Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '11

 
Kategori
Siyaset
 

Çin'in önlenemez yükselişi …

Çin'in önlenemez yükselişi …
 

Bir ülkenin ne ölçüde geliştiğinin nesnel bir tek ölçütü vardır: Çelik üretimi…

Çelik gereksinmesi duyan, bunu üreten ve kullanan bir ülke sanayi alanında gelişiyor demektir.

Çağdaş dünyada sanayinin gelişmesi ise, o ülkenin geliştiğini, milli gelirinin yükseldiğini ve halkının refaha doğru koştuğunu gösterir.

19. Yüzyıl’da çelik üretimi ve kullanımı İngilizlerin tekelindeydi.

20 Yüzyıl’da öne Amerika Birleşik devletleri geçti.

İkinci sırada ise, Japonya geliyordu.

21. Yüzyıl’da ön sıraya ise, Çin Halk Cumhuriyeti geçmiştir.

Çelik gereksinmesi bir çok açıdan önemli bir gösterge oluşturmaktadır.

Çelik, alt yapının geliştirilmesi için birinci derece önemli bir öğedir.

Sanayi tesislerinin, makinelerin kurulması ve üretimi ise, yine en önde çeliğe ihtiyaç gösterir. Teknolojik gelişmenin kaynağındaki en önemli teknik malzemenin kaynağında ise, yine çelik yer almaktadır.

Şimdi içinde yaşadığımız süreçte ortaya çıkan aşağıdaki rakamlara lütfen dikkatlice göz gezdirin:

Çin’in çelik üretimi yıllık 600 bin tona ulaşmıştır.

İkinci sıradaki Japonya’nın çelik üretimi ise, sadece 110 bin tonda kalmaktadır.

Bu sıralamada üçüncü sıraya yerleşebilen ABD’nin çelik üretimi ise, sadece 90 bin tondur.

Avrupa Birliği ülkelerinin tümünün çelik üretimi 200 bin tonda kalırken, Rusya Federasyonu da yılda sadece 60 bin ton çelik üretimi yapmaktadır.

Tablo ortadadır…

Çin ekonomisi süratle büyümekte ve emperyalist Batı bu gelişmeyi sadece yavaşlatma hedefi ile sınırlı bir biçarelik içindedir.

Çin ekonomisinin gelişmesinin önündeki tek handikap enerji ihtiyacıdır.

Çin, ekonomisini sınırlı miktarda sahip olduğu fosil enerji [petrol ve doğal gaz] kaynakları ile sürdürmek zorundadır. Bu nedenle Dünya’nın petrol üreten bölgeleri ile ilişkilerini iyi ve istikrarlı bir biçimde düzenlemek zorundadır.

Bu nedenlerle Afrika’nın kuzeyi ve Ortadoğu petrolleri Çin ekonomisinin geleceği açısından yaşamsal öneme sahiptir.

Emperyalist Batı’nın önde gelen stratejisi ise, Çin’in büyümesini hiç değilse yavaşlatabilmek amacıyla bu bölgelerde Çin’in tesis ettiği iyi ilişkileri sarsmak ve hatta tümüyle ortadan kaldırmaktır.

Batılı ülkelerin Irak, Libya, Suriye, Somali,

Afganistan ve benzeri petrol üreticisi ülkelere karşı sürdürdüğü saldırı politikasına bu gözlükle baktığımızda bir çok sorunun kaynağını daha iyi analiz edebiliriz.

Amerika’nın Dünya’nın en büyük petrol üreticilerinin başında gelen İran’a karşı yürüttüğü hasmane politikanın temelindeki ana neden ise yine bu açıdan bakıldığında kolayca çözümlenebilir niteliktedir.

Ülkelerin dış politikalarını belirleyen temel etken ekonomidir; ham madde ve enerji kaynaklarına egemen olmak ve tüketim pazarlarında söz ve karar sahibi olmak…

Temel didişme nedeni budur.

Yayılma stratejilerinin kaynağındaki neden budur.

Peki, Türkiye’nin bu tablonun içindeki yeri neresidir?

Türkiye’nin dış politikasını belirleyen temel etkenler ülkemizin hangi ulusal gereksinmelerinden kaynaklanmaktadır?

Maalesef bu sorunun pozitif bir yanıtını verebilmek mümkün değildir.

Türkiye’nin dış politikasını belirleyen güçler ulusun kendi çıkarları yerine, dış kaynaklı çıkarların uydusu olarak bir “yarar” edinme yolunu seçmişlerdir.

Bu politika doğrultusunda sağlanacağı umulan yarar ise, [nitelik ve nicellik olarak] yabancı çıkarlarına hizmetten doğacak bir paydan, bir ulufeden, bir komisyondan ileri geçemeyecektir.

Bu nitelikteki bir payın tam bağımsız Atatürk dış politikasına ne kadar yaratığının yorumunu da sizlere bırakıyoruz.

 

farukhaksal@superonline.com

 

LÜTFEN TIKLAYINIZ:

www.soruyusormak.com

www.kitlecizgisi.com

www.dnm-ler.com

 

 

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..