Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '06

 
Kategori
Blog
 

Çikolata.. Sevmeyen var mı?

Çikolata.. Sevmeyen var mı?
 

Önceki gün öğle sularında çalan telefonuma baktığımda 'Gülcü' yazısını gördüğümde "Boncuk, Milliyet blog’da manşet olduğunu söyleyecek” dedim kendi kendime. Yarış halindeyiz. Onun yazıları iki kez Milliyet gazetesinde yayımlandı, benim siftahım yok henüz. Adamı kıskanıyorum ve bunu anladı ya! Zıttırı pıttırı arayıp rapor veriyor.

- Ali şu an uygun değilim bir toplantıdayım

- Abi bir kaç saniyeni alıcam. Biliyo musun, benim son yazım....düüütttt

O, büyük olasılıkla telefonu kapattığımı anlayana dek anlatımını sürdürüp, nerede kapattığımın ayırdına varmadan derin bir “ohhhh” la birlikte nefeslenip işine dönecektir.

İşte yine buna benzer bir şeyler söyleyecek diye, telefonun “no” tuşuna basıp yoluma devam ettim. Adam inatçı kardeşim. Tekrar çalmaya başladı telefon “ dülülü dülülü” eh! İstersen açma. Ya tamamen kapatacaksın, “aradığınız numaraya şu an ulaşılamıyor” diyen bayan sesini duyup “ tüh! Herif telefonu kapadı” diyerek hayıflandıracaksın, ya da açıp “ Buyur kardeşim” deyip onun ballandıra ballandıra anlattığı yeni Milliyet blog macerasını! Dinleyeceksin. Üçüncü bir seçenek yok.

Bende ikinci seçeneği seçtim. Çünkü gerçekten seviyorum “ ayakkabı çekeceği” ni!

- Abi n’abeeer?

- İyilik kardeşim.. Haberler sende. Kaça vurdu okur sayın?

- Valla sana yaklaştım. Yakında solundan vııınnnnn diye geçicem merak etme

- Hayırlı olsun kardeşim. Gurur duyarız. ( İçimdeki ses ‘Nah sollarsın’ diyor) Buyur Alicim, bu arada araba kullanıyorum.

Derdim; hani anlayışlı davranır, dikkatimin dağılmaması için ‘Tamam abi sonra ararım’ demesini sağlamak..

- Biliyorum abi.

- Yanımdan geçtinde farkına mı varmadım kardeşim?

- Yok abi. Ahmet kaya’nın sesi geliyor. Ordan anladım. “Saçlarınaa yıldız düşmüş..”

Sinirlerim akordlanma hazırlığında gitar teli kıvamında, birazdan gerilecek, duyumsuyorum.

-Alicim, boncuğum..

-Tamam abi tamam. Sen Çikolata yiyemiyordun dimi abi, Şeker vardı sen de di mi?

- Yok. şeker yok. Asabiyet var bende Ali Asabiyet..

- Tamam be abi. Sana güzel bi haberim var. Onun için aradım.

- Hayırdır kardeşim?

- Zamanın var dimi abi. Sana bişi okucam da..

Ya havle...

- Milliyet blog yazınsa akşama döndüğümde okurum siteden.

- Yok be abi Şeker hastalarının çikolata yemesine ilişkin bi yazı

İlgimi çekiyor söylediği şeyler. “ Çikolata “ mmmmmhıh.. adı bile insanda mutluluk hormonu salgılayarak stres engelleyici etki yapıyor.

-Dinliyorum Alicim.

- Abi bak şimdi “ Bir zamanlar Tollan diyarında Tulla adında bir düş kenti varmış.Bolluk ve mutluluk kenti Tulla . akıl almaz güzellikte ağaçların bulunduğu , binlerce rekli kuşun hayat verdiği , adeta cennet olan bir bahçeyle çevriliymiş. Bu bahçenin en güzel ağacı da kakao ağacıymış. Kakao ağacını Toltekler’in büyük kralı Kuetzakoalt, güneşin oğlunun kutsal tarlalarından getirmiş. Tarım, astronomi ve tıp dersleri veren kral, halkına kakao ağacının nasıl yetiştirileceğini de öğretmiş. Yeşil ve altın rengi tüyleri olan bir yılanı simge olarak kullanan Kuetzakoalt’a şükran duyan Amerikalılar, bu duygularının bir ifadesi olarak krala” kutsal tüylü yılan” anlamına gelen voltran adını takmışlar”... kısa bir sessizliğin ardından sessizliği bozan Ali oldu


- Abi beğenmedin mi?

- Ali bunun neresi çikolatayla ilgili?

- Olur mu abi.. Çikolata neden yapılıyo bilmiyo musun yoksa?

- İyi de kardeşim bu anlattığın ya da okuduğun şey kakao ağacı masalı değil mi sence?

- Abi o masal ama bu şimdi anlatacaklarım gerçek. Hele bi sabır. Allahım ya, sana da ne yapsak yaranamıyoruz Erman Paçalı’nın dediği gibi..

- Ne diyo ki Erman Paçalı

- Ne demiyo ki abi. Neyse boş geç konumuz o değil. Bak şimdi. Aztekler tarafından yetiştirilmiş kakao ağacı.üç ile beş yıl içinde meyve vermeye başlıyomuş. O tarihlerde yalnızca içecek olarak kullanılmış. Aztekler, tarçın ve balla karıştırıp savaşçılarına mutluluk ve güç versin diye kavanoz kavanoz yediriyorlarmış. Buna da Chokolat adını vermişler.İspanyollar Meksika’yı ele geçirince chokolat önce İspanya’ya ardından da tüm avrupaya yayılmış. Avrupa’da içine mısır unu ve bal karıştırıp yenmeye başlanmış. Bugünkü halini yani sütlü çikolatayı 1876 yılında İsviçre’de Daniel Peter adında bir kişi üretmiş...Aloo abi orda mısın?

Alışık ya telefonun yüzüne kapanmasına, boşamı konuşuyorum acaba diye merak ediyor bizim boncuk.

- Burdayım dinliyorum Kardeşim

- Çikolatayı, kakao ağacının çekirdeklerinin ezilmesinden oluşan bir hamurdan yapıyorlarmış. Ağaçtan toplanan kakao önce kurutuluyor ardından da yüksek ısılı fırınlarda kavruluyormuş. Kırma makinelerinde kabuklarından ayrıştırılan çekirdekler, değirmende ezilerek hamur durumuna getiriliyormuş. Bu hamura süt, kakao yağı ve şeker eklenince bildiğimiz sütlü çikolata oluşuyormuş. Bunun ardından gelişen bir takım teknikler var ama o bölüm teknik olduğu için senin ilgi alanına girmez. Boş geçelim abi.

- Eyvallah kardeşim. Eeee Şeker hastalığı ile bu anlattıklarının ilgisini kuramadım!

- Abi Uzmanlar yaptıkları araştırma sonucunda Çikolatanın kalsiyum, demir ve protein oldukça zengin olduğunu tespit etmişler ve Karaciğer üzerinde olumsuz bir etkisi bulunmadığını, özellikle ergenlikte başbelası olan aknelere neden olmadığını ve kolesterolü artırıcı bir etkisi bulunmadığını açıklamışlar.. Yaa..

- Eee, Diyabet

- Ne diyabeti?

- Çocuğum sen demedin mi, şeker hastalarına çikolatanın zararı yok diye

- Yoo ben öyle bişey demedim. Sen yanlış anladın herhalde Ömer abicim. Ben bu konuyu Miliyet Blog’a yazsam ilgi görür mü acaba?...

Sevgili Boncuk Ali, Telefonu o an yüzüne kapamamdaki hayal kırıklığından çok bu yazıyı okuyunca yüzündeki ifadeyi merak ediyorum.

 
Toplam blog
: 126
: 1276
Kayıt tarihi
: 10.09.06
 
 

48 yıldır yaşıyorum.Gazeteciyim, müzisyenim, babayım... Önce insan ve iyi bir yurttaş olabilme çab..