Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çiçek kulübü - 2

Çiçek kulübü - 2
 

Uzak doğudan ve uzak buzlar ülkesinden gelelim bizim Doğumuza, Batımıza, Güneyimize ve Kuzeyimize.

Eni 1 metre, boyu 6 metre olan çiçek bahçem bana ülkemizin dört bir köşesinden başka, sınır ötesi dostlar edindirdi. Zamanla ortak birçok şeyimizin var olduğunu keşfettik. Çiçek kulübü üyeleri ile!

Polis memuru bir dostum vardı. İç Anadolu bölgesinden (Benim gibi biraz aksanı kaba!) ‘’Bak hemşerim, benim evim karşı sokakta ama sırf senin şu bahçen yüzünden yolumu değiştirip buradan geçiyorum. Bütün stresimden kurtulup eve gidiyorum. Eline sağlık ama şu Begonyadan istiyorum. Ben de sana beyaz Lale getireceğim’’ diyordu.

Bir gün bu polis memuru arkadaşla çiçeklerin isimlerini sayıyoruz, bir çiçeğe geldik takıldık, henüz bir karış boyu var çiçeğin, ne olduğunu bilmiyoruz.

Meğer psikopatın biri çiçeklerin arasına haş haş tohumu ekmiş!

Zaten benim bahçem kamunun malı oldu. Hiç tanımadığım hanımlar, beyler çocuğunu okula götürürken veya işe giderken çat kapı bana poşette tohum ya da, fide bırakıp gidiyorlar.

Yine yetmiş yaşlarında Türkçesi yüzde 30–40 civarında doğulu bir amca var. Günde beş vakit camiye gittikçe bana uğrar. Ben sadece hee derim bir de gösterdiği çiçeği anlatırım o kadar. İyi de sohbet ederiz! Ben Kürtçeyi o Türkçeyi yakında halledeceğiz inşallah.

Bir Halim ağabey var. Artvinli, servis otobüsü kullanıyor. Bazen araba parkı yüzünden çekişiriz onunla şakadan.

Belki trafikte bile benim yanımda takıldığı kadar takılmıyor. Onun da tek derdi ikinci katta balkonun dışında, kenarlara yapacağı aparatlar sayesinde, üzerlerinde memleketten getirdiği domates fidelerini yetiştirmek. Halen yapacak.. (Başka yeri olmadığı için)

Silivri’nin çanta köyünden bir hacı amca var. Ona Kudret narı tohumu vermiştim, bana yetiştirip getirdiği Kudret narı, benim saksıda olanların beş katı büyüklüğündeydi.

Vizeden bir hemşerim var, ‘’Hemşo at havanı at, sen birde benim bahçeyi görsen! Bak bu yaz İğneada’ya giderken ya da gelirken mutlaka bana uğra bagajına ne yüklersen yükle bahçeden kavun, karpuz, domates, biber vs. vs.’’ sayıyor Mustafa ağabeyim.

Tek istediği bana bahçesini göstermek, iki senedir geçerken uğramak istiyorum ama arabam küçük olduğu için giderken de gelirken de hep dolu. Bir gün arkadaşımın minibüsü ile gitmeyi düşünüyorum!

Bir çocuk annesine ‘’Anneee! Bu ne bu ne’’ diye, benim yedi veren çileklerini gösteriyordu.

Bir iki tane koparıp yıkadım ve hemen o çocuğa uzattım

Annesi; Çocuk işte kusura bakmayın, her şeyi öğrenmek istiyor.

Kusur olur mu abla, biz nasıl öğrendik, sora sora.

İşte bazı insanlar o bilgileri beş yaşında, bazıları da kırk beş yaşında alıyor, öğrenmenin yaşı olmaz!

Benim çabalarımı görmezden gelen, bu dar alanda insanların içini ferahlatan bahçemden daha güzel bir bahçesinin var olduğunu ima eden, fakat gösteremeyeceği kadar uzakta olması nedeniyle, benim bahçeme gösterilen ilgiye şaşıran bir arkadaş!

Bana bir kitap önermişti, bir yere not aldım, aylık alışverişimizi yapmaya gittiğimde ilgili kitapları ve birçok bahçe gereçleri satan marketten bakarım dedim.

Arkadaşın önerdiği kitabı bulup şöyle bir göz gezdirdim, içindeki çiçeklerin altında Cycas, Dracaena, Euphorbia, Guzmania, Hedera, Aechmea, Spedifilyum, Kaletya ve Guzmenya vs vs.

Bunları öğrenmek tabiî ki çok güzel, oysa benim yarım Türkçeyle bunları öğrenmem, gerçekten

çok zor.

Yine de ben, faydalı olacak bir iki Türkçe kitap almayı ihmal etmedim. Benim anlayabileceğim türden.

Yine de arkadaşıma teşekkür etmek isterim, sayesinde birkaç kitap edindim.

Benim dış kapımın camı 8 mm kalınlıkta renkli camdan, Aksaray'da bir yere dış kaplama yapmıştık, (Yeditepe’nin birinde, ezan sesleri arasında!)

Oradan kalan beyazı defolu, renkli camı sağlam olan malzemeyi ortadan bölüp kendi yaptığım dış kapıya takmıştım. İçerden dışarısı görünüyor ama gündüz dışardan kimse içeriyi göremiyor.

Ezan sesleri deyince yine aklıma küçük bir anı geldi.

Yaz tatillerinde;

Bizim bulunduğumuz semtte insanlar çocuklarını camiye kuran kurslarına gönderirlerdi.

Bende babama yalvar yakar! Dünya atlası büyüklüğünde bir Kuran-ı Kerim aldırmış ve arkadaşlarla beraber cami'ye gitmiştim. Henüz ilkokul birden ikiye geçtiğim senenin yaz tatilindeyiz.

İçim kıpır kıpır, hem arkadaşlardan ayrılmayacak hem dinimi öğrenecektim.

Büyük bir hevesle, besmele çekerek kursa girdik. İp gibi tek sıra dizilip yere çömeldik.

Ortalık çok sessiz çıt yok, az sonra elinde oklava gibi yuvarlak ama oldukça kalın bir sopayla, şalvarlı, derviş kılıklı bir hoca içeri girdi. Bu cami hocası değildi, onu tanıyordum.

Ben sıranın 4. veya 5.yim

‘’Aç oğlum birinci sayfayı oku bakim!’’

Çocuk, hık mık diyor, pata küte dayak yiyor! İkinci ve üçüncüsü de aynı akıbet…

Sıra bana geldi.. ‘’Hocam ben bugün yeni geldim.’’ ‘’Haaa iyi o zaman sen yeni Türkçesini oku’’ ‘’Cim, Se, Te, Be, Elif, Rı’’ kafama bir şaplak ‘’Raaağh diye okuyacaksın’’ Hoppala daha Türkçeyi çözememişim! Eski Türkçeyi yeni Türkçe ile okuyup eski Türkçeye çevirerek gırtlaktan okuyacağız. Daha söylerken kafam karıştı, küçük bir zılgıt ve uyarı ile sırayı savdım, ama yarınki mütalaada eski Türkçe okuyacaktım, hoca öyle dedi! ‘’Ya okursun ya okursun, öğrenmeden gelme’’ o gün bu gün hala eski Türkçeyi öğreneceğim.

Zamanında eğitimci sıfatı ile ahkâm keseceğine insan gibi öğretseydi derviş baba! Ben bu gün bazı şeylerin sıkıntısını çekmezdim.

Bir gün bu muhterem hoca bizim dükkânın önünden geçerken ‘’Usta sen niye çocuğu camiye göndermiyorsun?’’ dediğinde, ben hızla dükkândan tüydüm. O olaydan sonra babama kursa gitmediğimi söyleyememiştim. Ben de, diğer çocuklarla kurs bitimi aralarına karışıp mahalleye geliyordum.

Babam akşam eve gelince bana neden kursa gitmediğimi sordu. ‘’Hani çok istiyordun ne oldu?’’ Ben de olanları babama anlattım. Korkuyordum bana bağırıp çağıracak diye, babam tebessüm edip, ‘’Biliyordum zaten böyle olacağını yarın dükkâna gel’’ dedi.

Ben, o günden beri babamın neyi bildiğini hep merak ederim!

Bir de, gırtlaktan okumayı. Ezan bana hep o hocayı hatırlatıyor kulakları çınlasın!

Devam edecek...

(Yazı hatalarımdan dolayı özür dilerim, düzeltmemi istediklerinizi lütfen racagi-@hotmail.com adresine Mail atarsanız sevinirim) Sevgiler…

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..