Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '10

 
Kategori
Siyaset
 

Çimenlerin Üzerinde Yuvarlanmak İstiyorum!!!!

Çimenlerin Üzerinde Yuvarlanmak İstiyorum!!!!
 

Bir gün gelirde bu ülkede şiddete dair bir şeylerin biteceğine olan inancımda hafifde olsa bir kıpırdanma söz konusu olursa, o gün yeniden doğmuş gibi olacağıma öylesine eminimki; hakikaten bunu bütün bir içtenliğimle buraya yazıyorum. Ve şimdilerde, bu ülke topraklarının üzerinde şiddetin bitebileceğine dair en küçük bir izlenim hali yok. Aksine kan, kin ve nefret hallerinin daha bir yoğunluk kazanmaya başladığı yeni bir döneme aleni tarafından girmekteyiz. Umutsuzluğumuz bundandır.

Şiddet hallerinin yüzünü Kürt Sorununda fazlası ile gördük ve gelişmelerin işareti ışığında, bundan sonrasında daha çok bu şiddet sarmalı içerisinde yoğrulacağımıza dair izlenimler toplumun ruhunu rahatsız ediyor. Ve ben, evet ben hiçbir zaman inanmadım bu topraklarda halen sürdürülmekte olan güvenlik eksenli politikalarla kan, kin ve gözyaşına son verileceğine. Halen gençler ölmekte, halen gencecik insanlar öldürmekte. Bizler, yaşanan ölümleri kıyısından izlemekte ve kıyıdan kıyıdan ahkâm kesmekteyiz. Ama ben anladım bu topraklarda ölen insanların, ölümlerinin devlet politikaları ile çözülmeyeceğini. Zira çözülmüyor işte, çözülmesine dair bir emarede yok ortalarda. Yine sınır ötesi operasyonlar, yine “hain saldırılar” martavalı ile meşruiyet kazandırılmaya çalışılan güvenlik ve asayiş tanımına uygun yaklaşım politikaları, sonuç ise Anadolu’nun dört bir yanına yayılan gencecik insanların ölüm tabutları. Bu nasıl bir bencilliktirki vatan uğruna kisvesine dair yaşama bir kez merhaba demiş insanın yaşamını bu kisvenin ardına koyabiliyoruz. Yok, benim kafam basmıyor bu zihin dünyasına. Bu zihin dünyasının saygıyı hak eden bir yanı yok.

Bu ülkenin her hangi bir insanı, bireyi, kadını, kızı, köylüsü, kentlisi, çalışanı, okuyanı ve bilcümle toplumu oluşturan tek bir Allahın kulu, bu ülkede devletin şu anda izlemiş olduğu politikalarla şiddet sarmalına bulamaç olmuş toplumda, şiddetin biteceğine ve ölümlerin duracağına dair zerre olsun inancı var mıdır?

Var diyenler beri gelsin.

Kim ne derse desin, Mahmur Kampından gelenlerin hafifde olsa etkisinde kalmış olan ben, bu gelişlerden dolayı içimde hınzır bir ürperti ile heyecan duymuştum ve şiddetin biteceğine dair umutlar taşımıştım. Umudun ruhumda yeşermesini hafif olarak tanımlasamda, bir hayli heyecan duymuş olmalıyımki, çevrenin alaycı ikazlarına mazhar oldum. “Acele etme” minvalinde şahsımın yüzüne su serpme gayretinde olanlara yüzümü çevirmiştim. Zira ben şiddetin bitmesini istiyordum ve benim en yüce idealimde şiddetin bitmesi yönündeydi. Bundan daha temiz, bundan daha duru bir talep olabilir mi? Ama benim yüzüme su vurarak derin hülyalardan uyandırmaya çalışanları bir süre sonra, bir kez daha haklı çıkmış olarak görmüş olmam üzüntüme kare kare çarpımlar kattı. Ve bu gün Mahmur Kampından açılım ve barış adına gelenlere çene altından son bir yumruk vurulacak. Bu yumruk, barışa ve açılıma atılacak bir yumruk olacak. Ve sonrasında bir başka operasyon sonrası ortaya çıkmış olan KCK davaları başlayacak. Ve savaş tacirlerinin, kan ve kinden beslenen müsvettelerin ekmeği tereyağı kıvamında tada bürünecek. Diyeceklerki “Böyle bir sonuç sonrasında, yemede yanında yat”. Zira tabutlar memleket ahalisinin dört bir yanına acı acı bir kez daha yayılacak. İstenilen bu muydu? Ben ve ben gibilerin istediği bu değildi, ölümlerden el ovuşturanların istediği buydu. Çark yine dönecekti. Yine Anadolu’nun mazlum insanları çocuklarını kör kurşunlara hedef olsun diye yetiştirmeye devam edecekti ve en nihayetinde resmi ideolojinin çarkından peydahlanan “Vatan için canım feda” klişesi sadece ama sadece ruhun acısını hafifletme aracına dönüşecekti. Arada bir, istisnai olarak tavır koyan analar, babalar, yavuklular olacak devletin o anlı şanlı politikalarına ama ölen ölüyordu ve giden geri gelmiyordu.

Ülkemi seviyorum, ülkemde yaşamak hoşuma gidiyor. Ama nedense ben sadece ülkemi seviyorum, ama bu denli çok sevdiğim bu ülkede yarına dair inanılmaz bir kaygı, inanılmaz bir güvensizlik duyuyorum. Sağ olsun işte devletimiz yukarıda bahsi geçen ve geçmeyen bir çok hadisede ilkeli halleri ile tarihsel geçmişinden yana izlemiş olduğu nihai politikaları ile ben ve ben gibileri derin bir güvensizliğin orta yerine bırakıverdi. Bu politikaları savunmaktan imtina etmeyen muhterem Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından var mı yarınına güvenle bakan bir babayiğit? Bu güvensizliğin kaynağı olan durum vaziyetler gözlerimizin tam orta yerinden içine girmekte. Halen gözlerimizi çıkarmakta olan sorunların kaynağını görmemek, anlamamak ve algılamamak için çaba gösteriyorsak, eh artık yani, pes denir bu denli bir görememe haline.

Sahi kaç bomba daha atılacak sınırın öte yakasına? Kaç gencin tabutu gelecek kör gözüm parmağıma? Ve sahiden, ama samimiyetle, bu politik yöntemlerle ölümlere arkamızı dönebilecek miyiz? Ölümler alayımız olacak mı?

Bu inancı taşıyan birisi varsa bu topraklar üzerinde benide yana yana ikna ederse müthiş makbule geçer. Oysaki sağ olsun devletin onca ideolojik aygıtı beni ikna edemediki, sıradan bir vatandaş mı acep ikna edecek beni? Hangi yolla, hangi söylemle, hangi mantıkla?

Ve ben, evet ben…

Kızımla kırlarda dolaşmak, çiçek toplamak istiyorum. Çimenlerin üzerinde doyasıya yuvarlanmak ve paçalarımı sıvayıp, yalınayak akan suyun içerisinde yürümek istiyorum. Kurbağaların vıraklamasını dinlemek istiyorum ve gecenin bir yarısı, yağan yağmurun cama vuran tıpırtısı ile uyanıp, evimin balkonunda yağan yağmuru seyre dalıp, demli tarafından çay içmek istiyorum. Çok şey istemiyorumki. Hepi topu istediklerim bunlar. Daha ötesi yok. Ben devletten beni dingin tutacak bir şeyler istiyorum. İsteğimin fazla bir şey olmadığını biliyorum. Sadece o yağan yağmuru hafif güleç bir yüzle izlemek istiyorum. Ama olmuyor. Yarının bu denli kaygı ile yüklü olduğu bir ülkede, bu masumane istekler, uç istekler kervanına giriyor.

“Hadi canım sende” diyenleri duyar gibiyim. “Nerede bu bolluk?” diyenleri duyuyorum.

O kadar kopmuşuzki mütevazi yaşamdan. Bu isteklerin bile uç istekler olarak değerlendirilebileceği bir ülkede yaşıyoruz.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..