Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '10

 
Kategori
Siyaset
 

CHP'de yeni bir bakış

CHPnin altı oku neydi, önce bunu hatırlayalım.

Cumhuriyetçilik

Halkçılık

Milliyetçilik

Devrimcilik

Laiklik

Devletçilik

CHP bunları niçin gündeme getirmiyor hep merak ederim. Bunlar zamanında Atatürk Cumhuriyeti kurarken dile getirdiği ve kurulan modern devletin belkemiğini oluşturan unsurlardı.

Ancak daha önceki yazımlarımda da bahsettiğim üzere bugün çağdaş Türkiye’nin yönetimine talip olacak bir partinin ufkunu geniş tutması gerekir. CHP özelinde, mevcut güçlü yanlarını koruyarak üstüne toplumun daha geniş kesimini kapsayacak nitelikte, daha önce söylenmemiş ya da söylenmiş ama uygulanmamış nitelikte açılımlar yapması gerekir.

Bunlar ne olabilir? Kağıt üzerinde düşünmeye başlayalım. Önce düşüncelerimizi kağıda dökelim, sonra bunları bir akıl ve vicdan süzgecinden geçirmeye çalışıp maddeler haline getirelim.

Acaba CHP Avrupa Birliği konusuna nasıl bakıyor? Sn.Kılıçdaroğlu ilk konuşmasında öncekilerden farklı bir şey söylemedi ama belki zaman içinde bu konudaki net görüşünü duyarız. Ben bugün Türkiye’de hiçbir partinin Avrupa Birliği’ni bir hedef olarak görmemesi gerektiğini düşünüyorum. Dahası acaba Avrupalılar ya da Türkiye’de bildik Avrupa yanlısı büyük sermaye ne der diye düşünmeden bunun daha ilerisinde neler düşündüklerini ifade etmelidirler. Bugün Avrupa Birliği son zamanda kendisine bile faydası olmayan bir varlık haline gelmiştir. Ekonomik anlamda böyle bir yapının artıları ve eksileri ekonomistler tarafından tartışılıyor, daha da tartışılacaktır ancak bu arkadaşları okurken ya da onları dinlerken aklımızda bir şeyi hep tutmamız gerektiğini hatırlatmak isterim. Tahminleri doğru çıkmadığında pardon hatalıyım demek yerine, tahminimizdeki şu kalemi şu şekilde değiştiriyoruz der ve arkalarına bakmadan yürürler. Yani bunları dinleyin ama mümkünse yaptıklarını yapmayın ya da ancak farklı görüşlerden 3-4 tanesini dinleyip kişisel kararınızı ortaya koyun. Neyse, konumuz ekonomistler değil, geçelim. Avrupa Birliği dediğimiz varlık iyi zamanında ancak kendi üyelerine yararı olan, özellikle Almanya ve Fransa gibi büyük üyelerin ihracatlarını kendi istedikleri koşullarda diğer ülkelere yapmalarını sağlayan, bu arada kitabi olarak bahsettikleri tüm güzel şeylerin kendileri için sonuna kadar geçerli, diğer herkes için sadece kağıt üzerindeki parlak sözler olarak kalmasını sağlamaya dönük bir organizasyondur.

Bu sayede ülkemizdeki ve çoğu gelişmekte olan ülkedeki sanayi, tarım, hayvancılık, üretim faaliyetleri olumsuz etkilenmiş, ülkemizdeki göreli büyük sermaye bu adamların bir şekilde güdümüne girmiş durumdadır. Ama bizdeki büyük sermaye bu durumun umarım ki farkında olmasına rağmen bundan şikayetçi gözükmemektedir. Aksine bu durumlarını daha da sağlamlaştırmak için AB’nin söylediği her şeyi bizlere kabul ettirmek için kraldan çok kralcı bir yaklaşıma sahiptirler. Yani bunlara karşılık olarak CHP’nin doğasında olan anti emperyalist ve ulusalcı yaklaşımı net olarak ifade etmesi gerekir.

CHP’nin özelleştirmeye nasıl baktığını da bilmek istiyoruz. Zamanında devlet niçin tekstil ürünleri satıyor, ayakkabı satıyor, et balıkla uğraşıyor, bankacılık yapıyor diye soran bir takım aklıevveller şimdi bakıyorum da et balık kurumunu yeniden aktif etmeye çalışıyorlar. Bu işin kitabını yazan Avrupa ve Amerika’da bankaların kamulaştırıldığını görüyoruz. Demek ki neymiş, doğru düzgün yönetilen bir devlet gerektiğinde kitapta yazılanların dışına çıkabilmeliymiş. Özelleştirme, haşa, kutsal kitapta yer alan bir kavram değilmiş, hatalı da uygulandığı olabiliyormuş. Burada altı oktan biri olan devletçilik kavramı kısmen görülüyor. Hani bu kavramlar milattan öncelerde kalmıştı, aloo?

Bugün ülkeyi ve insanları yönetmeye talip bir parti ya da politikacılarda olması gereken kavramlardan biri vicdan olmalıdır. Vicdanı olan kişinin dürüst ve temiz olacağını da varsayıyorum. Bu arada adını kendi kendine ak ya da beyaz olarak belirleyip, sonra da kendi söylediği “söze” kendisi sonradan inananlar gibi kendilerine bu renkle hitap etmeyenlere kızanları ayrı bir yere koyuyorum. Kendilerini ortalama bir vatandaşın yerine koyarak mevcut gündeme bakmaları gerekiyor, kendi ana babaları hastane kuyruklarında bekliyor gibi, ilgili sosyal güvenlik yasalarını ve uygulamalarını revize etmeliler. Sadece kendilerine ve yakın çevrelerindeki zenginleri görüp, ortalama milli gelir 10.000.-USD oldu yalanına inanmamalılar. Hoş USD kuru yükseldiğinden beri canın birinin ağzından USD bazlı milli gelir şarkısını duymaz olduk, o şarkı orada bitti herhalde…

Bu ülkeyi yönetmeye talip olanların kendi halkını diğer dünya uluslarından daha çok sevme mecburiyeti vardır. Bunu sadece halkçılık anlamında söylemiyorum, ulusalcı olmak anlamında söylüyorum. Bu kavram, malum medyada ya da başka birilerinin ağzında eskitildiği gibi bir anlam taşımıyor, aksine küresellik yalanı ile tüm ulusları ve devletleri kendi oyun alanları haline getirmek isteyenler ve onların işbirlikçilerine karşı olmak, kendini sömürenlere karşı çıkmak anlamına geliyor. Küresel ekonomi denen yapı içinde az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin taşeron, ucuz işgücü ya da pazar olmak dışında ne şansları vardır, bunu papağan gibi aynı hikayeyi anlatan “story teller” arkadaşlara ithaf ediyorum. Bir şey daha, ülkede yapılan bu yatırımların ülkemize sağladığı fayda ya da getiri ile sözkonusu yatırımın, örneğin Carrefour yatırımının, Fransa’ya sağladığı faydayı kıyaslama imkanı olsa, yurtdışına yapılan kar transferinin ne ölçüde olduğunu, bu yatırımlarla kimin aslında kazançlı durumda olduğunu görmek mümkün olabilirdi. Son güncel yatırım örneği 3.Boğaz Köprüsüdür. Acaba bu kadar pahalı (bugün konuşulan 6-7 mia USD) bir yatırıma İstanbul’un ya da ülkenin ihtiyacı var mı? Bu yatırımı yapmak için kimlere ne kadar borçlanmamız gerekiyor? Ben bu durumu bankalardan sürekli tüketici kredisi kullanıp örneğin daha yeni daha pahalı cep telefonu ya da TV alan kişilere benzetiyorum. Gereksiz yere borçlanarak ailesinin geleceğini kısıtlayan, sınırlayan ebeveynler gibi bizi yönetenler de bu ya da benzeri gereksiz yatırımlarla sonraki nesillerin geleceklerini ipotek altına koymaktalar. Ama reklamlara bakarsanız herkesin uzay telefonu almazsa yaşayamayacak hale geldiğini düşünebilirsiniz.

Bizi yönetmeye aday bir parti, üniversitelerle, gerçekten sivil toplum örgütleri ile herkese açık toplantılar düzenleyerek ilkenin kısa-orta-uzun vadeli yol haritasını belirlemelidir. Burada katılım herkese açık olmalı, yandaş ya da değil, herkesin fikri dinlenmelidir.

Yeni dönemde gelecek iktidarın ülkede adalet duygusuna olan inancı yeniden teşkil edecek önlemleri alması gerekir. Dillerinden uluslar arası sözcüğünü düşürmeyenlerin gerçekten uluslar arası standartlarda objektif, tarafsız bir şekilde adaleti tesis edecek şekilde ilgili kurumları bağımsızlaştıracak düzenlemeleri hayata geçirmeleri gerekiyor. CHP bu konuda ne düşündüğünü, neler yapacağını halka ve herkese, anlaşılır şekilde anlatmalıdır.

Sn.Kılıçdaroğlu’na sesleniyorum, seçimden önce zaman kaybetmeden gelecek seçimde aday olacakları şimdiden sağlıklı bir şekilde belirlemek için parti içi ön seçim kanallarını açmalıdır. Seçmen doğru düzgün, kendisine güven verecek aday görünce oyunu gönül rahatlığı ile verecektir, CHP bunu yapınca diğer siyasi partiler bunu ister istemez yapmak zorunda kalacaklardır, kendi tabanları bu baskıyı onlara mutlaka hissettirecektir. Bir şekilde ülkenin geleceğine bundan daha büyük hizmet olabilir mi? Bizleri yönetecek kişiler ne kadar nitelikli olurlarsa daha doğru ve halkın çoğunluğu yararına kararlar alacaklardır.

CHP dokunulmazlık konusunda mutlaka bir açılım yapmalıdır. Bu işin uluslar arası standartlarda tanımını yapmalı ve çerçevesini çizmelidir.

CHP ayrıca mutlaka din ve etnik köken ayırımı olmadan da siyaset yapılabileceğini halka anlatmalıdır. Bu tip ayrışmalar, bize temelde Amerika kaynaklı “bildirilerle” gelir. Ülkemizde bu ölçekte bir tartışma ayrışma yokken, son 10 yılda bu işin ticaret haline nasıl getirildiğini görmekteyiz. Ülke genelinde herkese eşit hizmet ve adalet, iş aş götürüldüğü taktirde ortalama vatandaşın aklına bu tip konularla uğraşmanın gelmeyeceğine inanıyorum. Ya da parti genel başkanları din adamı gibi konuşmak yerine sorumlu oldukları görevleri dini ya da etnik kimliklerini vurgulamadan yapmayı tercih etmelidirler. Şahsen ben başbakanımızın dini, etnik ya da cinsel tercihlerini merak etmiyorum. Herkese eşit uzaklıkta olsun yeter.

Yeri geldikçe ve aklıma geldikçe bu örnekleri daha çoğaltmak mümkün.

Bütün bunlardan sonra CHP logosuna belki de +yı da ekleyip CHP+ olarak değiştirmek partideki yeni bakışı daha net olarak ifade edebilir. Bu işin şekli yönüdür, partide genel bir kabul görmezse olmaz tabi, işin aslı söylenenler ve yapılanlar olmalıdır.

Yeni dönemde Sn. Kılıçdaroğlu ve ekibine başarılar diliyorum.

CABACAN

 
Toplam blog
: 29
: 803
Kayıt tarihi
: 22.08.07
 
 

40 yaşındayım. Bankacılık sektöründe çalışıyorum. Bankacılık, finans, ekonomi ile mesleğim gereği il..