- Kategori
- Edebiyat
Cibranî-44 (Biz-Siz)
Tarihin sisli puslu, şansız kanlı bir zamanlarında ülkenin birinde eğitimli bir genç işsiz ve meteliksiz gezinir dururmuş. Kendini insanların arasına katsa kısa sürede sıkılır, insanların arasından sıyrıldığında da bu kez yüreğinden bîzar olurmuş.
Günlerden bir gece uyuyakalınca mutsuzluk da bedeninden çıkıp duygu diyarına gidip diğer duygulara sitem etmiş, “bu zavallının yanında duran hep benim, bu âlemde onu oyalamak biraz da sizin işiniz, lütfen gelin çünkü durumu hiç iyi değil. Kendini avutmaya çalışıyor ama yanında ben varken bu mümkün değil.”
Duygular bir süre düşünmüş, aşk “ben ona bir uğrayayım” demiş. Ama kısa süre sonra gerisin geri dönmüş. Öteki duygular merakla kulak vermiş. Aşk dile gelmiş;
“Benim elimden bir şey gelmez” demiş. “Aşk diye gelen her duyguyu arzu olarak tanır olmuş. İlahî aşka inanmış ancak buradan cevap alamamış. Bundan başka yaşama sevinci intihar etmiş! Dozlarca dozlarca paket umutsuzluk vardı yanında. Adam ülkeden bîumut, kendi için bir gelecek bulamamakda. Ülke de ülke ama, herkes kurmuş bir sofra; “bu bizden” deyip niteliksiz ve mahareti noksanı dilediği her şey yapmakta, “bu bizden değil” deyip niteliğine bakmaya dahi gerek duymadan sofradan uzaklaştırmakta… Kusura bakma mutsuzluk en çok çalışmak zorundasın bu diyarda ve buna benzer tüm diyarlarda. Mutluluk hazırda bekleme; çoğu kimsenin niyeti yok sofraları yıkıp büyük sofra kurmaya. Sanıltı; sen de devam edeceksin artık her sofra efradına. Ne yapalım, ne yapabiliriz ki biz başka, türün kalbi doluvermiş para, ün, unvan, hasılı özü her türden b*kla…