Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '08

 
Kategori
Siyaset
 

CHP'de hakimiyet kayıtsız şartsız Baykal'ındır!

CHP'de hakimiyet kayıtsız şartsız Baykal'ındır!
 

Geçtiğimiz yıl CHP'nin 84. kuruluş yıldönümünde Deniz Baykal Anıtkabir'i ziyaret etmiş ve Ata'nın manevi huzurunda anıt özel defterine bir şeyler yazmıştı.

Ertesi gün Can Dündar köşesinde; tarihten Erdal İnönü'ye ait bir anekdot anlatarak Deniz Baykal'ı yazdıklarıyla ilgili ağır bir şekilde eleştirmişti. Bu yazısına göre;

80'lı yılların başında SODEP'in kuruluş aşamasında, kurucu genel başkan sıfatıyla Erdal İnönü Anıtkabir'e çıkmış ve Anıt özel defterine alışılagelmişin dışında "Cumhuriyetimizin kurucusu, eşsiz kahraman Atatürk'ün manevi huzurunda saygıyla eğildik" ifadelerini yazmıştı.

Bu olağan dışı davranışı sebebiyle Can Dündar kendisiyle yaptığı bir söyleşide ona, neden Anıt özel defterine herkesin yazdığı gibi, Atatürk'e hitap eden ifadelerle yazı yazmadığını sormuş ve o da:

"Atam yahut büyük atam diye bir hitap benim tuhafıma gidiyor. Atatürk hayatta değil, dolayısıyla "ben seni kabul etmiyorum karşımda" diyecek, yazdıklarımıza itiraz edecek hali yok ama biz atam dediğimiz zaman senli benlilik kurmuş oluyoruz. O konuda fikrini söyleyemeyecek bir insana karşı bir samimiyet gösteriyoruz. Böylece her yaptığımızı onun da onayladığı izlenimini uyandırıyoruz. Bence bu onun anısına saygısızlıktır. Ama hep yapılıyor" demiş.

Can Dündar da yazısında İnönü'nün bu cevabına hak verdikten sonra Deniz Baykal için şunları yazmıştı:

Şimdi gelin, halen İnönü'nün koltuğunda oturan Deniz Baykal'ın CHP'nin kuruluş yıldönümünde Anıtkabir özel defterine yazdıklarına bakalım.

"Aziz Atatürk, sevgili genel başkanım" diye başlıyor satırlarına Baykal. Sonra Atatürk'le samimi dertleşmeye giriyor.

- CHP'nin 84. kuruluş yıldönümünde huzurundayız.

- Yozlaşmış, içeriği boşaltılmış, biçimsel bir kalıba dönüştürülmüş bir demokrasi anlayışıyla cumhuriyetimiz ve ulusal birliğimiz tehdit altındadır.

- Sana ve eserine sahip çıkan milyonlarca insanımız adına bir kez daha sevgilerimizi, saygılarımızı ve derin bağlılıklarımızı sunuyoruz...

Can Dündar Baykal'ın bu yazdıklarını ifade ettikten sonra devam ediyor;

Atatürk eserime sahip çıkıyorsanız son seçimi nasıl açıklıyorsunuz? diye soramıyor.

Bana geleceğinize halka gidin. Şikayet edeceğinize silkinin. Anıtkabir'den önce, Türkiye'nin giremediğiniz yörelerini gezin de diyemiyor.

Oysa ona inanç bunu gerektiriyor.

Önemli bir ayrıntı bu.

Sadece hitap meselesi de değil, İnönü'nün mesajındaki demokrasi vurgusuna karşın Baykal'ın orada bile Atatürk'e demokrasiyi şikayet eden yaklaşımı, İnönü döneminde girdiği her seçimde büyüyen bir hareketin neden son dönemde sürekli küçüldüğünün bir örneğini vermiyor mu?

Can Dündar'ın 11.9.2007 günlü köşe yazısındaki görüşlerine katılmamak mümkün değil. Aslında Baykal'ın demokrasiyle kavgası yeni de değildir. Girdiği her seçimde hüsrana uğramıştır. 90'lı yılların başında İnönü'den iktidar ortağı olarak devraldığı partiyi 1995 genel seçimlerinde yenilgiye uğratmış, sol oyları diğer sol parti olan DSP'ye kaptırmıştır.

28 Şubat süreci sonunda Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında kurulacak hükümete girmeyerek dışarıdan destek sözü vermiş ve muhalefette kalmaya devam etmiştir. Ortaya koyduğu istikrarsız ve güven vermeyen muhalefet anlayışı sonucu 1999 genel seçimlerinde baraj altında kalmıştır. Bir önceki seçimlerde iktidar ortağı olarak oy kaybetmişti, bu defa muhalefette oy kaybederek, bu haliyle bir ilki başarmış siyaset literatuarıne girmişti. Kendine değil de demokrasiye küserek bir süre siyasete ara vermişti.

Şubat 2001 krizi sonucu DSP erime sürecine girmiş ve sol oylar yeniden CHP'de toplanmaya başlamış ve Baykal yeniden iktidar hayellerine kapılmıştı. 2002 genel seçimleri yeni bir hayal kırıklığına sebep oldu.

Bu yenilgi Baykal'ı demokrasi ile olan kavgasında yeni bir noktaya taşımıştır. Bu defa galip gelen rakibinin önemli bir zayıf noktası vardır. Rakibi RP geleneğinden gelmektedir ve çok yakın bir geçmişte 28 Şubat süreci yaşanmış ve izleri halen devam etmektedir. Laiklik denince akan sular durmaktadır. CHP'yi Atatürk'le özdeşleştirerek kendilerini laikliğin sahibi ve bekçisi ilan etmenin tam da zamanıdır. Baykal bu haliyle demokratik olmayan ve hak edilmeyen Mesut Yılmaz'ın beleş iktidarını düşlemiş ve özlemiştir.

Demek ki Baykal'ın demokrasi ile olan kavgası bir ideolojiden ziyade, etik olmayan, pragmatik bir iktidar olabilme stratejisine dayanmaktadır. Yoksa Baykal'ın antidemokrat bir kişiliğe sahip olduğu düşünülemez. Çünkü kendisi de antidemokratik uygulamalardan mağdur olmuştur.

Baykal, bu stratejinin bir gereği olarak, cumhurbaşkanlığı seçimine bir yıl kala, Erdoğan'ın kendi adaylığı konusunda herhangi bir açıklamada bulunmamasına rağmen, adaymış gibi gerilim politikasının fitilini ateşlemişti. Bunun sonucu geçtiğimiz yıl bildiğimiz olayları yaşadık.

Son olarak, kaçınılmaz bir şekilde 22 Temmuz seçim hezimetini yaşadı Baykal. Çünkü bütün umutlarını bu stratejiye bağlamış ve halkla bağlarını tamamen kopartmıştı.

Baykal, Can Dündar'ın değindiği demokrasi ile olan kavgasını sadece Anıtkabir'de ifade etmekle kalmamış grup toplantılarında ve meclis kürsüsünde de sürdürmüştü. Bu kavgayı yaparken de Atatürk'ün arkasına sığınmıştı. Adeta ben demiyorum, Atatürk diyor havasına girmişti. En son, parti kapatmalarının zorlaştırılacağı Anayasa değişiklikleri ile ilgili, bu değişikliklerin referanduma götürülmesi ihtimalinin kamuoyunda tartışılmaya başlaması üzerine Baykal:

"Bu referandum laikliğin oylanması olacaktır. Laiklik oyla gelmemiştir" diyerek Atatürk'ün laikliği halka rağmen, zorla getirdiğini ima etti.

Baykal'ın bu tutumu rejim açısından çok tehlikeli olduğu gibi, Atatürk'ün hatırasına da saygısızlık anlamına gelmektedir. Oysa Atatürk Erzurum, Sivas kongreleri, Amasya Tamimi ve TBMM'nin açılmasıyla "İstiklal" mücadelesine başlamıştı. Her hareketini halkla beraber ve halk için yapmıştı. Laiklik ilkesi de yine halkın temsilcilerinin oylarıyla Anayasa'ya girmişti.

Erdal İnönü'nün ve Can Dündar'ın işaret ettikleri gibi, Anıtkabir'de Atatürk Baykal'a cevap veremiyor. Baykal da yaptıklarını ve söylediklerini onun onayladığı izlenimini uyandırıyor ve antidemokratik taleplerine ve söylemlerine Atatürk'ü şahit gösteriyor.

Bu duruma göre bir mücize eseri Atatürk ayağa kalksa kimbilir belki de bu defa:

"Hakimiyet bila kayd-u şart Baykal'ındır" diyecektir!!!

Ülkede bilemiyorum ama bunca seçim hezimetlerine rağmen, ayarladığı ve organize ettiği delegelerle, CHP'de hakimiyetin kayıtsız, şartsız Baykal'da olduğu açıkdır. Bu durum hafta sonu bir kez daha ispatlanacaktır.

Ama Atatürk'ün çocuklara armağan ettiği "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" nı bugün nasıl kutlayacağını çok merak ediyorum. Sadece çocuk bayramı olarak mı kutlayacaktır acaba!

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..