Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '13

 
Kategori
İlişkiler
 

Ciğerimin yarısı

Bu yazıyı yazıp yazmamakta tereddüt ettim aslında. Dün, bir süredir karaciğer yetmezliği ile boğuşan ve yolun sonuna çok yaklaşmış bir tanıdığıma uygun donörün aslında bulunduğunu, ancak maalesef donör olmayı kabul etmediğini öğrendim.

İşin acı tarafı, kendini kısa sürede yenileyen bir organ olan karaciğerin vericisinin, tanıdığımın oğlu olmasıydı.

Nakil için çok uygun, 41 yaşında, sağlıklı, doktorların kısa sürede sağlığına hızla kavuşabileceğini ve riskin yok denecek kadar az olduğunu , bunun babasının neredeyse son şansı olduğunu söyledikleri bu kişi, maalesef verici olmayı kabul etmiyor.

Bedenlerimiz ve ruhlarımız bize ait. Asla mecbur değiliz onları paylaşmaya. Ruhumuzu birisi örseleyince nasıl üzülüyoruz. Ancak  fedakarlık, aile olmak, riskin yok denecek kadar olması bence bir kere daha düşündürmeli.

Bu genç adam, babası ile görüşmeyi de kesiyor.

Halbuki babası onun için neler yapmıştı dünyaya getirmenin haricinde?

Çalışmayı sevmiyordu hani, babası üzmemişti onu? " Olanaklarım geniş, rahat etsin yavrum."  demişti.

Babası ömrü boyunca çalışmıştı. Şirket kurup, bu günlere getirmişti. Yüzlerce insana ekmek vermiş, işçilerinin sigorta primlerini aksatmadan ödemişti.

Borçlanmamıştı ki hem görevini yerine getirsin, hem daha büyük maddi zararlardan şirketini korusun, oğluna intikal edecek şirketine.

Bir iş kazası anında, işçisini devlet hastanelerinde süründürmemek için  özel hastanelerde tedavi ettirmişti. SSK geri ödemeyince de " Canı sağolsun, işçimi acılar içinde bırakamazdım", demişti.

Kıyamamıştı, oğlunun arabasını altına vermişti.

Evlenmişti, babası gene kıyamamıştı, evini almıştı.

Çocuğu olmuştu, babası onun yavrusunu da yüreğine basmıştı.

Boşanmıştı, ihanete uğradığını söylemişti. Babası derhal olaya el koymuştu. Hukukçulara danışmıştı, avukat tutmuştu.  

Hiddeti büyüktü, babası boşanmanın son olmadığını anlatmıştı; suç işlemekten onu alıkoymuştu.

Hakaret etmek istemişti. Babası engellemişti. Çocuğu vardı.

Bunlar, benim sadece küçücük gözlemlerimle tespit ettiklerim.

Bir anne baba, kokusunu duymaktan başka ne ister evladından?

Eminim, o baba da kızmıyor, oğlu karaciğerinin küçük bir kısmını vermediği için.

Ancak zaman, bir rüzgar gibi geçip gidiyor.

Bir an sonra, sevdiklerimiz de kalmayacak elimizde.

Söyleyecek pek de bir şey bulamıyorum.

Aslında eleştirmek değildi niyetim.

Üzülmüştüm sadece.

 
Toplam blog
: 82
: 6114
Kayıt tarihi
: 20.05.12
 
 

Hukukçu bir anne.  Hayatta her şeyin kontrol edilemeyeceğini zor da olsa öğrendim.  Hayat, kısa b..