Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '09

 
Kategori
Siyaset
 

Çin Başbakanı Wen Jiao Bao’nun Avrupa gezisi

Çin Başbakanı Wen Jiao Bao’nun Avrupa gezisi
 

Çin Başbakanı Wen Jiao Bao.( http://news.xinhuanet.com/english/2009-01/30/content_10736196_1.htm)


Çin Başbakanı Wen Jia Bao’ nun Avrupa Ziyaretinin Düşündürdükleri

1) Giriş: Çin’in Türkiye İlişkilerine Kısa Bir Bakış
Hepimizin bildiği bir söz vardır. “İlim Çin’de dahi olsa gidip alın.” Bu sözden ve Çin üzerine söylenmiş diğer birçok sözden her zaman Çin’in çok uzak bir coğrafya olduğunu öğrenmişizdir. Çin geçmişte bizlere uzakta olan ve gidilmesi belki de imkânsız derecede zor olan bir ülke olarak anlatılırdı. 2009 yılına gelip şöyle bir Çin’e baktığımız zaman ise bu devin artık yanı başımızda değil içimizde olduğunu öğrenmiş durumdayız. Çin’in yaptığı atılım ve dışa açılım politikaları sonunda ise hepimizin bildiği gibi Çin artık hayatımızın bir parçası oldu. Bakınız evlerimizde kullandığımız mallardan sokakta giden araçlara kadar Çin mallarının girmediği yer kalmadı. Yıllardır eksilerle dolu yaptığımız Çin ticareti ekonomimizin daha da açık vermesine neden oldu durdu. İşin ticaret kısmı 2009 yılında da pek parlak gözükmüyor. Ticarette kayıp verdiğimiz açık peki ya diplomatik olarak Çin ile nasıl bir ilişki içindeyiz? Diplomatik olarak baktığımızda Çin’in yanı başımızdaki AB ve Rusya ile olan ilişkileri bizim ülkemizin belki de bundan 20, hatta 30 sene sonra kuramayacağı derecede ileri düzeyde olduğunu kaçımız biliyoruz. Dünya devletleri Çin ile olan ikili görüşmelerini ve imzaladıkları antlaşmaları birer ikişer arttırırken biz neden Çin’i daha yakından tanımamakta ısrar ediyoruz? Türkiye bu kadar stratejik ve dünyanın belki de en güzel coğrafyasında olmamıza rağmen neden hala üzerimizdeki silikliği atıp geleceğe daha güçlü adımlarla yürümüyoruz? Şöyle çevremize baktığımız zaman Türkiye olarak neredeyse dünyadaki tüm oluşan güç dengeleri ile hep bir itiş kakış içerisindeyiz. Diplomaside yer yer bu gibi durumların olmasını elbette ki doğal olarak karşılasak da Türkiye’nin sanırım sürtüşmelerinin normalin üstüne çıktığını da bir kez daha belirtmek durumundayız.

Diplomatik ve ticari olarak Çin ile olan ilişkilerimiz sadece gazete sayfalarında okuduğumuz iki üç bakanımızın gidip birkaç fuara katılması gibi kısıtlı çok kısıtlı düzeyde. Devlet Başkanı Hu ve Başbakan Wen ile hala görüşmüş bir hükümetimiz yok. 2003 senesinde Sayın Erdoğan’da yaptığı Çin gezisinde ne yazık ki arzuladığımız iki ülke Başbakanları arasında bir görüşme gerçekleştirmedi. Yeniden Ticarete dönecek olursak Çin’den aldığımız ile sattığımız arasında uçurumlar var. Aşağıdaki tabloya bakarsak bunu çok daha net göreceğiz.

TÜRKİYE – ÇİN HALK CUMHURİYETİ TİCARİ İLİŞKİLERİ
Tablo: Türkiye – Çin Dış Ticareti (Milyon Dolar)
YILLAR İHRACAT (X) İTHALAT (M) X/M TOPLAM HACİM DENGE
1990 37, 2 246, 3 0, 15 283, 5 -209, 1
1991 20, 4 171, 8 0, 11 192, 2 -151, 4
1992 144, 2 172, 4 0, 83 316, 6 -28, 2
1993 511, 9 255, 2 2, 00 767, 1 -256, 7
1994 354, 8 257, 8 1, 37 612, 6 +97, 0
1995 67, 0 539, 0 0, 12 605, 9 -472, 1
1996 65, 1 551, 3 0, 11 616, 4 -486, 2
1997 44, 4 787, 5 0, 05 831, 9 -743, 1
1998 38, 0 846, 1 0, 04 884, 1 -808, 1
1999 36, 6 894, 8 0, 04 931, 4 -858, 2
2000 96, 0 1.344, 7 0, 07 1.440, 7 -1.248, 7
2001 199, 3 922, 0 0, 21 1.121, 3 -722, 7
2002 (Ocak-Ekim) 186, 7 1.055, 7 0, 17 1.242, 4 -869

Tablodaki rakamlar ne yazık ki bizim için iç açıcı değil. Bazı özel şirketlerimiz Çin’de güzel çalışmalar yapsalar da Çin’in potansiyelini düşünecek olursak bu atılımların Çin deryasında ne yazık ki bu rakamlara olumlu katkısı da sınırlı oluyor. Türkiye olarak 21.yy’ da dünyanın her yerinde etkin olacağımızı her hükümet döneminde duysak da kendi iç çekişmelerimizin bizleri çektiği siyasal kavgaların içerisinden ne yazık ki yıllardır çıkamıyoruz. Bunun sonucu olarak ise dünyanın yükselen ekonomisi Çin başta olmak üzere diğerleri ile de ilişkilerimiz hep belli düzeyde kalıyor. Yaşanan tabloya baktığımız zamanda ise görülen manzara pekte iç açıcı değil. Aşağıda sıraladığımız maddelere bakınca bunu daha da iyi anlıyoruz.

1- İsrail ile sıkıntılı bir dönemin içindeyiz. Hükümetin Hamas’a olan yakınlığı dünyada hoş karşılanmıyor.

2- ABD ile her zaman diken üstünde olan bir ilişkimiz var ve Obama’nın şu anda Türkiye politikalarını merakla bekliyoruz. Sözde Ermeni soykırımı konusunda hala ABD’den tam destek alamamış bulunmaktayız.

3- AB ile hala sorunlar ve üyelik aşaması devam ediyor, AB sürecinde birçok başlık ise hala açılmış değil. Bazı Avrupa ülkelerinin bölücü terör örgütü Pkk ve bunun kollarına verdiği desteğin önünü tam olarak kesememiş bulunmaktayız.

4- Çin ile Başbakan veya Cumhurbaşkanı düzeyinde neredeyse son 10 yıldır elle tutulur bir gezimiz yok.

5- Rusya ile yine aynı şekilde sağlam temeller üzerine oturtamadığımız ilişkimiz yer yer iki ülke arasında yaşanan başta enerji olmak üzere kendini gösteriyor.

Bu maddeleri elbette ki uzatabiliriz ama bu maddeleri uzatmaktansa ülke olarak dış politikalarımızı nasıl daha etkili hale getirebiliriz diye düşünmemiz ve bir an önce bu politikaları güçlü bir biçimde uygulamaya sokmamız gerekiyor. Türkiye olarak dünya ülkeleri ile muhakkak ki bir iletişim halindeyiz fakat sorun biz bu ilişkilerde ne kadar sağlam temeller üzerindeyiz? Her an bir kriz yaşayacakmış gibi bir ortamın olması demek dış politikada Türkiye olarak başarılarımızı dahi sorgulamamız anlamına geliyor. Dünyada ses getirecek ortaklıkları sağlam temeller üzerinde inşa ettiğimiz zaman Türkiye olarak bundan daha fazla yarar göreceğimizin de altını kalın çizgilerle bir kez daha çizmemizde yarar görüyoruz.

2)Başbakan Wen’ ın Avrupa Gezisi

Çin’in Avrupa’ya yaptığı bu gezinin ismi “Trip of Confidince” yani, “Güven Gezisi” adı altında dünya tarihteki yerini aldı. Çin’in bu geziye verdiği önemi çok uzun anlatmamıza dahi gerek yok. Çin’in son yıllarda yaptığı atılımlara baktığımız zaman bunu çok daha iyi anlıyoruz. Çin dünyanın her coğrafyasında olmak istiyor. Bunun sebebi ise çok açık; dev ekonomisini besleyecek kaynaklara daha kolay erişmek ve ülkesinin kalkınmasında diğer ülkelerin desteğini sağlamak. Çin dış politikada neler yapıyor diye soralım ve kısaca madde madde değerlendirelim.

1) Başta Afrika ülkeleri olmak üzere parasal yardım ve altyapı antlaşmaları.
2) Rusya ile enerji ve teknoloji antlaşmaları.
3) İran ile enerji koridoru antlaşması.
4) ABD ile İkili ticari antlaşmalar ve ABD’ye maddi destek.
5) Japonya ile ortak petrol arama planları ve teknoloji transferi.
6) Güney Amerika’ya yatırım ve petrol antlaşmaları.
7) Asya ülkeleri ile daha yakın ilişkilerin kurulması.
8) Avrupa ülkelerine yatırım ve bu ülkelerin piyasalarından daha fazla yatırım çekeceği antlaşmalar.
9) Orta Asya ülkeleri ile başta enerji maddesi olan yakın ilişkiler.

Özellikle son 10 yıldır Çin dünyanın bütün güçlü kuruluşları ve ülkeleri ile çok etkili bir diplomatik ilişki yürütüyor. Hu ve Wen neredeyse dünyanın her yerine ayak basmış durumdalar. Bu satırları yazdığım anda ise Pekinde iki gün sürecek olan ve 50’ ye yakın Afrika ülkesinin katıldığı Çin-Afrika İlişkileri Forumu (Forum on China-Africa Cooperation) düzenleniyor. Burada çok önemli bir nokta var. Başbakan Wen Pekin’e geleli neredeyse üç gün olmuş durumda ve Çin şu anda diğer büyük bir zirveye ev sahipliği yapıyor. Şu anda gerçekleştirilen bu zirvede Çin karşılıklı birçok antlaşmanın yanı sıra maddi olarak da Afrika ülkelerine yeni kaynak yaratıyor. Daha şimdiden Çin, 33 Afrika ülkesinin borçlarını iptal etme sözü verdi ve birçok borcuda yeniden düzenleyeceğini açıkladı. Ayrıca 20 ülkeye de kredi musluklarını açtı. Pekin’de ki bu zirvenin hemen ardından ise bu kez Devlet Başkanı Hu Jin Tao Afrika ülkelerini kapsayan bir tura çıkacak. Bu gezide Hu; Suudi Arabistan, Tanzanya, Senegal, Mali ve Mauritius. Hu’ nun bir önceki Afrika gezisi 2007 yılında idi, daha üzerinden iki yıl geçmeden Hu Afrika’ya yeniden gidiyor ve Çin’in bu kıtaya olan açılımı tüm hızıyla devam ediyor. Çin’in bu kadar hızlı ve sonuç odaklı gezileri önümüzdeki yıllarda Çin’in hem kendisi hem de dünya için çok daha etkili politikalar üreteceği anlamına geliyor.

Wen’ ın Avrupa gezisi de yine Çin’in dış dünya da attığı adımlar içerisinde en önemli adımlardan birini oluşturuyor. Avrupa, Çin’in ekonomik olarak en büyük ortaklarından biri ve bunun gelişmesi için iki tarafta ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Çin zaman zaman Avrupa ülkelerinden ve bu ülkelerdeki çeşitli kuruluşlardan demokrasi ve insan hakları konularında sert eleştiriler alsa dahi ikili ilişkiler gelişmeye devam ediyor. Avrupa Çin’in önemini o kadar iyi biliyor ki, bu karşıt görüşlerin iki güç arasındaki ilişkileri etkilemesine izin verilmiyor. Geçtiğimiz sene yaşanan Tibet olaylarının ardından Avrupa’dan birçok tepki gelmesine rağmen Çin, bu tepkilerin kendisinin imajına zarar vermesini öyle güzel savurmuştu ki, Avrupa’da bir süre sonra Çin aleyhtarı sesler bir süre sonra gücünü kaybetmişti. Geçtiğimiz yıl Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’in Dalai Lama ile yaptığı görüşme sonrasında Pekin ile Paris’in arasında soğuk rüzgârlar esmişti. Çin’in en çok üzerinde durduğu konuların bir tanesi olan Tibet ve Dalai Lama konusu Wen Jiao Bao’nun Avrupa gezisinde de kendini gösterdi. Fransa ile yaşanan bu soğukluk Fransa’nın bu gezinin dışına itilmesi ile sonuçlandı. Sarkozy’in 30 dakikalık Dalai Lama görüşmesi belki de Fransa’ya çok şey kaybettirdi. Başbakan Wen Jiao Bao bu sene normalde Lyon’da yapacağı AB liderleri ile olan görüşmesini Brüksel’de yaparak Fransa’ya bir nevi gövde gösterisinde bulundu Bunu ilerleyen zamanlarda daha iyi göreceğiz.

27 Ocak ile 2 Şubat arasında gerçekleştirilen bu geziye Çin’den başta Wen Jiao Bao olmak üzere birçok devlet adamı ve önemli kuruluşların başkanları katıldı. Sırasıyla, İsviçre, Almanya, Brüksel, İspanya ve İngiltere’yi kapsayan bu gezide Başbakan Wen İsviçre ayağında Davos Zirvesinde de hazır bulundu. Bu zirvede önemli konular hakkında birde konuşma yapan Wen başta ekonomik kriz olmak üzere verdiği mesajlar ile dikkatleri üzerine çekti. Yazımızın bu kısmından sonra Wen’ ın gezisinde uğradığı durakları tek tek değerlendirmenin daha açıklayıcı olacağını düşünüyoruz.

İsviçre-Davos:

Wen’ ın ilk durağı ve belki de en kritik noktasıydı İsviçre çünkü Davos’ ta dünya liderleri toplamış birçok konuyu tartışıyorlardı. Wen burada birçok dünya liderler ile görüşme fırsatı yakaladı. Avrupa gezisi aslında bu noktada bir dünya turuna dönüştü. Hatta ABD’nin Çin için verdiği kokteyl sırasında Başbakanımız, Perez ile dünyada büyük yankı bulan meşhur tartışmasını yapıyordu. Davos’ ta konuşan Wen, Çin’in kalkınmasını olumlu olarak değerlendirdi ve Çin’in büyümesine karşı olan gereksiz korkuların ortadan kalkmasının tüm dünya için önemli olduğunu belirtti. Ülkeleri birlikte daha etkili adımlar atmaya çağıran Wen, Çin’in ekonomik krizi göğüslediğini ve bunu yaparken de başta ekonomik daralma, taleplerin azalması, işsizlik gibi kendi içersinde yaşadığı birçok sorunla da mücadele ettiğini söyledi. Mesajlarını güven, ortaklık gibi kelimelerin ışığında sürdüren Wen salondan büyük alkış aldı.

Davos zirvesinin ardından Wen, İsviçre’nin Başkenti Bern’de İsviçre Konfederasyonu Başkanı Hans-Rudolf Merz ile bir araya geldi. İkili ilişkilerin ele alındığı toplantının ardından taraflar aralarında serbest ticari bölge oluşturulmasının gerektiğini ve 2009 yılının ikinci yarısında bu yönde adımların atılacağını açıkladılar. Ekonomik kriz için ikili ilişkilerin önemi vurguladıktan sonra toplantı karşılıklı görüş alışverişleri alınarak sonlandırıldı. Zirvenin sonunda açıklanan rakamlardan öğrendiğimiz ise geçtiğimiz yıl İsviçre’nin Çin’de ki yatırımı 240 Milyon $ düzeyinde gerçekleştiği, iki ülke arasında ki ticaretin 11 Milyar $’ın üzerine çıktığı ve Çin’in İsviçre’den 7.3 Milyar $ civarında mal alımına karşılık bu ülkeye 3.9 Milyar $’ lık mal sattığı oldu. 28 Ocak’ta Cenevre’de Çin Bankası iki şube açtığını duyurdu. Böylece İsviçre’de ilk kez faaliyete geçen Çin Bankası bir ilke imza atmış oldu.
Gördüğümüz gibi Çin’in İsviçre ayağında yaptığı antlaşmalar ve Davos’ ta ki lider duruşu Çin’e artı puanlar kazandırdı.

Almanya

Gezinin ikinci ayağı Almanya idi ve Wen burada da beklendiği gibi mesajlarını ekonomik krizin etkileri üzerine verdi. Wen Jia Bao Almanya gezisinde Cumhurbaşkanı Horst Koehler ile bir araya geldi. İki ülkenin daha yakın ilişkilerde bulunmasının gerekliliğini masaya yatıran liderler, Almanya ve Çin’in teknoloji transferi konularında karara vardılar. Özellikle çevreci teknolojilerin transferinde Almanya’dan destek isteyen Wen, Almanya ile çok daha güçlü ilişkilerin kurulacağını açıkladı. Başbakan Wen, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier görüştü.

Wen’ ın Almanya ayağı daha çok teknolojik transferlerin ve ortaklaşa atılacak adımların üzerinde durdu. Almanya’nın Çin’e olan yatırımlarından ve yeni yatırımların önünün açılmasından da konuşan liderler ikili ilişkilerde sorunsuz bir geleceğin gerçekleşmesinin iki tarafa da büyük yarar getireceğinin üzerinde durdular.

AB ve Brüksel:

30 Ocak tarihi gezinin en önemli ayaklarından bir tanesine sahne oldu. Brüksel’de ki AB-Çin görüşmelerinde iki devin ortaklıkları ve gelecekleri masaya yatırıldı. Fransa’nın gezi dışarısında bırakılması ile Lyon’dan Brüksel’e kaydırılan gezide Wen, bizim de yakından tanıdığımız isimlerle bir araya geldi. Konular yine bilindik ekonomik krizin çatısı altında şekillendi ve Wen, AB’ye duyduğu güveni dile getirdi. Wen, Brüksel’de AB Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso, AB Dönem Başkanı Çek Cumhuriyeti Başbakanı Mirek Topolanek, Dünya Ekonomi Forumu Başkanı Klaus Schwab ve yine yakından tanıdığımız AB Genel Sekreteri/Ortak Dış ilişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Javier Solana ile çeşitli konular hakkında fikir alışverişinde bulundu. Wen burada önemli bir mesajda verdi. Wen yakın bir zaman içerisinde AB ile Çin’in birlikte bu yılın Nisan ayında 2. AB-Çin Ekonomi ve Ticaret Zirvesini gerçekleştireceklerini duyurdu. 1. Zirve geçtiğimiz sene Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’in Dalai Lama ile görüşmesi nedeniyle başlamadan ertelenmişti. İkili ilişkilerin gelişmesi demek ABD açısından da AB’nin daha fazla güçlenmesi anlamına geliyor. AB’ de ekonomik krizde Çin’i kendisine daha yakın tutmanın hesaplarını yapıyor ki krizin etkilerini dünyanın motor ekonomisine sarılarak biraz daha aza indirsin. Çin içinde AB önemli bir kapı demek çünkü AB etkili bir diplomatik unsur, müdahale olarak değilse bile ideolojik ve ekonomik olarak dünyayı etkilemeye bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.

Burada kritik nokta ise kanımca şu; Başbakan Wen’ ın bizim yıllardır kapılarını aşındırdığımız AB ile yaptığı görüşmeler sonunda ilişkileri daha da kuvvetlendirerek yoluna devam etmesi ve Fransa’ya posta koyacak seviyede kendini güçlü hissetmesi. Çin’in ne kadar büyük bir güç olduğunu burada bir kez daha görmüş olduğumuzu düşünüyorum. Nisan ayında yapılacak zirvede de birçok konu tartışılacak ve ikili ilişkiler gelişmeye devam edecek. Ülkemiz ise ne yazık ki bu zirveden bir kez daha önemli bir aktör olarak mahrum kalacak gibi gözüküyor ve kendi içerisinde ki basit siyaset kavgaları ile yıllardır alıştığımız şekilde günlerini heba edecek.

İspanya, Madrid:

Gezinin en kazançlı ayaklarından biri Çin için sanırım İspanya oldu. Wen, hem İspanya kralı Juan Carlos hem de İspanya Başbakanı Luis Rodriguez Zapatero ile ayrı ayrı gerçekleştirdiği toplantılarda ikili ilişkilerin hızla geliştirileceğini ve 2010 senesinde iki ülke arasındaki ticaret hacminin 4 Milyar $’a ulaşacağını belirtti. İspanya ayağında Çin Havacılık Endüstrisi (The Aviation Industry Corporation of China) Avrupalı Airbus firması ile büyük bir antlaşma da yaptı. Bu antlaşmaya göre iki taraf Çin’in kuzeydoğusunda ortaklaşa bir üretim tesisi kurulması konusunda antlaşmaya vardı. Böylece önümüzdeki birkaç yıl içerisinde A350’lerin gövde kısımları ve karışık parçaları burada üretilecek. Harbin şehrinde kurulacak olan üretim tesisinin % 80’lik kısmı Çin’e ait olurken % 20’lik kısmı da Airbus şirketine bırakılacak. Antlaşmaya göre bu dev tesisin 2010 yılından önce bitirilmesi öngörülüyor. Gezi sırasında Madrid’ te ki Cervantes Enstitüsü de Başbakan Wen’ a bir onurluk verdi. Böylece hem kültürel hem de ekonomik anlamda iki ülke arasında sıcak ilişkilerin devamı sağlandı. Ayıca İspanya’ da Madrid’de Çin Kültür Merkezi’nin açılacağını Çin tarafına iletti. Çin’de bu sıcak karşılamaya desek olarak İspanyolca dilini destekleyeceğini ve Pekin’de İspanyol Kültür Merkezi kurulacağını açıkladı.
Başbakan Wen’ ın ardı ardına attığı adımlar İspanya’da hızlanarak devam etti ve iki ülke arasında milyonlarca dolarlık katkı sağlayacak projeler hayata geçirilmenin ilk başlangıcını verdi. İspanya ile Çin’i güzel bir gelecek beklediğini söylersek sanırım hata yapmış olmayız.

İngiltere, Londra:

Başbakan Wen, Çin’in ekonomik büyümesi ile ilgili bazı tahminleri İngiltere ayağına saklamıştı. Wen, Çin’in bu yıl yaklaşık % 8 dolayında büyüyeceğini beklediklerini söyledi ve dünyanın bu büyümeden yarar sağlayacağının altını çizdi. Geçtiğimiz yılı % 9 civarında bir büyüme ile tamamladıklarını belirten Başbakan, 2008 yılı boyunca büyük sorunlar ile mücadele ettiklerini ve buna rağmen bu rakamı yakalamanın çok önemli olduğunu belirtti. Ekonomik açıklamaların en çok ağırlık kazandığı yer olan Londra’da Başbakan Wen, Çin’in uygulamaya koyduğu yardım paketleri hakkında da bilgi verdi. Bu paketlere göre Çin hükümeti yaklaşık 40 Milyar $ tutarında ki yardım paketinin Çin’in daha fazla harcama yapmasını sağlamak olduğunu ve böylece ekonominin canlı tutulmasının hedeflendiğini belirtti. Wen burada yaptığı bir tanımlama da Çin’i “Barış seven ülke” olarak tanımladı ve her zaman diğer ülkelerden öğreneceği bir şeylerin olduğunun altını çizdi. Çin tarihinden de örnekler veren Wen, 15 yy. da yaşamış olan ünlü denizci Zheng He’ nın 30’dan fazla ülkeye ulaştığını ve gerçek bir barış elçisi olduğunu dinleyicilerle paylaştı. Başbakan Wen Cambridge üniversitesinde yaptığı konuşmada ikili ilişkileri ve Çin’in geleceğini değerlendirdi. Wen, konuşmasının hemen öncesinde bir araya geldiği üniversite yetkililerine Çin tarihini, kültürünü, ekonomisini ve siyasetini anlatan 200.000 kitaplık bir dijital kütüphane hediye etti.

Wen gezisinin son durağını da başarı ile tamamlayarak geride Avrupa’da müthiş bir Çin etkisi yaratmış oldu. Daha bu gezinin etkisi sürerken ardından yeni toplantılara katılan Wen Jia Bao sanırım 2009 senesinin en çok konuşulan devlet adamlarından biri olacağını şimdiden kanıtlamış durumda. Avrupa ve Çin ilişkileri artarken bizimde bu ilişkilerden çıkaracağımız dersler olduğunu yeniden belirtmek istiyorum. Sonuç kısmında birazda bu konuyu ele almamızda önem var.

3) Sonuç ve Yeni Stratejik Öneriler:

Çin ile ilişkilerini bizden çok daha sıkı tutan dibimizdeki ülkeleri gördükçe bizim neden bu yönde bir açılım yapmadığımızı düşünüyorum. Bu ülkelerin birçoğunun Çin’de kazandıkları paraların boyutları bizim çok ama çok üzerimizde. Türkiye olarak Doğu- Batı, Kuzey-Güney demeden stratejik hedeflerimizi açıkça belirtmediğimiz sürece dünyadaki oluşumlardan alacağımız pay ne yazık ki çok sınırlı oluyor. Dünyada 30 yıldır yükselen bir ülke ile hala Başbakanlar düzeyinde görüşmememizin ekonomimize verdiği zararında o kadar büyük olduğunu belirtmek istiyorum. 2008 yılında sportif olarak başarısız olduğumuz Pekin olimpiyatlarının ardından arka arkaya Çin politikalarında da sınıfta kalıyoruz. Bunun ardından ülkemizde Çin mallarının ve Çin’den gelen ithal ürünlerin zararlarını tartışıyoruz. Peki biz Çin’i anlamak için ne yapıyoruz? Ülkeler arası kültür merkezleri kurulurken şu anda Türkiye’de böyle bir oluşumun ne yazık ki olmadığını söylemek çok üzücü, kaldı ki piyasada bulunan Çin üzerine işler yapan kurumlarından genel amaçları ekonomik ve bireysellik üzerine kurulmuş durumda. Böyle bir durumda Türkiye nasıl bir politika üretsin? Öncelikle Çin kültürünü ve dilini bilmeden böyle büyük bir ülkeyi anlamakta neredeyse imkânsız demek oluyor. Bu nokta çok önemli, ülkemizin devlet tarafından Çin’i tanımaya yönelik ve Türkiye’nin gelecekteki Çin politikalarını şekillendiren bir merkeze ihtiyacı var. Bu merkezde Çin’i ve Çinliyi tanıyan uzmanların istihdam edilmesi ile Çin politikalarının şekillendirilmesi gerekiyor. Çin tarihindeki kaynakların dahi biz Türkler için ne kadar önemli olduğunu hesaba katarsanız kültürel olarak ne kadar büyük bir zenginliğin ülkemize geleceğini de göz önünde bulundurmalıyız. Çinceyi sadece özel şirketlere tercüman olarak kullanmanın dışında bu alana yönelik yatırımlar yaparak Çinceden Türkçeye yüzlerce kitabında kazandırılması gerekiyor ki İngilizce kaynaklardan Çin’i öğrenmek durumunda kalmayalım. İşin kültürel kısmı elbette bu kadar değil ama ilk adımların atılması çok önemli.
Ülkemizin jeopolitik konumuna bakacak olursak ise Çin yatırımları için de çok etkili bir rol oynamamamız için hiçbir neden yok. Çin’in ürettikleri ürünlerin depolanması Türkiye’de sağlanabilir ve buradan daha hızlı şekilde üç kıtaya mal aktarımı sağlanır. Ayrıca Çin artık sadece yatırım alan değil yatırım da yapan bir ülke durumunda. Ülkemizin Çin ile yapacağı ortak yatırımların ekonomimize yarar sağlayacağını da unutmamalıyız. 1.3 Milyarlık bir nüfusa sahip bir ülkenin ise nasıl bir pazar olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu pazarda cirit atan dünya ülkelerinin yanında Türkiye’mizin neden olmadığını ya da neden etkisi kısıtlı olarak bulunduğunu bir düşünmeliyiz. Burada kaçırılan fırsatların kolay kolay geri gelmeyeceğini de bilmemiz gerekiyor. Teknolojik ilerlemeler sonucunda birbirine bu kadar yaklaşmış ülkelerin yer aldığı dünyayı çok daha iyi tanıyan politikaların üretilmemesi durumunda gelecekte hep kenarda kalmış bir Türkiye manzarası görmek zorunda kalırsak bunun tek sorumlusu yine bizler olacağız. Sayın Mehmet Öğütçü’ nün 2006 senesinde kaleme aldığı makaleyi okuduğumuzda kendisinin de bu konuda yazdıklarının ne kadar önemli olduğunu sanırım çok daha kolay anlayacağız. Sayın Öğütçü şu ana kadar okuduğum en güzel makalelerden birine imza atmış ve o kadar güzel açıklamış ki, yılları devirmemize rağmen Çin ile olan ilişkilerde bir arpa boyu yol alamamışız.
Türkiye olarak kaçırdığımız fırsatın büyüklüğünü siyasi çıkarlar uğruna ne yazık ki göremememiz ise işin bir başka acı yanı. Yıllardır aynı doğrultuda yapılan eski tip siyaset mantığının yerine yeni ve modern bir siyaset anlayışının geliştirilmesi gerekiyor. Bu modern anlayışta kavgaların yerini seviyeli tartışmaların aldığı, halkın eğitiminin ön planda tutulduğu, Atatürk İlke ve İnkılâplarının tüm yurtta uygulandığı, dünyaya ve gelişime açık, gerici zihniyetten kurtulmuş, adaletli, kendini ve yurdunu bilen, vatansever… Devlet adamlarına ihtiyacımızın olduğunu düşünüyorum. Ülkemizin her kaçırdığı fırsat gibi bu fırsatında göz göre göre kaçırılmasını ne yazık ki sadece izliyoruz ve birileri atı alıp Pekin’e çoktan varmışken biz ise Ortadoğu’da Hamas yanlısı politikaların ayağımıza dolanmış iplerini çözmeye çalışıyoruz. Çin’i biz görmedikçe onun bizi görmesini beklemek ise hiç gelmeyecek sevgili masalından öteye ne yazık ki geçemiyor.

Uğur Rıfat Karlova Ulusal Tayvan Normal Üniversitesi
Siyaset Bilimi Yüksek Lisans Öğrencisi

 
Toplam blog
: 180
: 4193
Kayıt tarihi
: 13.11.06
 
 

Kariyerini Uzakdoğu sahne ve televizyonlarında geliştiren  sunucu, şovmen, yazar, oyuncu Uğur Rıf..