Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '10

 
Kategori
İzmir
 

Çiçeklenmek; İzmir’de… İzmir’e…

Çiçeklenmek; İzmir’de… İzmir’e…
 

Otobüsten indim, arkamı dönmeden bir kez daha baktım denize; dingin ve masmavi ve aydınlık ve yaz gibi duruyordu. Telaşsız ve sakin, keyifli ve mutlu ve bir şarkı dilimde yavaş yavaş yürüdüm. Kapalı dükkanların vitrinlerine baktım sadece bana ait olmalarının rahatlığıyla; rengarenk giysilere, çantalara ille de ayakkabılara. Yürüdüm, yürüdüm... Köşeden sola kıvrılıp mahalleme giden yola çıktım; bildik yüzler vardı; sadece kamyonetini değil, yolun kenarını da kasa kasa meyve sebzeyle dolduran manav, aynı sokaktaki Tansaş’a rağmen yıllardır oradaydı ve az ilerisinde yeni açılan Kipa’ya inat bu pazar gününde de yaşamını sürdürüyordu. Üstelik bir de saksı saksı ve rengarenk çiçekler getirmişti. İki gün önce, daha yeni koparılmış gibi duran marullardan almış yürürken, arabanın ön kasasına koyduğu, minik torbalarda dikilmeyi bekleyen çiçeklerden biri çarpmıştı gözüme; incecik, şeffaf yeşil gibi yaprakları olan tül çiçeği… “Aaaa, tül çiçeği varmış” deyişime “Al abla 1,5 lira” demişti. Sanki daha fazla olsa almayacakmışım gibi.

Çiçekleri geride bırakıp Site Fırını’na geldiğimde, öğlenin bu sıcağında buram buram ekmek kokusu karşıladı beni önce, sonra da kasadaki kızın güler yüzü. Belki de ben yansımıştım; yüzümde kocaman bir gülümseme “Günaydın, bir ekmek istiyorum” deyişimle.

Evime ulaşmadan önceki köşede çiçekler karşıladı yine beni, bu kez karı koca çiçekçiler birlikteydiler ama biri bir uçta, öbürü öbür ve kadın taburenin üzerinde, başını eline, elini, apartmanın bahçe duvarının üzerindeki demire yaslamış, sıcağı örtünmüş uyukluyordu.

Eve geldim, evlat “yatağa kahvaltı bekler” vaziyetinde. Seçeneklerden beğendiğini hazırlayıp onu sofranın başında bıraktım ve bir telaş…

Babam o pek narin Tül çiçeğini nasıl da büyütmüştü!.. Çiçekleri mi, meyveleri mi bilemediğim baloncukları olmuştu bir ara; yerini sevdiğini gösteren. Yerini sevmek… Olmuyor, sevmeden çiçek bile yetişmiyor. Bu yüzden mi nedir çiçeklenmiş gibi hissetmem kendimi yine; bu sevdiğim şehirde… Ve ne zamandır onu anlatmadığımın farkına varıp, bir telaş oturuşum bu nesnenin başına. Üstelik aklımda “Yapılacak işler bültenim” varken.

“Neşesi olmayan ömrü neyleyim
Rüzgarda savrulan yaprak gibiyim
Böylesi hayatı nasıl seveyim
Canıma kastim var yaşamam artık” dese de Kıraç ki şu son günlerde onun o tok sesine bağıra çağıra eşlik ediyorum, keyfime keyif kattı. Ve oğlum belki de kırkıncı kez “Odama çekiliyorum” demeye geldiğinde şarkımı kesip “Çekilebilirsin” dedim kırkıncı kez. İşin ucunda ders çalışmak olunca “gel-git”lerde kaldı evlat.

Şimdi işlerime dönebilirim artık ama… Ama önce, bir avuç balkona, çiçeklendikleri için diktiğim siz deyin on ben deyim yirmi saksı çiçeğime, ille de tül çiçeğime bir merhaba diyeyim, sonra.

Keyifli pazarlar olsun efendim, sevgiyle.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..