçirmenin cesaretiyle, geçmişte engin bir sadakatle bağlı olduğu eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ın gözlerinin içine baka baka, "CHP'ye parti içi demokrasiyi getireceğim" demişti. 

Kılıçdaroğlu daha önce de, CHP'nin önseçimle milletvekili adaylarını belirleyeceğini açıklamıştı. 

Son açıklamasından net bir şekilde anlaşılıyor ki; Kılıçdaroğlu çark etmiş vaziyette! 

Sayın Kılıçdaroğlu, "Benim adım Kemal", "Ben dürüstüm" diyorsunuz ya, lütfen dediğiniz gibi olun. Mevlana'nın dediği gibi "Ya olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun"! Vatandaşın karşısında dürüstlükten, ilkeden bahsedip de kapalı kapılar arkasında başka hesaplar yapmayın! En azından vatandaşın zekasını küçümseyerek onu aptal yerine koymayın! Parti içi demokrasi çalıştığında zaten kimse size milletvekili şartı koşamaz ki! 

Sizden kimse ulufe beklemiyor. Sarıgül'ün de bir ulufe beklediğini sanmıyorum. Söz verdiğiniz gibi parti içi demokrasiyi çalıştırırsınız; isteyen bileğinin hakkıyla ilçe başkanı, il başkanı, meclis üyesi, belediye başkanı, milletvekili olur... 

Ama Genel Başkan da olabilir. 

Sırf bu olmasın diye neden parti içi demokrasiden vazgeçiyorsunuz. Sizin geldiğiniz nokta da tıpkı Baykal'ın noktası: 

- Az olsun, benim olsun! 

O zaman Baykal neden değişti ki? 

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..