Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '12

 
Kategori
Eğitim
 

CHP’nin eğitim modeli: Fabrikasyon insan

CHP’nin eğitim modeli: Fabrikasyon insan
 

Günlerdir tartışılan eğitimin yeni sistemi 4+4+4 ile ilgili, bilen bilmeye herkes bir şeyler söyleyip duruyor. Özellikle CHP’nin tavrını anlamak hiçte zor değil. Fakat beni şaşırtan MHP’nin de konuya yaklaşımının CHP’den farklı olmamasıdır.

Dünya genelinde 205 ülkeden sadece 12’sinin kesintisiz eğitim uyguladığı gerçeğini hesaba kattığımızda, dayatmaya çalışılan “kesintisiz” eğitiminin sadece bir zihniyet dayatması olduğu hükmüne varabiliriz.

Koskoca ülkeyi ve onun milletini iktidardayken de, değilken de adeta cahil bırakmak için çabalayan zihniyetlerin bugün ki tavırları da farklı değildir. “Biz iktidar olmasak ta iktidarız.” diyen bir CHP liderinin dediği gibi. Yani istenen bundan öncede olduğu gibi tek tipleştirilmiş “farikasyon insan” mıdır?   

Sadece İmam-Hatipleri engelleyemedikleri için bütün meslek liselerini, eğitim kalitesi açısından gerileten bir sistemle gençlerimize ve ülkemize yıllar kaybettirenlerin tarihteki uygulamaları da ortadadır. Gelişmiş ülkelerde meslek liselerinin eğitimdeki payı %60-70’lerde iken düz liselerin payı da yaklaşık %30-40 civarındadır. Bu oran bizde ise tam tersidir.

Bu durumun sonucu olarak ta ülkemizde, bazı alanlarda mezun fazlalığı ve dolayısıyla da istihdam sıkıntısı yaşanırken, birçok meslek alanında da kalifiye insan sıkıntısı çekiliyor; bu gerçek, iş dünyasının bildiği bir gerçektir. İkinci sınıf muamelesi gören meslek liseleri, bu haliyle başarılı ve idealist öğrenciler tarafında tercih edilmiyor; bu durum, kat sayı öncesinde daha da kötü bir durumdaydı. Bütün bunların sebepleri, katsayı adaletsizliği ve müfredatlardaki ders dezavantajlarıdır.

28 Şubat süreciyle birlikte meslek liseliler hem puanlamada hem de matematik, geometri, edebiyat, fizik, kimya, biyoloji gibi derslerinin, saat olarak az olması sebebiyle mağdur edildiler. Oysa sınavlarda başarı elde edebilmek için meslek dersleri değil saydığım dersler önemlidir.

Yaklaşık olarak on dört yıldır, sınav sistemleri içeri içerisinde emek veren (Hem rehber öğretmen hem de yönetici) biri olarak bu konularda kimlerin nasıl mağdur edildiğini en iyi bilenlerden biriyim. İşi, siyasi nutuk haline getirerek savunanlardan çok daha fazlasını yazıp söyleme hakkına da sahip olduğumu düşünüyorum.

Şimdi de isterseniz, sadece bir vekillerinin bile 12 saat boyunca konuşup konuşmadık diyen, boş yerleri görüp oturmayan, TBMM Eğitim Komisyonu başkanının gösterdiği, kafasına atılan “bant tankı”nı atıp sonra da saldırıya uğradık diyen CHP’nin eğitim şecerelerine biraz gidelim. Tabi, “Bunun ikinci raundu da var.” diyen kavgacı jargonu da unutmadan.

Aslında “değiştik” diyenlerin, “bir arpa boyu” ilerleyemediklerinin fotoğrafıdır yaşananlar. Yapılmak istenenleri yine “din” olgusuna hapsetmek te kadim bir CHP geleneğidir.

CHP’nin, eğitime ne kadar önem verdiği ve toplumun din eğitimi ihtiyacını ne kadar karşıladığı alenen açıktır. 1944 yılına kadar sadece bir tane üniversiteyle toplumu yetiştirmeye çalışmıştır. “İstanbul Üniversitesi” o da Osmanlıdaki “Darülfünun” un değiştirilmesi sonucu 1933’te kurulmuştur. Bu Üniversite de o dönemlerde hep siyasi çekişmelerin gölgesinde kalmış ve gereken özerkliğe hiç kavuşamamıştır. Bilimsel çalışmalar farklı çabaların kesintisine uğraşmıştır. 1955’e kadar da ancak 3 üniversite daha kurabilmişiz.

Tarihten getirdiğimiz birikimleri yok sayıp, üstüne de iyi bir şeyler ekleyemeyince ortaya çıkan manzara da bilimsellikten uzak bir görüntü yansıtmıştır. Entelektüel birikim oluşamayınca yerini statükocu, değişmez anlayışlı, darbelerden medet uman bir manzara almış. Bilginin, ilimin yönetemediği toplum, statükonun esiri olmuştur.   

Kürsüleri işgal etmek isteyenlerin din eğitimine nasıl baktıkları ise herkesin en iyi bildiği konulardır. Değinmek malumun ilanı olacaktır; ayrıca insanların hafızasına da ayıp etmiş oluruz. İmam-Hatiplerle ilgili tutumlar da hakeza öyledir. Yeni eğitim modelinde din eğitiminin ülkemizdeki din ve mezhep farklılıklarını göz önünde bulundurması gerekir. Bu çabanın da öne çıkacağını düşünüyorum. Aksi halde yine “inanç özgürlükleri” meselesi yarım kalacaktır.      

Üniversitelerde ilk özerklik çabalarının DP döneminde başladığını da yine çıkarılan kanunlardan anlayabiliriz. Oysa bugün eleştirilen iktidarın bu sayıyı 170’lerin üzerine çıkardığını görüyoruz. ABD’de üniversite sayısının 5000’lerin üzerinde olduğunu düşündüğümüzde ve bunu da bizim nüfusumuza orantıladığımızda, daha çok alınacak yolumuzun olduğu da ortadadır. Bir de üniversitelerimizin itibarı arttıkça yurt dışından gelecek eğitim taleplerini de dikkate aldığımızda daha doğru bir neticeye ulaşılacaktır; ayrıca ekonomiye de ayrı bir katma değerdir.

Yapılan düzenleme yerinde bir düzenlemedir. Tarihin, bilimin, aklın ve dünya gerçeklerinin daha kolay izah edebildiği bir düzenlemedir. Ayrıca tarihe yansıyan gerçekler ışığında değerlendirildiğinde, bana göre daha samimidir. Bir “zihniyet”in kalıntılarını savunanlar milletin önünde de bir sınav veriyorlar. Fakat en önemlisi bu formel yapının içeriğinin nasıl doldurulacağıdır. Onun da iyi etüt edilmesi gerekir.    

Konuyu, hapsedilmek istenen mecradan arındırıp, maddeleri aklın süzgecinden geçirenler hangi tavrın ülke menfaatine olduğunu daha yalın bir şekilde göreceklerdir.

Düşünce üretecek insan yetiştiremeyen her sistem yanlıştır. Bundan önceki sistemlerin de en büyük eksikliği bu olmuştur. Bu da onlardan biri olmamalıdır.

İsmail ÖZ

sosyologioz@hotmail.com  

 
Toplam blog
: 30
: 692
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

1974 yılında Bayburt'ta doğdum, sosyolog-yazar olarak çeşitli çalışmalar yapmaktayım...