Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '10

 
Kategori
Öykü
 

Çıkmaz

Çıkmaz
 

Şimdi İstanbul’da nerede olduğu belli olmayan bir çiçek


Uçsuz bucaksız kum tepeleri rüzgârın etkisiyle şekil değiştiriyor, uçuşan kumlar sigaramın tadına karışıyordu. Memleketimi belki de son kez içime çekiyordum.

Bir tek çiçek yetişmez bizim oralarda. Günler boyu ufka baksanız bile nafile, farklı bir renk göremezsiniz; her şey sarıya boyanmıştır. Hayat sapsarıdır o topraklarda. Varlıklıysanız sarı renkli altınlarınız, fakirseniz altında çalıştığınız sarı renkli güneşiniz vardır. Aşıksanız türkünüzde sarı saçlı gelinler, benim gibi dertliyseniz sigaradan sararmış parmaklarınız vardır. Her şey sarıdır; ne renkli bir çiçek vardır ne de bir kelebek.

Kuşaklardır aşiretimiz bereketin gelmesini bekler. Bunun için dualarımız ve törelerimiz vardır. Bize hep birlik olmamızı ve büyüklerimize itaat etmemizi öğütlediler. Törelere uyarak var olduk bunca yıldır. Benim gibi üniversiteye gitmesine karar verilenler bile mutlaka sahip çıkmıştır törelere. İstanbul’da yaşadıklarım, gördüklerim, öğrendiklerim aklımı karıştırırdı ama unutmazdım memleketime döneceğimi. Verimsiz topraklarda tarım üzerine araştırmalarım oldu. Diplomamı alıp, araştırma dosyalarımla birlikte döndüğümde öğrendim Gülistan’ın kaçtığını.

Aşiretimizdeki diğer kızlar gibi okumasına izin verilmemişti Gülistan’ın. Bana uzun mektuplar yazar, İstanbul’u anlatmamı isterdi. Dört hafta önce ortadan kaybolmuştu. Aile meclisi beni çağırdı ve mektuplar hakkında sorular sordular.

İstanbul’a gidecektim. Gülistan’ı bulup eve getirecektim. Benden istenen buydu. Bir de elime silah verdiler. Lazım olursa kullanabileceğimi, törelerin tüm sorumluluğu bana yüklediğini söylediler. Ailede en küçük erkek çocuk bendim. Üstelik İstanbul’u da biliyordum. Ortanca ağabeyim bana silahı nasıl kullanacağımı gösterdi, sonra bir mendile sarıp bana teslim etti. Herkes her şey normalmiş gibi davranıyordu ama sanki yukarıdaki güneş silah olup avucuma düşmüştü. Elimi değil yüreğimi yakıyordu. Çaresiz koyuldum yola.

Trene Ankara’da bindi, yanıma oturdu. Sakarya’ya kardeşinin yanına gidiyormuş. Mutlu bir hayatı ve 13 yaşında bir oğlu varmış. Fotoğrafını gösterdi; bir nehir kıyısında balık tutuyorlardı. Etrafta çiçekler vardı rengarenk.

Hayatının çok önemli bir virajında olduğundan bahsetti. Kardeşine anlatması gereken şeyler varmış. Söyleyeceklerinden sonra kardeşinin hayatı tamamen değişebilirmiş, ama bunu yapması gerekiyormuş. Pişman olmamayı diledi. Bana beni anlatıyordu; başıma gelecekleri, yapacaklarımı ve korkularımı. Büyük sırrını söylemiyordu ama konuşmak istediği belliydi. Doğadan örnekler vermeye başladı. Kozadan çıktığını, hayatı yerde geçireceğini sandığı bir anda kelebek olduğunu söyledi. Doğanın kurallarından, tek bir çiçeği koparmanın bile dünyayı ne kadar etkileyebileceğinden bahsetti.

Trenden İndiğimde karma karışıktım. Kurak topraklarımızda açmaya çalışan çiçeğimizdi Gülistan. Hayali vardı ve peşinden gitme cesaretini göstermişti. Tutup getirsem; solacaktı memleketimizde. Bereketi biz kovuyorduk topraklarımızdan. Açmaya çalışan çiçekleri koparıyor, sonra da kelebeklerin uçmasını bekliyorduk etrafta.

Hiç aramadım Gülistan’ı İstanbul’a gittiğimde. Şimdi İstanbul’da nerede olduğu belli olmayan bir çiçek ve bir kelebek; savruluyor rüzgarda oradan oraya.

 
Toplam blog
: 38
: 363
Kayıt tarihi
: 06.06.10
 
 

Yaşam Koçuyum. Aynı zamanda Satış/Pazarlama konularında danışmanlık yapıyorum. ..