Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mayıs '10

 
Kategori
Siyaset
 

CHP'de politbüro iktidar olmaya devam edecektir

CHP'de politbüro iktidar olmaya devam edecektir
 

Bugün bir arkadaşıma taahhütte bulundum,

Eğer Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçer ve parti onun genel başkanlığında seçime girerse CHP oy vereceğim.

Benim için huzur verici bir taahhüt olmadı. Nihayetinde Kılıçdaroğlu da, çok fazla umut bağladığım bir siyasetçi değil. Onun partiyi benim hayal ettiğim çizgiye getirmesini asla beklemiyorum. Bu ne partinin yapısı ve geleneği için mümkün, ne de Kılıçdaroğlu’nun böyle bir çizgisi ve niyeti var. Fakat Kılıçdaroğlu’nun çizgisinin bir Baykal ya da politbüro zihniyeti ile aynı olmadığı da açık. Daha sivil bir duruşu var ve otoriter eğilimleri daha az. Bu da, şu an demokrat olup olmadığını bilemesek de, demokrat olma potansiyeline sahip olduğuna bizleri inandırıyor. Gerçi genel başkan olarak Kılıçdaroğlu farklı bir çizgi geliştirebilir. Çünkü CHP’de etkin ve güçlü bir kesimin talep ettiği genel başkan karakteri son derece açık ve Kılıçdaroğlu ister istemez o beklentiyi karşılamak zorunda kalacak. Tüm bunlara karşın Kılıçdaroğlu CHP’nin içine güneş ışığının sızmasını sağlayacak çatlağın oluşmasını da sağlayabilir. Bu adım bile, orta ve uzun vadede bir değişim için umut verir.

Bu nedenlerle, yani ufak değişimlere, ileri doğru atılan en küçük adımlara bile bu ülkenin ihtiyacı olduğunu düşündüğümden dolayı, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanı olacağı CHP’ye oy verebileceğimi söyledim arkadaşıma. CHP hiç değilse, demokratik, merkez sol parti kimliğini biraz edinebilse benim için yeterli olur. Ama onun milliyetçi, otoriter devletçi sağ bir çizgiden, evrensel değerlere sahip bir sol partiye dönüşmesi bence olasılık dışı.

Zannedersem bu taahhütü vermemin bir gerekçesi daha vardı; Arkadaşıma azılı bir CHP düşmanı olmadığımı, beklentilerimi az biraz karşılayan bir CHP’nin yanında olabileceğimi göstermek istedim. Çünkü CHP’liler gerçekten de kaybeden psikolojisine kendilerini çok fazla kaptırmış durumdalar ve onlara umut verecek en ufak bir adıma dahi hasretler. Her geçen gün eksilen, her geçen gün başka bir mevziiyi kaybettiklerini düşünen bir topluluk halindeler. Zannedersem, şu an içinde bulundukları kısırdöngüyü aşmalarını sağlayacak bir umut ışığını hissettirmek istedim arkadaşıma. Bir anda yüzüne yayılan mutluluk bu konuda başarılı olduğumu hissettirdi bana.

Ancak verdiğim bu taahhütün beni en fazla huzurlu kılan kısmı, Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olamayacağına olan inancımdı.

Bu taahhüdü verdiğim zaman diliminde, CHP Basın Sözcüsü Mustafa Özyürek’in, “Baykal genel Başkanlık için Kılıçdaroğlu’nun ismini verdi” beyanı ciddi bir etki yaratmaya başlamıştı.

Ve ben o dakikalarda, arkadaşıma, CHP Genel Merkezindeki politbüro yapısının, Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasına izin vermeyeceğini iddia ediyordum. Diğer bir iddiam ise, Baykal’ın Kılıçdaroğlu’nun ismini vermesinin tek gerekçesinin Kılıçdaroğlu’nun kamuoyu önünde yıpranmasını, onun bir komplodan faydalanıp, hatta belki de o komploya ortak olarak genel başkan olan kişi yaftasını yemesini sağlamak olduğuydu.

İddiamı uzatmanın mananız olduğu, kısa bir süre sonra, Mustafa Özyürek’in açıklamasının gerçekdışı olduğu beyanları ile belli oldu. Baykal ve CHP politbüro üyeleri dört baştan ve büyük bir telaş ile bu gelişmeyi yalanladılar. Elbette bu muğlak ve puslu ortamda siyasi hayatını harcamak istemeyen Kılıçdaroğlu bir süre sonra genel başkan adaylığının söz konusu olmadığını dile getirdi.

Her ne kadar yeniden hareketlenen ve kendi hayal dünyalarını bir kez daha kuran CHP tabanı, bugünlerde tek yürek tek yumruk olduklarını düşünseler de, CHP’yi, özellikle genel merkezi az çok bilen insanlar, partide kazanın fokur fokur kaynadığını gayet iyi biliyorlar. Ve şu an partide kimin genel başkan olacağından daha önemli soru, hangi grubun partiye hâkim olacağı. Daha doğrusu mevcut yapıya hâkim grubun, bu egemenliğini devam ettirip ettiremeyeceği.

Partiye hâkim grup derken, yine her şeyleri ile iyi anlaşan, uzlaşmış bir yapıdan bahsetmiyoruz. Politbüro denilen yapının üyeleri bile, ortada Baykal yokken birbirleri ile uzlaşabilecek insanlar değil. Baykal’a bu denli “dön” baskısının yapılmasının ardında da bu var. Onun yapıştırıcı, törpüleyici özelliğine ihtiyaç var. Parti genel merkezinde Baykal olmadan var olamayacak çok fazla adam mevcut.

Partiye hâkim olmayan gruplar ile parti tabanının Baykal’a dön çağrıları var ama onların dertleri biraz farklı. Politbüro dışındaki gruplar, durumdan istifade eden yaftası yememek için Baykal’a “dön” der gibi yapıp, diğer yandan da iktidar mücadelesini arka plandan başlatmış durumdalar. Baykal’ın dönmemesi için duacılar. Parti tabanında ortaya çıkan “dön” seslerinin ise tek sebebi AKP karşısında geri adım atmamış olmak ve genel başkanlarına sahip çıkıp, onu aziz mertebesine yükselterek, partinin ve mücadelenin en az yara almasını sağlamak. Ama içlerinde Baykal’ın dönmesini istemeyenlerin oranı oldukça yüksek. Yalnızca bunu fısıltı ile kendi aralarındaki sohbetlerde dile getiriyorlar.

Ben hala büyük olasılıkla Baykal’ın döneceğini tahmin ediyorum. Onun da kişisel anlamda ikilem yaşadığını düşünüyorum. İnsan olarak “yeter artık” diyen Baykal’la, siyasetçi olarak hırsına yenilen Baykal kapışıyor. Ve ben çoğu durumda olduğu gibi hırslı siyasi kimliğinin, sıradan vatandaş olan Baykal’ı bir kez daha alt edeceğini düşünüyorum.

Ancak, gerek politik koşullar, gerekse de kişisel değerlendirmeleri neticesinde dönemezse, mevcut politbüro içinde kısmi uzlaşma sağlayan ekip partiye hâkim olacaktır. Şu an buna en yakın görünen, Önder Sav’ın başını çektiği gruptur.

Kısacası CHP'de politbüro iktidar olmaya devam edecektir. Bu Baykallı da olabilir Baykalsız da. Ama politbüro üyeleri için ideal durum Baykal'ın geri dönmesidir.

Açıkcası, politbüro üyelerinin tamamının karşı olduğu Kılıçdaroğlu’na bu partide gelecek yok gibi görünüyor.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..