Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '08

 
Kategori
Felsefe
 

CHP'ye iktidar dersleri 1

CHP'ye iktidar dersleri 1
 

'Güzel Tanrı! Türkü gerçekçi yap. Her şeyi mukayese edebilsin' Oğuz Kağan 1500 yıl önce...


Türkiye gerçeklerinin içerisinde, CHP’nin, Cumhuriyetin ve Halkın hareketi olmayı tekrar başarması, CHP’nin Mustafa Kemal’e olan borcudur. Kalıcı iktidarları yaratmak, ezber bozmak, bir halkın kara yazgısını değiştirmek, bir ülkenin gerçeği olabilmek kolay bir iş değildir. Alın teri dökmeden hiçbir başarı gerçekleşemez. Başarıya giden yol azim ve çalışmaktan geçmekle beraber tespit edilen rotanın hedefe ulaşabiliyor olması en önemli koşuldur.

Rota, halkın iktidarıdır.

Parti Meclisi tarafından tespit edilecek olan hedeflerin doğruluğu ise ar-ge çalışmaları gerektirir. Ar-ge lerin akademik çalışmalardan farkı vardır. Ar-ge; hayatın, üretimin, zamanın, etkin ve sonraki adımlarda çıkabilecek sorunların ön görülebilmesiyle, akademik yaklaşımların ve hayatın pratikleri içerisinden çıkar. Siyaset, toplum mühendisliğini zaman zaman kabullenir zaman zaman ret eder. İktidara giden yol, ne Washington’dan ne de Kopenag’tan geçer. İktidara giden yol, halkın içinden geçer. Bu yolun rotasını şu ve ya bu şekilde değiştirdiğiniz zaman, profesyonel yalanlara ihtiyacınız olur ve yalancının mumu yassıya kadar yanar. CHP’nin öncelikle yapması gereken iş, Türkiye’yi, 50 yılı aşkın süredir borç ve gericilik batağında bıraktığı halde hala iktidarda kalabilmeyi başaran sağın örgütlenme yapılarını inceleyerek alternatifler üretmektir.

Ey! CHP Yöneticileri, bu halk namussuz değildir, bu halk barışçıldır, bu halk devletçidir. Bu halk mazlumdur. Trafik sorunundan toplumsal yaşamın her noktasına kadar vatanın her köşesi kanlı gözyaşları döküyor olmasına rağmen, açlık ve yoksulluk sınırları bu halk için müebbet olmasına rağmen, bir tek gün, vatanın emanetlerine ihanet etmemiştir. CHP parti meclisine, dünya düşünürü, Bektaşi Veli’nin sözlerini anımsatmak istiyorum: ‘Hararet od’dadır saçta değil, keramet baştadır tacda değil, her ne arar isen kendinde ara; Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değil.’

CHP’nin iktidar sorunu yaşamasının nedeni maalesef CHP’nin ta kendisidir.

Öyleyse, zaman kolları sıvama ve siyaset tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir örgütlenmeyi gerçekleştirme zamanıdır. Aksi takdirde, hem darbelerden medet uman hem de darbelerin yumruğundan dert yanan, halkla bağları kopmuş, gittikçe çürüyen aristokratlar olarak kalınacaktır. Acı gerçek şudur ki: CHP yöneticilerinin çürüyerek yok olması kimsenin umurunda değildir. Fakat bu çürüme, Vatanı da zehirleyecek boyutlara ulaşmış ve Vatan, ölüm kalım sürecine girmiştir. Zaman, Mustafa Kemal’i Anıtkabir’deki huzursuz uykusundan uyandırıp, yarım kalan Türk devrimlerini tamamlama ve vatan borcunu ödeme zamanıdır. (Toplumsal çürümeleri, değerli arkadaşım Hakan Karaduman _ Akdenizli_ Düşe Yazmak, romanında muhteşem bir dille anlatır. Sanıyorum Haziran ayında basımdan çıkmış olacak.)

Bu yazı dizisinde öncelikle Türkiye’yi ve CHP’yi bu noktaya getiren olayların oluşum nedenlerini ve tanımlarını netleştireceğiz, sonra gerçekçi durum tespitleri yapacağız ve anti tezlerimizi ortaya koyarak çözümler üreteceğiz.

Haydi, görev başına diyerek, birer birer konulara girelim:

I) SAĞ’IN TOPLUM İÇİNDE ÖRGÜTLENMESİ

A) MHP’yi yaratan dünya koşulları, MHP’yi yaratan Türkiye koşulları ve Ülkücü/Milliyetçi çizginin örgütlenmelerine genel bir bakışla, kısa tarihsel analizleri: MHP’nin oluşumunu sağlayan dünya koşullarını öncelikle algılamamız gerekiyor. Dünya koşullarını algılayamadan MHP’yi anlamamız mümkün değil. Anlamadığımız her şey bizden daha güçlüdür. Ruhunu ve mekaniğini çözdüğümüz her şey ise yönetilebilendir.

A1) Türkiye’yi MHP ile tanıştıran dünya koşulları:

Aslında 2. dünya savaşıyla ilgili çok fazla bilgi eksiklerimiz var. 1945 Nisanında Hitler’in intiharıyla birlikte Avrupa’da savaş bitmiş olmasına rağmen Japonya savaştan çekilmedi. Japonlar özellikle Pearl Harbor baskınıyla ABD donanmasının neredeyse yarısını yok etmişti. Almanya’nın teslim olmasına rağmen Japon direnişi sürdü ve bu direnişi kırmaya ne Avrupa’nın ne SSCB’nin ne de ABD’nin askeri gücü yeterli değildi. Konvansiyonel savaşın sürmesiyle Japonların durdurulabilmesi çok zor gözüküyordu.

Dönemin ABD Başkanı Truman, dünya siyaset ve strateji tarihinin bana göre en büyük aktörüdür. Onun büyüklüğü elbette pozitif bir büyüklük değildir. Truman’ın başkanlığındaki ABD, 1945 Ağustosunda üç gün arayla Japonya’ya iki atom bombası attı ve bir hafta sonra atom bombalarının yaptığı ‘soykırımla’ Japonya kayıtsız şartsız teslim oldu.

Birinci dünya savaşı sonunda, Sovyetleri oluşturan 1917 Ekim devrimine karşı, Çarlık Rusya’sına her türlü desteği veren; Vladivostok, Murmansk ve Archangelsk limanlarına, Çar’ın ordusuna destek olması için asker çıkartan, başta İngiltere olmak üzere bütün Avrupa emperyalistleri, ikinci dünya savaşında Sovyetlerle müttefik olmak zorunda kalmışlardı.

İkinci dünya savaşının bitmesi, soğuk savaşın başlangıç tarihidir. Japonya’ya atılan 2 atom bombası, ABD nin ispatlı bir nükleer güç olduğunu göstermiş ve ABD ye büyük bir askeri güç kazandırması, Stalin’i doğal olarak rahatsız etmişti. Eski, zoraki müttefiklerin yolu ayrılmaya başlamıştı.

Bu nükleer güçle ABD, dünya ticaretinde ve enerji kaynaklarının kullanımında büyük avantajlar kazanmaya başladı. Artık, yeni İngiltere onlardı. ABD’nin büyük iştahı yeni bir imparatorluğu kuruyordu. ABD dışındaki bütün dünya yıkım ve yoksulluk içindeydi.

İkinci dünya savaşının sonunda, yok edilen Alman emperyalizmi, Amerikan emperyalizminin doğmasına yol açmıştı. Stalin, korku ve panik içerisinde doğu Avrupa stratejilerini oluşturmaya başladı. Henüz kendi içinde doğru dürüst oluşturamadığı, olgunlaştıramadığı komünizmi, doğu Avrupa’ya, zaman zaman vahşi işgallerle ihraç etmeye başladı. ABD’den korktukça, korkulan işler yapar oldu. Elindeki bütün kaynakları, halklarını zenginleştirmek yerine, belki de zorunlu olarak silahlanmaya ve nükleer teknolojilere ayırdı.

Artık, ABD dış politikalarını Sovyetler, Sovyet dış politikalarını da ABD oluşturur olmuştu!

Doğu Avrupa’da oluşmaya başlayan, uyduruk komünist devletler, ABD’nin dış politikasını komünizmle mücadeleye adamasını sağladı. Bir taraf sözüm ona komünizmi yaymak için insanoğlunu katletmeye başlayacak diğer taraf ta sözüm ona komünizmin yaygınlaşmasını engellemek için insanoğlunu katletmeye başlayacaktı. Ortada komünizm falan yoktu, Orta Asya’nın enerji kaynaklarını sömürmeye başlamış, doğu Avrupa’yı bünyesine katmış bir Sovyet imparatorluğuyla, geri kalan dünyayı sömürmeye başlamış bir ABD imparatorluğunun savaşı vardı.

Türkiye, ayrı bir kıtada yaşayan ABD yi tehdit olarak görmüyordu. İsmet Paşa’nın maalesef stratejik öngörüleri çok zayıftı. Ve Stalin tarihi hatayı yaptı: Atatürk’le Lenin arasında imzalanmış, Brest Litovsk ve Moskova anlaşmalarına rağmen, Türkiye’den Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin’i istedi! Ayrıca, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında askeri üstler kurarak, boğazları kontrol etmek isteğini talep etti. Artık, İsmet Paşa da panikteydi… Zaten 2. dünya savaşı sürerken her iki tarafa birden yaranabilmek için her iki tarafla da protokoller imzalayarak, komik durumlara düşmüştü.

Yunanistan’da iç savaş başlamıştı. Yunanistan her an için Sovyet imparatorluğunun eline geçebilecek bir duruma düşmüştü. Bu durum, Sovyetlerin artık batı Avrupa’ya da adım atması demekti.

Soğuk savaş, Türkiye ve Yunanistan’ın içine düştüğü bu durumdan dolayı artık fiili olarak başlamıştı.

ABD başkanı Truman, 12 mart 1947’de kendi adıyla anılacak olan ideolojisini açıkladı.

Truman Doktrini: ABD, komünizmle silahlı mücadele eden ve komünizmin baskısı altında olan ülkelere ( Yunanistan ve Türkiye) her türlü mali ve askeri yardımı yapacaktı.

Yunanistan’a 300 milyon dolar, Türkiye’ye ise 100 milyon dolar yardım yapıldı. Atatürk ve Lenin tarafından, emperyalizme karşı oluşturulan, samimi ve toplumcu müttefiklik artık resmen bitmişti. Bu durum, onlarca Stalin faciasından sadece biriydi. Dünya artık, Atatürk’ün ve Lenin’in ölümlerinin sonuçlarını yaşamaya başlayacaktı.

Truman Doktrinin sonuçları:

Bu doktrini, Stalin’in stratejik hataları yaratmıştı.

Yunanistan’daki iç savaş, ABD’nin istediği duruma dönmüştü.

Türkiye, Sovyetlerin toprak taleplerine karşı batıyı arkasına almaya başlamıştı.

NATO kurulmuştu.

Türkiye’ye Kore yolları gözükecekti. Kurtuluş savaşımızın ruhuna aykırı olan bu savaşın içine sürüklenecektik.

Ne acıdır ki, kurucuları arasında Türkiye’nin de olduğu 16 Avrupa ülkesi, Avrupa ekonomik topluluğunu kurdu. Bu gün içine bir türlü alınmadığımız ve hiçbir zaman alınmayacağımız AB.’nin çekirdeği, bizim kurucusu olduğumuz bu yapıdır. 16’lar olarak adlandırılır. Meşhur Marshall planı da budur aslında. Komünizmin cazibesine veya Sovyet işgaline kapılma riski taşıyan Avrupa’ya, (Türkiye dahil) maddi destekler sunarak bu riski ortadan kaldırmak. Gibi görünse de, bir taşla avlanan ikinci kuş, ABD bağımlısı ekonomiler yaratmaktı. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu borç batağının kökünde, Marshall planı yatar. İşte bu yüzden Truman müthiş bir stratejisttir.

MHP’nin oluşma aşamalarının başlaması.

1946 da Celal Bayar’ın liderliğinde Demokrat Parti kurulmuştu. O yılkı seçimlere girip girmeme konusunda büyük tereddütler yaşasa da son anda seçimlere katılmaya karar verdi. CHP: 395, DP: 66 ve bağımsızlar 4 millet vekili çıkardı. MB. Yazarlarından Sn Bibliyofilin ve kendilerini liberal tanımlayan bazı yazarların uzun uzun anlattığı gibi, seçimler açık oy ve gizli tasnifle yapılmıştı. İsmet Paşanın paniği sürüyordu. Dünya geleceğiyle ilgili öngörüleri zayıf olan İsmet Paşa, yine hata yapıyordu. O dönem için yapılması gereken, zaten seçimlere katılıp katılmama kararsızlığında olan DP’yi bir sonraki dönemde seçimlere katılmaya ikna etmekti. DP buna zaten razıydı. Çünkü dünyanın içinde bulunduğu kaos onları da korkutuyordu. İsmet Paşa, sadece emirleri uygulayabilen fakat bir emrin doğuş stratejilerine sahip olmayan bir askerdi. Mustafa Kemal’le aralarındaki en büyük fark buydu. Hırslı bir insandı fakat hırslarını destekleyecek yaratıcı düşünceler üretmekten acizdi. Bu yüzden Atatürk’ün ölümünden sonra iktidarı eline geçirmesi de farklı bir darbe anlayışıydı. İsmet Paşa, Mustafa Kemal’in varisiydi diyebileceğimiz somut deliller elimizde mevcut değil. Bir bilen varsa elbette bizimle paylaşabilir.

1946’daki şaibeli seçimler, halkın gözünde CHP’yi küçültmeye başladı. Mecliste zaman zaman çok sert tartışmalar yaşanıyordu. Cumhurbaşkanı İsmet Paşa, durumdan rahatsızdı. DP genel başkanı Celal Bayar’la görüşmeler yaparak CHP ile DP parti arasında bir mutabakat sağladı. İsmet Paşa, siyasi partilerin Türk demokrasisinin vaz geçilmez unsurları olduğunu vurguladı. İsmet Paşa, toplumsal ayrışmaların olmaması için çaba harcıyordu. Başbakan Recep Peker görevden ayrıldı ve yerine Hasan Saka başbakan oldu. DP de de yumuşama başlamıştı. Dünyada kaos sürerken Türkiye’nin kaosu birkaç aylığına ertelenmişti sadece.

MHP yi anlamak derken DP den bahsettik değil mi:-) Bunu yapmak zorundaydık. Şimdi çok önemli bir ismi irdeleyeceğiz. Babayiğit bir adam. Katıksız bir asker. Büyük çelişkiler yaşamasına rağmen Mustafa Kemale inanmış bir asker. 1907’de Mustafa Kemal yüzbaşıyken o albaydı. Vatanın kara günlerinde, askerlikte en önemli faktör olan kıdem farkına bakmaksızın Mustafa Kemal’in emrine gözünü kırpmadan girdi. Yalnız kendini değil, tüm ailesini Kurtuluş savaşında cepheden cepheye seferber etti. Girdiği hiçbir savaşı kaybetmedi. Bu büyük adam Fevzi çakmak’tı!

Elimden geldiğince kısa tutmaya çalışıyorum analizleri fakat daha da kısaltmak mümkün olmuyor. Hayata benimle aynı pencereden baksın-bakmasın, insanlarla bunları paylaşmak istiyorum. Karın ağrısı yapıyor yoksa:-)

Bir sonraki bölümde Fevzi Çakmağı daha yakından tanıyacağız. MHP yi oluşturan Türkiye koşullarını, MHP nin gençlik içindeki örgütlenmelerini, MHP nin kanlı eylemlerini inceleyeceğiz. MHP içindeki gerçek patronun kim olduğunu açık ve net bir şekilde göz önüne sereceğiz. Yalnız şunu belirtmek istiyorum ki, 12 Eylül öncesi MHP ile, Sn Türkeş’in ölümünden sonraki MHP arasında kayda değer farklar vardır. Bunlara da değineceğiz. MHP örgütlenmelerinin panzehirlerini anlatacağız. Bir tek amacımız var, o da toplumcu solun iktidarı. Halkın iktidarı. Kilit adam aslında Alparslan Türkeş falan değil, kilit adam Fevzi çakmaktır. O, samimi bir yurtseverdir. Bu yüzden de MHP nin tarihinde yer almaz.

Bu ülkenin bir tek Başbuğu vardır, o da Mustafa Kemaldir. İkinci bölümde buluşmak üzere… Lütfen katkılarda bulunun. Bir, Hüsn-ü Aşk hikayesidir hayat… Feleğin çemberine çomak sokamazsak yazıklar olsun bize…

Yaşasın oyun bozanlar!
 
Toplam blog
: 153
: 1481
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

Tıka basa dolu bir adam değilim. Balığı gördüysem derine inerim. Uzun süre gölgede kalamam. Okuru..