Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '09

 
Kategori
Siyaset
 

CHP-MHP bilsin ki “kimlik” siyaseti federasyonu zorunlu kılar!

CHP-MHP bilsin ki “kimlik” siyaseti federasyonu zorunlu kılar!
 

Kimlik diye diye üniter yapımızı kendimiz aşındırmayalım


Tam 25 yıl önceki 15 Ağustos ülkemizde PKK Terör örgütünün ilk defa görünür hale geldiği, Eruh Baskını ile ilk kanlı eylemini yaptığı gündür.

86 yıl önce kurulan Devletimizin son 25 yılı PKK terör örgütü ile mücadele ile geçti. 86 yıl içindeki 25 yıl devlet ömrümüzün yaklaşık 1/3 lük bölümünü kapsaması sebebiyle uzun bir dönem olduğu açıktır.

Aynı yıllarda kurularak evrende yolculuğa çıkan ülkemizle kıyaslanamayacak yer altı ve yer üstü zenginliklerden, tarihsel, kültürel ve medeni tecrübeden yoksun ülkelerin bu gün bizden daha zengin, daha mutlu ve daha huzurlu ülkeler olmasında bizim yıllarımızı, kaynaklarımızı, zamanımızı, insanımızı, gücümüzü zenginleşmeye, büyümeye, ilerlemeye, bilgi ve teknolojiye ayırmamamız en önemli hatta yegane etkendir.

Ayaklarımızdaki prangalardan bir tanesi de terör belasıdır. Terör belasına ne kadar para harcadığımızı, ne kadar vaktimizi, moral ve motivasyonumuzu yok ettiğini, bu yüzden ne kadar çok fırsatı kaçırdığımızı, kaç vatandaşımızı kaybettiğimizi sıralamaya gerek yok. Çünkü, bunları yaşayarak geldik ve bütün bu acılar, olaylar henüz canlılığını korumaya devam ediyor.

Bu günlerde dış ve iç konjonktür terör belasından kurtulmamız için yeni bir fırsatı önümüze koyduğu görülüyor.

Geçmişte değerlendiremediğimiz onca fırsattan sonra bu sefer devletin üst kademesindeki uyum, kararlılık ve hükümet tarafından konunun son derece riskli bir alan olmasına aldırılmadan ortaya konulan siyasi irade ümitli olmamıza sebep olmaktadır.

Adına ister “terör sorunu” ister “güneydoğu sorunu” ister “kürt sorunu” ister “demokratikleşme sorunu” veya “açılım” deyiniz ülkenin gündeminden bu sorunu çıkarmak, akan vatandaş kanını durdurmak için verilen her emeğin saygıdeğer olduğunu ve asla “partizanlık” ve “oy devşirme” çabalarıyla gölgelenmemesi gerektiğine inanıyorum.

Akan kanı, harcanan kaynakları durdurmak ve ülke gündeminden bu sorunu çıkararak her bir vatandaşının zenginlik, huzur ve barış içinde yaşamasını sağlamanın yolunu aramak “ihanet” olarak tanımlanabilir mi?

Her partinin tıpkı ekonomik sorunları çözecek bir ekonomi programı olduğu gibi bu sorunu da ortadan kaldıracak bir programı olması gereklidir. Ama bunun böyle olmadığını biliyorum.

Partilerimiz maalesef “hamaset” ile “siyaset”i bir birine karıştıran hiç iktidar olmayacakmış gibi mevcut iktidarın yaptığı her şeyi “vatanı satma”, “millete zulüm” olarak nutuklar atıp mevcut iktidarın yıpranarak kendine sıra gelmesini ve her icraatta doğası gereği oluşan muhalif oylar ile meclisteki muhalefet otluğuna oturarak ömürlerini tamamlama üzerine kurulduğundan devletimizin 1/3 lük ömrünü alıp götürmüş terör belasından nasıl kurtulunacağına dair bir cümlelik sözlerinin olmadığı yine ortaya çıkmış durumda.

Demokratikleşmeyi “ihanet” olarak tanımlayan MHP ile CHP bu davranışlarını “üniter yapı”mızı koruma adına yaptıklarını ve kendilerinin bu anlamda üniter yapımızın teminatı olduklarını söylüyorlar.

Üniter yapının teminatı gerçekte MHP ve CHP mi yoksa AK Parti mi?

Mecliste grubu bulunan iktidar partisi hariç CHP, MHP ve DTP’nin son seçimlerde aldıkları oylar bizzat bu partilerin ülkenin tamamını ya da üniter yapımızı temsil etmekten üniter yapıyı kucaklamaktan uzakta olduğu ve bu fiili durum itibariyle bölgeselleşerek federasyonu zorunlu hale getirdikleri hatta bölünmeye bir adım yaklaştırdıklarını göstermektedir.

Kimlikçi siyaset partileri bölgeselleştirir. Bölgesel bir partinin üniter devletin iktidarına talip olması sistem içinde çelişki yaratır.

Öte yandan kimlikçi ve etnik temelli kutuplaşmalar MHP ve CHP’nin sözleriyle “üniter yapıyı“ savunmalarına karşılık alınan oylar ile siyaseten gerçekleşen temsil, bu günlerdeki “kürt yada demokratikleşme açımlı” tartışmasında durdukları yer ve edilen sözler aslında ülkenin üniter yapısının altını oyduğunu görürüz.

Üniter devlet yasama, yürütme ve yargı erklerini merkezileştirir. Yasama erki Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Ankara’da kullanılır. Yürütme yine Ankara’da bulunan merkezi hükümetin sorumluluğundadır. Yüksek yargı organları ise yetkilerini kendi alanlarında tek elden kullanırlar.

Federal ya da konfederal bir devlette ise yatay yetki bölüşümü söz konusudur. Yani yasama, yürütme ve yargı erkekleri merkezi ve yerel yapılar arasında paylaştırılmıştır. Federalizmde merkeze bağlı olan her federe devletçiğin kendi yasama, yürütme ve yargı organları bulunur. Mesela, Almanya’da her eyaletin kendi polis teşkilatı vardır, ABD’de bir eylem bir eyalette suç iken bir başkasında olmayabilir.

”Türkiye üniter devlettir” derken yasama, yürütme ve yargı erklerinin merkezileşmesi kast edilir. Böylesi bir merkezileşme bölünme endişeleri olanlar için çok önemlidir. Çünkü üniter devlet aslında yapısı gereği vatandaşlarının ortak bir kimlik üzerinde uzlaşmasını gerektirir. Çünkü ancak böyle bir kimlik söz konusu olduğu takdirde ülkeyi yönetenler ülkenin her bölgesini temsil ettiklerini iddia edebilirler.

Egemenlik erklerini demokratik bir sistemde merkezileştirmek için siyasal partilerin bütün ülkeden oy alabilmeleri gerekir.

Bölgesel partilerin oyların büyük bir çoğunluğunu elde etmesi üniter devleti tehlikeye sokar. Çünkü sadece belli bir bölgeden oy alabilen bir parti üniter devletin yürütme organının başına geçtiğinde egemenlik erklerini tamamen merkezi yapıya devretmiş diğer bölgeler bu durumdan hoşnut olmazlar.Bu bölge vatandaşı sisteme katılım sorunu yaşar ve kendini giderek dışlanmış, merkezi hükümette temsil edilmeyen bir konumda algılar.

DTP federatif bir yapıyı da savunduğu için kimlik siyasetini açıkça desteklediğinde tutarlı olabilir. Ancak MHP ve CHP kimlik siyaseti yaptıklarında bir taraftan da üniter devleti desteklerlerse çelişkiye düşerler. Şu anda aslında böyle bir çelişkiyi yaşıyoruz.

MHP, CHP, SP ve DTP son seçimler itibariyle ülkenin her bölgesinden oy alamadılar. Çünkü bu partiler kimlik üzerinden siyaset yapıyorlar.

CHP laik yaşam tarzının AKP tarafından değiştirileceği, laikliğin tehlikeye düşeceği ve Cumhuriyet kazanımlarının yitirileceği korkularını körükleyerek %20 civarında oyu kemikleştirdi. Ama aynı zamanda kimlikçi siyaset ötekileştirmeden yapılamayacağı için laikçilerin dışındaki her kesimin desteğini de kaybetti. Türkiye’de “laikçi”ler daha çok sahil kenarlarında yaşadığı için CHP sadece bu bölgelerden oy alabiliyor, orta, doğu ve güneydoğu Anadolu’da yok. Abartmıyorum gerçekten yok.

CHP , Konya’da %7, 86, Yozgat’ta %7, 71, Erzurum’da %2, 79, Muş’ta %3, 18, Bingöl’de %3, 24, Diyarbakır’da %1, 31, Siirt’te %3, 22, Van’da %2, 34, Hakkari’de %0, 04, Şırnak’ta %1, 72 almış.

Erzincan’ı dışarıda bırakarak Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Ağrı, Iğdır hattının güneyi ile, Tunceli, Elazığ, Diyarbakır, Şanlıurfa hattının doğusu arasında kalan bölgede Cumhuriyet Halk Partisi hiç yok. Hele Şırnak’a, Hakkari’ye indiğinizde Cumhuriyet Halk Partisi’nin esamisi okunmuyor.

Bir parti bir ilde oyların %0, 04'ünü alarak ülke yönetimine talip olabilir mi? Üstelik bu parti ana muhalefet partisi. Sorun Güneydoğu sorunu da değil. Öyle olsa CHP’nin Erzurum’da %2, 79'da kalmaması beklenirdi. Sorun CHP’nin bütün siyasetini laikçi kimliği üzerinden yürütmesidir. Böyle olursa likçinin öteki olarak tanımladığı “muhafazakar”ın oyunu alması imkansız hale gelir.

Bugün Türkiye’de iktidar partisinden sonra iktidara en yakın partinin bir bölge partisi olmaktan öte gidememesi üniter devlet adına büyük sorundur.

Örneğin tek başına iktidar CHP’ye geçse, üniter bir devlette CHP Ankara’nın doğusunda çok ciddi bir meşruiyet sorunu yaşayacaktır. Laikliği dilinden düşürmeyen CHP bugün aslında laiklik açısından sorundur. Çünkü CHP Laik kimlik üzerinden siyaset yapmaktadır.

İktidara talip olan MHP, Mardin’den %0, 82, Bingöl’den %2, 8, Muş’tan %1, 96, Ağrı’dan %2, 36, Bingöl’den %2, 48, Siirt’ten %3, 15, Van’dan %1, 46, Şırnak’ta %1, 16, Hakkari’de %0, 34 oy alarak iktidar olarak üniter yapının teminatı olabilir mi?

Üniter yapının meşruiyetini Güney doğu’da Marmara’da, İç Anadolu’da olduğu gibi sağlayabilir mi?

Bu bölgede MHP’ye oy veren birkaç kişi de büyük bir ihtimalle o bölgede çalışan memurdur.

Doğrusu MHP’nin durumu CHP’ye göre daha iyidir. En azından MHP Erzurum’da, Bayburt’ta, Kayseri’de, Konya’da, Balıkesir’de, Manisa’da ve sahil şeridinde var. İtiraf etmeliyiz ki Türkçülük Lailçiliğe göre daha kapsayıcı. Güneydoğuyu gözden çıkardıktan sonra o kadar da sorun değildir.

MHP ne kadar “Kürt sorunu yoktur” derse desin MHP’nin kendisi böyle bir sorun olduğunun en önemli kanıtıdır. Türk kimliğini bu kadar vurgulayan bir parti Güneydoğu’dan neredeyse hiç oy alamıyorsa bunun bir tek açıklaması olabilir. Demek ki Güneydoğulu seçmen MHP’nin tanımladığı Türklükten hiç de hoşnut değil. Demek ki Güneydoğudaki sorun bir kimlik sorunu.

MHP Güneydoğu Anadolu’da yok. Halbuki MHP üniter devleti savunuyorsa ki bundan kimsenin şüphesi yok, o zaman Güneydoğu Anadolu’dan oy almak zorundadır.

Bütün egemenlik erklerinin merkezde toplandığı üniter yapıda bir iktidar partisi hiçbir bölgenin topyekün nefretini çekmemelidir. Oysa Hakkari’den MHP’ye %1 bile oy çıkmıyorsa bu apaçık bölge halkının MHP’den nefret ettiğinin bir kanıtıdır. MHP yarın bir gün tek başına iktidar olsa ülkenin bir bölgesinin hiçbir şekilde desteğini alamamış olacaktır. Böyle bir durumda MHP’nin Kürt sorununu demokrasi içinde çözmesi beklenebilir mi?

Bugün DTP ile MHP aynı zeminde siyaset yapıyor. Bu nedenle DTP sadece Güneydoğu’da oy alırken, MHP bu bölgeden hiç destek görmüyor.Aynı şekilde MHP’nin güçlü olduğu illerde de DTP hiç destek görmüyor.

Kimlikçi siyaset üreten partiler siyaset yaparken karşılarına siyasi rakipten başka “tehlike” ve “düşman” algılaması oluşturmak zorundadır.

CHP laikçi kimliğin üzerinden siyaset yaparken “irtica” korkusunu ve “dindar siyasetçi” algısını kullandığı gibi MHP 12 Eylül öncesinde “komünizm” tehlikesini tabanı politize etmek için kullandığı gibi 1990lı yıllarda soğuk savaşın sona ermesi ile komünizm tehlikesinin ortadan kalkmasıyla içine girdiği belirsizliği aynı yıllarda artan PKK terörü sonucunda “bölünme korkusu” ve “PKK-Kürt” hedefini koyarak kimlik siyasetine yeni açılım kazandırmış ve oy tabanını genişletmişti.

Bu tespitten sonra sorumuzu şöyle soralım: Üniter yapımız için her ilde temsil edilen AK Parti gibi bir kitle partisi mi teminattır yoksa sadece belirli bölgelerde oy alabilirken diğer bölgelerde sıfıra yakın oy alan CHP gibi MHP gibi DTP gibi partiler mi teminattır?

Hiçbir üniter yapı, iktidarında kitle partisi olmadan hayatını sürdüremez. Çünkü üniter devlette iktidardaki parti her bölgede en fazla rağbet edilen parti olmasa bile en çok nefret edilen parti olmamak da zorundadır.

Üniter devlet egemenlik erklerini tek elden kullandığı için Güneydoğu’da birçok ilde %1'ler seviyesinde oy alan bir CHP, MHP ve Güneydoğu dışında oy alamayan DTP ülkeyi üniter(merkezi) bir yapıda yönetemez.

CHP veya MHP veya DTP’nin tek başına iktidar olduğu bir ülkede toplumsal barışı sürdürebilecek en sağlıklı çözüm egemenlik erklerinin yatayda paylaştırılmasıdır. Buna da “federasyon” deniyor.

Zaten kimlik üzerinden siyaset yapılan bir ülkede en doğru çözüm “federasyon”dur. Böylece her bölge kendi kimliği doğrultusunda bölgesel devletçikleri tarafından yönetilecektir.

Üniter devletimizin teminatı kimlikçi-etnik siyaset üreten partiler değil merkez partileridir.

Kimlikçi partilerin “Demokratikleşme” ve ya “Kürt Açılımı” konularında sert söylemlere girişmeleri, konuşurken sağ duyularını kaybederek “tehdit”, “hakaret”, “korkutma” yollarına sapmaları kimlikçi söylemleri açısından doğru ama üniter yapımızın devamı, toplumsal barış açısından son derece tehlikelidir.

Yine bir kimlik siyaseti üreten Saadet Partisi gömleğini çıkardıklarını ve bir merkez-kitle- partisi özelliği kazanarak Türkiye’nin halen her bölgesinden oy alan birinci olamasa bile ikinci olarak Türkiye’nin 81 ilinde temsil edilen AK Parti’nin iktidarda olması hem üniter yapımızın 81 ilde meşruiyetini sağlarken Güney doğu bölgesindeki sorunun çözümü için sağlam bir umut ışığı olmaktadır.

DTP’nin iflah olması mümkün gözükmemektedir.

MHP ve CHP’nin kimlikçi siyaset tarzından kurtularak DTP’nin bulunduğu kulvardan çıkmaları ve Türkiye’nin meseleleri üzerinde sağduyu içerisinde, aklı selim sahibi ve üniter yapıyı sürdürecek çözüme katkılar sağlamalarını umuyorum.

Çünkü, üniter yapı kimlikçi siyaset ile korunamaz tam tersine kimlik siyasetinde ısrar üniter yapının aşınmasına yol açarak “federasyon”u zorunlu hale getirir.

Türkiye’nin güvenlik ve bekasını ilgilendiren vatandaşlarımızın canı, namusunu, onurunu ve kaliteli bir yaşam sürmesini sağlayacak demokratikleşme ve terör sorunun çözümüne particilik ve oy avcılığı saikiyle yaklaşmadan birlikte tahrik , hakaret ve korkutmalardan uzak durmak gerekir.

Sorun AK Parti’ye bırakılmayacak kadar büyük ve ciddi bir konudur.

AK Parti karşıtlığı yapacağım derken üniter yapıyı aşındırarak federasyonun yolunu açan bir siyaset sarmalına düşmemek gerekir.

Üstelik kimlikçi-etnik siyaset üreten partilerin geleceğin Türkiye’sinin sitemi içinde yerlerinin olmadığını önce bu partiler görmelidir.

Aslında son günlerde içine düştükleri siyaset tarz ve söylemi gidişatı algıladıkları ve yeni siyaset düzleminde kendilerine ait kimlikçi siyaset alanının daralacağını anladıkları ve kendi tabanlarını koruyabilmek için bu tarz sert, tahrik edici, tehdit, korkutma ve hakaretlerle dolu yakın geçmişleriyle çelişen bir söylem içine sürüklendiklerini görüyoruz.

Gerek Dünya gerekse Bölgemizdeki gelişen olaylar ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgesindeki yeni konumunu algılayan kavga-korku üretmeden kendine güvenerek, çağdaş değerleri özümsemiş, kurucumuz Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” olarak formüle ettiği bir ülkeye ufuk açan kitle partilerinin varlığını zorunlu kılmaktadır.

Yıllardır parti tabanının sokağa dökülmesi için yapılan onca provakosyana kararlı biçimde engel olan MHP liderinin yıllardır sürdürdüğü soğukkanlılığı ve aklı selimi kaybetmeden Türkiye’nin geleceğine olumlu katkılar sağlamasını diliyoruz.

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..