Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '18

 
Kategori
Sosyoloji
 

Cicero'nun Devleti ve Çokluğun Tiranlığı

Cicero'nun Devleti ve Çokluğun Tiranlığı
 

Cicero


Geniş edebiyat bilgisi, sağlam felsefe temeli, hukuk uzmanlığı, tarih kültürü, rakibini köşeye sıkıştırma ve jüriyi kahkahalarla güldürme yeteneği, tekil durumlara uygulanabilen genel ilkeler ortaya atma yeteneği, hiddet ve acıma duygularını kışkırtma gücü, zekâsını her an can alıcı noktaya yöneltme ustalığı… ile Roma siyasal düşüncesinin en önemli temsilcilerinden biri, Cicero. Roma stoacılığının doğal hukuk öğretisini formülleştirerek kendisinden sonraki Roma düşüncesini önemli ölçüde etkilemiş, Marcos Tullius Cicero M.Ö. 106 yılında Orta İtalya’daki Arpium kentinde doğmuş, Roma’da hukuk, Atina, Rodos ve Magnesia’da (bugünkü Manisa) felsefe öğrenmiştir. Cicero zamanın en önemli hukukçusu haline gelmiş ve hızlı bir şekilde devletin en üst makamlarında görev almayı başarmış. Bir kez Roma konsülü bile seçilen Cicero, hareketli ve çalkantılı bir siyasal yaşam sürmüştür. Daha sonra kendisini felsefeye verdiği M.Ö. 44’de, Sezar öldürülünce, Sezar’ın yönetiminin tiranlığa kaydığını söyleyerek bu girişimi destekler, Sezar’ın öldürülmesi ile çıkan iç savaşta, Sezarcılar baskın olunca 30 senatör ile Cicero’nunda öldürülmesine karar verilir.

“Cicero’nun hukuk anlayışının temelinde Stoacı felsefe (doğaya uygun yaşamayı öğütleyen, duyguların denetlenmesinin öğrenmesi gerektiğini, aklı egemen kılmayı ve dünya yurttaşlığını ülkü edinen öğreti) yatar. Ona göre hukuk insan iradesinin eseri değildir, yasaların kaynağını doğada ve insanın doğasında aramak gerekir. Bu kaynak insan ile Tanrı’nın ortak öğesi olan akılda belirir. “Yasa yapılacak ve yapılmayacak olanı buyuran, bizim doğamıza işlenmiş yüce akıldır.” diyen Cicero, akıl ile özdeşleştirdiği yasayı doğadan türetip doğal hukuk anlayışını ortaya koyar. “Doğaya uygun olarak bütün insanlar için geçerli olan, aynı kalan ve değişmeden sonsuza dek süren gerçek bir yasa vardır, bu doğru akıldır” der.

Devleti her şeyden üstün tutan Cicero, “Kişinin kendini kamu hizmetine adaması” şeklindeki eski Roma geleneğini canlandırmak amacıyla politikanın devlet adamlığının en üstün uğraş olduğunu savunur. Yurttaşın kişisel çıkar ile kamusal çıkarın bir olduğu bilincine varması ve gerektiğinde kendini devlet için feda edebilmesini savunur. Ona göre devlet; “Halktan başka bir şey değildir. Halk deyince herhangi bir biçimde bir araya toplanmış olan yığın değil, ortak bir yarar, amaç ile uyum halinde bulunan, hukuksal bağlarla birleşmiş insanlar topluluğunu anlatmış oluruz” der.

Onun “İnsanların bir araya gelişinin temel nedeni, zayıflık olmaktan çok, insan için doğal olan bir çeşit toplumsallık içgüdüsüdür. Çünkü insan türünün üyeleri tek başlarına yalnız bir hayat sürmek için yaratılmamışlardır.” sözleri vardır.

Devletin amacının toplumsal düzeni koruyup yurttaşların mutlu ve iyi bir yaşam sürmesini sağlamak olduğunu belirten Cicero, yine Platon-Aristo çizgisini izleyerek siyasal rejimleri yönetimde bulunanlara göre sınıflandırmaya gider; Yönetimin tek kişinin elinde olması Krallık (Monarşi); seçkin bir azınlığın yönetmesi Aristokrasi, kamusal işlerin halkın elinde bulunması ise halk yönetimi ya da “Demokrasi” adını alır. Bu yönetim biçimleri arasında Cicero’nun en az beğendiği Demokrasi’dir. Çünkü ona göre yönetimi elinde bulunduran halk, özgürlüğü gerçekleştirmesine rağmen, bilgisizliğinden dolayı bunun sınırlarını bilemeyip adaletli ve disiplinli davranamaz. Dahası bu rejimde, eşitlik adına yukarı olana da aşağı olana da aynı önemin verilmesiyle eşitsizlik yaratır. Cicero, yönetimlerin sınıflandırılması ve dolaşımı ile ilgili gelenekselleşmiş görüşlerini yineledikten sonra, yönetim biçimlerinin özürlerini sayarken, demokrasinin özrünün, sıradan her vatandaşa siyasal haklar tanındığı için, bu yönetimin eşitlik anlayışının, siyasal hakların herkesin yeteneğine göre dağıtılmasını gerektiren doğru eşitlik anlayışına uymayışı olduğunu ekler.

Demokrasilerde bireyin yaşamının ve servetinin halkın elinde olduğunu belirtir. Sonra “en engin denizin, en güçlü alevin bile küstah halk yığınından daha kolay zapt edilebileceğini” söyler. Giderek, tüm iktidar kitlede olursa, o topluma devlet bile denemeyeceğini, yığının tiranlığı olacağını öne sürerek, kendisinden sonra birçok düşünürün demokrasiye karşı düşüncelerini sunarken yararlanacakları “çoğunluğun tiranlığı” görüşü ortaya atar. Cicero, eşitsizliğin, özgürlüğün aşırı boyutlar kazanması ile “Demokrasinin yozlaşacağını ve yığınların tiranlığına dönüşeceğini” iddia eder.

Yazıyı Cicero’nun “Memleketler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çökerler.” sözü ile bitirirken, “Özgürlük için hepimiz hukukun kölesiyiz.” sözünün sonuna “olmalıyız” kelimesini ekliyorum.

Nizamettin Biber 

 

 

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..