Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '09

 
Kategori
Siyaset
 

Çin Ulusal Halk Meclisi'nin yıllık toplantısının ardından (ikinci bölüm)

Çin Ulusal Halk Meclisi'nin yıllık toplantısının ardından (ikinci bölüm)
 

Çin Meclisi. Dev salonda toplanan liderler Çin'in geleceği hakkında kararlar alıyorlar.(xinhua)


Bir önceki analizimizde Çin’in bu yıl ki ÇHUM toplantısının ardından aldığı ekonomik kararların ve açılımların değerlendirmesini yapmıştık. Bu yazımızda ise toplantının diğer önemli konusu olan Çin’in politik meselelerinin bir değerlendirmesini yapacağız ve bu değerlendirme ile yazımızı bitireceğiz. Özellikle 2 Nisanda yapılacak olan G–20 zirvesine günler kala bu yazı serimizin G–20 zirvesi öncesinde Çin politikalarına azda olsa ışık tutacağını umuyoruz.

İkinci Bölüm: Çin’in İç ve Dış Politikaları

a) Amerika ile İlişkiler

ÇUHM toplantısı esnasında ve daha sonrasında yapılan açıklamaların en önemli merkezlerinden biriside Çin-Amerika ilişkileri oldu. Obama’nın “Değişim” sloganı ile başkanlığa gelmesinin ardından Çin- Amerikan politikalarının geleceği hakkında her iki taraftan yeni bir başlangıç mesajları gelmeye başladı. Amerika Dışişleri bakanı Hillary Clinton’un Çin ziyaretinde de iki dev ülkenin gelecek planları ve ortaklıkları yeniden masaya yatırıldı. İki ülkenin yer yer gerginliklere sahne olan ilişkilerine rağmen Amerika ve Çin birbirlerine olan ekonomik bağımlılıklarını göz önünde bulundurarak gelecekte olabilecek siyasi sorunların önüne geçmenin planlarını yaptılar.

Bu yılki toplantının iki ülke açısından bir başka önemi ise Çin-Amerika ilişkilerinin 30. yılına girmiş olmasıydı. Aslında Mao’nun 1 Ekim 1970 senesinde Amerikalı yazar Edward Snow’u Çin’in kuruluşunun 21. yılı etkinliklerine çağırmasıyla başlayan fakat 1979 senesinde Deng Xiao Ping’ in Amerika’yı ilk ziyaret eden Çin başkanı olmasıyla resmi bir boyut alan ilişkiler yer yer engellerle de karşılaşmasına rağmen sürekli gelişerek bugünlere geldi.[1]

Amerika ile Çin’in bugünlere kadar gelen ilişkilerinin özeti ise iki ülkenin birbirlerine olan bağımlılıkları. İki ülkenin birbirlerine olan bağımlılıklarını göz önüne aldığımız zaman ise Çin-Amerika ilişkilerinde çıkacak büyük bir sorunun iki ülke içinde kayıp olduğunu üstüne basarak vurgulamak istiyoruz. Bu bağlamda bizim tahminimiz Pentagonun Çin’in silahlanması ile ilgili yayınladığı raporlar ve Amerikan insan hakları kuruluşlarının her yıl Çin’e verdiği kırık dolu karnelere rağmen ikili ilişkilerin 2009’da da gelişmeye devam edecek olduğudur.

2 Nisan tarihinde Londra’da gerçekleştirilecek olan G–20 zirvesinde bir araya gelecek olan Çin başkanı Hu ile Amerikan başkanı Obama görüşmesi yeni bir miladında başlangıcı olacak. Özellikle ekonomik sıkıntı yaşayan ABD’nin Çin ile bu kriz boyunca çok fazla tersleşmeyeceğini düşünüyoruz. Çin’de ABD’den kendisi hakkında yayınlanan raporların yarattığı olumsuz havanın onarılmasını talep edecek. İki ülkenin başkanlarının vereceği mesajlar önümüzdeki yıllarda Çin-ABD ilişkileri açısından hayati önem taşıyacak. Dünyanın bir numaralı devlet adamı olarak sayılan Obama ve iki numaralı devlet adamı olan Hu’ nun görüşmesi diğer ülkeler tarafından da dikkatle izlenecek.

ÇHUM toplantısının ardından açıklama yapan Dünya Bankası başkanı Robert Zoellick ve Dünya Bankası baş ekonomisti ve bankanın başkan yardımcısı Justin Yifu Lin G–20 zirvesinin başarılı olmasının en önemli maddesinin öncelikle güçlü bir G–2 birlikteliği olduğunu belirttiler. Bu açıklamadan da iki ülkenin birbirlerine olan bağımlılıklarının boyutunu bir kez daha görebiliyoruz. Amerika ne kadar Çin politikalarını desteklemese de Çin’i çok fazla zorlamadan ikili ilişkilerini geliştirmek zorunda. Çin’de ekonomik güç ABD’nin dünyadaki etkisini ve aralarında ki ekonomik işbirliğini göze alarak ABD’yi göz ardı etmeyecektir. Zoellick ve Lin’in açıklamaları da ikili ilişkilerin önemini ve iki dev ülkenin bağımlılıklarını gözler önüne serdi. Başkanlar, Çin ve ABD’nin aynı zamanlarda uygulamaya koydukları ekonomiyi kurtarma paketlerinin tüm dünya için çok önemli olduğunu ve iki ülkenin harcamalar ile banka hesaplarındaki dengesizliklerin önüne geçmelerinin zorunluluğunu belirttiler. [2]

Geçtiğimiz Cuma Tayvan’da katıldığım Tayvan Dışişleri Bakanlığı bünyesinde düzenlenen Çin-ABD ilişkilerini masaya yatıran toplantıda da Tayvan’ın başkenti Taypey’in birçok üniversitesinden gelen profesörler yapmış oldukları konuşmalarda iki ülkenin birbirlerini dışlamayı göze alamayacağını vurguladılar. ABD’nin Çin hakkındaki açıklamalarının yarattığı olumsuz havaya da değinen konuşmacılar, başkan Hu ile Obama’nın görüşmesinin ikili ilişkilerde yeni bir sayfa açacağını belirttiler.

ÇHUM toplantısı ekonominin yanı sıra çevre sorunlarını da yeniden gündeme getirdi. Dünyanın iki dev ekonomisi ve en büyük çevre kirliliğine yol açan iki ülkesinin sadece ekonomik olarak değil çevre olarak da birbirlerine destek olmalarının gerektiğini bir kez daha ortaya koydu. Asya Çin-ABD İlişkileri Sosyal Merkezi Başkanı (Asia Society Center on U.S.-China relations) Orville Shell Asya Birliği konferansında yaptığı konuşmasında iki ülkenin ilişkileri hakkında önemli mesajlar verdi. Shell konuşmasında “ 1972 senesinde Mao, Zhou En Lai ve Nixon dünyanın daha güvenli olmasını sağladılar. Ben inanıyorum ki iki ülkenin ilişkileri geliştikçe önümüzdeki 10 yıl dünya çok daha güvenli bir yer olacak. Hem iklim değişikliği hem de ekonomik sorunlarla mücadelede iki ülke dünyayı çok daha güvenli bir geleceğe taşıyabilirler. İki ülkenin ekonomik ve çevresel benzer sorunları var. Çin ile ABD dosttur ve dost olmak zorundadır[3].” Diyerek Çin-ABD ilişkilerinin yarattığı görevdeşliğe değindi. Shell’ in açıklamaları da yine aynı paralelde ve bu açıklamaların sonucu ise daha önce de belirttiğimiz gibi; Çin-ABD ilişkilerinde iki tarafında birbirini görmezden gelmeye lüksünün olmadığı yönünde.

2 Nisan’da yapılacak G–20 zirvesi öncesinde Türksam olarak bizim de görüşümüz de Başbakan Wen Jiao Bao ve ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un çizgisi doğrultusunda. Bizde Çin-ABD ilişkilerinin yer yer sorunlarla karşılaşmalarına rağmen birliktelikten ve ortak faydadan uzaklaşmadan ilişkilerine devam edeceğine inanıyoruz.

b) Fransa ile İlişkiler

Fransa Cumhurbaşkanı’nın geçtiğimiz yıl Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama ile görüşmesi üzerine gerilen ve hala düzelmeyen Fransa-Çin ilişkileri bu toplantıda da soğukluğunu kurudu. Başbakan Wen Jiao Bao’ nın Avrupa gezisinde de kendini gösteren soğuk ilişkileri hatırlarsak Başbakan Wen, Fransa’da olması planlanan toplantısını iptal etmiş ve Fransa durağını es geçmişti.

Çin’in dokunulmasını istemediği yumuşak bölgelerin başında gelen Tibet ve Fransa’nın tutumu karşısında Fransa’nın Çin ile olan ekonomik ilişkileri de riske girdi. Çin şu ana kadar Fransa karşısında çok etkili kullanmak istemediği ekonomik kartlarını Fransa’nın bundan sonraki tutumu karşısında ortaya sürebilir. Bu durum sonunda ise Fransa’nın zararının Çin’den daha fazla olacağını belirtmemiz gerekiyor. Başbakan Wen, Tibet meselesini Çin’in iç sorunları olarak nitelendirirken dışarıdan gelecek yönlendirmelerin karşısında olduklarını sözlerinde sık sık tekrarladı. G-20 zirvesinde Fransa ile Tibet bu konusu da görüşülecektir. Başbakan Wen’ ın yaptığı basın toplantısında Tibet konusu hakkında öne çıkan başlıkları şöyle sıralayabiliriz. Bu maddelerden önce kısaca şunu belirtmek istiyoruz. Çin ile Tibet arasında yaşanan sorunların geçmişinin 1000 yıl öncesine dayandığını ve şimdi yaşananların aslında o günlerden bugüne gelen sorunların devamı olduğunun bilinmesinin gerekli olduğudur. Türksam olarak gelecekteki dönemde bu konu hakkında detaylı bir yazı yazmamızın gerekli olduğunu düşünüyoruz. Tekrar Başbakan Wen’ ın vurguladığı maddelere dönersek;

a) Tibet Çin’in geçmişte, günümüzde ve gelecekte bir parçasıdır.

b) Çin’in Tibet Otonom bölgesi Çin’in kendi iç işlerinin meselesidir ve hiçbir dış güç bu konuya karışamaz.

c) Tibet Otonom bölgesi açılımına ve gelişimine devam edecektir.

d) Da Lai Lama ayrılık konusundaki tutumundan vazgeçmediği takdirde kendisi ile görüşülmeyecektir.

Fransa’nın Da Lai Lama ile olan yakınlaşmasının uzun süre devam edeceğini düşünmüyoruz. Fransa Çin’i kaybetmeyi göze almayacaktır. 22 Ocak 2009 tarihinde Pekin’de Dışişleri Bakan yardımcısı Wu Hong Bo yaptığı açıklamada. Fransa’yı ikili ilişkileri düzeltmeye davet etti ve Fransa’yı büyük ülke insanlarını da harika insanlar olarak tanımladı. Wu, Fransa’dan ilk adımı atmalarını beklediklerini belirtti. [4]

Tibet konusundaki sorunların yanına geçtiğimiz günlerde Fransa’da yapılan müzayede de satışa sunulan Çin antikaları eklendi. Afyon Savaşları sırasında 1860 yılında Fransız ve İngilizlerin yağmaladıkları “Yazlık Saray”dan kaçırılan Çin antikalarının Fransa’da satışa çıkması Çinli yetkilileri kızdırdı. Yapılan müzayedenin sonucunu yaraya tuz basmak olarak niteleyen Çin Dışişleri Bakanı Yang Jie Chı, ilişkilerin düzelmesi için umutlu olduklarını belirterek Fransa’ya açık kapı bırakmayı da ihmal etmedi. [5]

Şu anda Çin ve Fransa’nın önünde G–20 zirvesi var ve bu zirveden iki ülkenin ilişkilerinin düzelerek çıkması demek Fransa’nın atacağı olumlu bir adım olacaktır, aksi takdirde 2009 yılı iki ülke arasındaki sıkıntıların devam etiği bir yıl olacaktır.

c) Rusya ile İlişkiler

Çin’in sınır komşusu ve bölgesindeki en büyük stratejik ortağı Rusya’nın önümüzdeki dönemlerde de ilişkilerinde olumlu yönde gelişmeler olacaktır. Bölgesindeki enerji gücü olan Rusya ile Çin’in ilişkileri de bölgenin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Enerji konularının yanına ekleme istediğimiz diğer stratejik ortaklıklar ise; bilim- teknoloji, askeri ve ticaret konularıdır. Uzay çalışmalarına devam eden ve dünyanın uzaya ayak basan 3. ülkesi durumunda ki Çin Rusya’dan azımsanamayacak derecede teknolojik destek görmektedir. Bu doğrultuda uzak çalışmalarına hız veren Çin önümüzdeki 10 yıl içerisinde kendi sınırlarının çok daha ötesine geçecektir. Şubat ayında Rusya ile Çin arasında imzalanan antlaşmaya göre Çin Rusya’ya 25 Milyar $ borç vereceğini ve bunun karşılığında Rusya’dan 2011 yılından başlayarak 20 yıl boyunca toplam 300 Milyon ton petrol alacağını açıkladı. Bu rakamlara bakarsak Çin’in ekonomik kriz ile boğuşan Rusya için ne kadar önemli bir ortak olduğunu bir kez daha görüyoruz. Yine aynı şekilde büyüyen ekonomisi için enerjiye ihtiyacı olan ve bunu en yakın kaynak olarak Rusya’dan sağlayan Çin’in enerjide Rusya’ya olan bağımlılığının ne kadar büyük olduğudur. İki ülkenin de ABD ile yaşadıkları gerilimleri göze alırsak Çin-Rusya ilişkilerinde ikisinin ortaklığı ABD’yi de tedirgin etmeye devam edecektir. Özellikle Çin’in Rusya ile yürüttüğü sıkı askeri ortaklık ABD için sürekli bir karın ağrısı yaratmaktadır. İki ülkenin yaptıkları askeri tatbikatlar ABD tarafından yakından izlenmekte ve kendiler açısından güvenlik tehdidi olarak algılanmaktadır. ABD iki ülkenin askeri açılımlarına direkt olarak müdahale edemese dolaylı yollardan iki ülkeyi yer yer sıkıştıracak politikalar üretmektedir. 2009 yılının Çin’de Rusça yılı ilan edildiğini de yazımıza eklemeliyiz ki Çin’in Rusya ile ekonomik işbirliğinin yanına kültürel işbirliğini de eklemek istemesidir. Her yıl yüzlerce Rus öğrenci Çin üniversitelerinde okumaya başlarken Çinli öğrencilerde Rusya’ya gidip teknoloji gibi alanlarda eğitim alarak ülkelerinin gelecekteki programlarına destek olmanın planlarını yapmaktadırlar.

İki ülke arasındaki ticaret hacminin 2008 yılında 56.8 Milyar $ olması da ikilinin arasındaki ticaretin boyutunu bize anlatmaktadır. Bu yıl ekonomik kriz yüzünden bu rakamın altına inilmesi öngörülüyor. Bunun en önemli sebebi olarak ise ekonomik kriz ortamında Rusya’nın Çin’den yaptığı ithalatın azalıyor olması neden gösteriliyor.[6]

Kasım ayında Çin lideri Hu Jin Tao Rusya lideri Medvedev ile Peru’nun başkenti Lima’da yaptığı görüşmenin ardından her iki taraftan da iki ülkenin birlikteliğinin desteklenerek devam edeceği mesajları çıkmıştı. Son gelişmelerde bu eğilimin devam ettiği yönündedir. Bu önemli görüşme sonrasında iki liderden gelen bir diğer açıklama da iki ülke arasında daha önceki dönemlerde yapılmış olan dostluk ve ticaret antlaşmasının (Sino-Russian Good-Neighborly Treaty of Friendship and Cooperation) doğrultusunda adımların atılmasına devam edilmesinin her iki taraftan da olumlu karşılanması oldu.[7] ÇUHM toplantısında Rusya’nın tehdit unsurundan çok ilişkilerin iyi olduğu ve gelişerek devam edeceği mesajı çıktı. Bizimde tahminimiz ekonomik sıkıntılarda ekonomik ilişkilerde gerilemeler olsa da siyasi alanda iki ülkenin olumlu yönde ilişkiler kurmaya devam edecekleridir.

e) Kuzey Kore ile İlişkiler

Bölgedeki en büyük tehdit unsuru olarak görülen Kuzey Kore önümüzdeki dönemlerde de tüm dünyanın ve özelliklede ABD’nin dikkatini üzerinde toplamaya devam edecek. ABD’nin Kuzey Kore’yi pasifize etme planlarında en büyük destek beklediği ülke ise yine Çin. Çin Dışişleri Bakanı Yang yaptığı açıklamada 6’lı parti görüşmelerinin devam etmesinin önemine dikkat çekti. Yang bu görüşmelere katılan Kuzey Kore, Güney Kore, ABD, Rusya, Japonya ve Çin’in ortak hareket etmelerinin üzerinde durdu. 2008 yılının Aralık ayında sonuçsuz olarak sonuçlanan toplantının ardından ABD, Kuzey Kore sorununda somut adım atamamanın neticesinde bölgedeki nükleer tehlikeyi önleyemedi ve önümüzdeki dönemde Çin ve diğer ülkeler arasında gidip gelerek bu soruna bir çözüm bulma arayışına girecektir. Ben kişisel görüşüm olarak Kuzey Kore’nin elinde bulundurduğu nükleer silahları kullanmaktan ziyade daha çok tehdit unsuru olarak masaya yatırmaya devam edecektir. Taypey’ de katıldığım toplantıda da bu konu hakkında profesörlerden herhangi bir nükleer sorunun tehdit anlamında yaşanacağı çıktı. Bazı profesörlerin Kuzey Kore ile Güney Kore’nin birleşmesinin aslında tahmin edilenden kolay olduğunu fakat güneydekilerin kuzey ile birleşerek ekonomik güçlerini kaybetmekten korktuklarını belirttiler. Merakla beklenen G–20 zirvesinden Kuzey Kore üzerinde uygulanacak yeni stratejilerinde haberleri çıkacaktır. Ülkelerin siyasi diyaloga ve yaptırımlara devam edeceklerini sonuçları da bu şekilde almaya çalışacaklarını tahmin ediyoruz. Kuzey Kore için hayati önem taşıyan Çin’in alacağı kararlar Kuzey Kore’nin daha yumuşak bir ortama çekilmesini sağlayabilir. Çin’den birçok malzeme, gıda, silah temin eden Kuzey Kore’nin nükleer gücüne Çin’de uluslararası konumu gereği karşı tavrını koymalıdır[8]. Ancak bu sayede Kuzey Kore sorunu için çözüm ortamı sağlanabilir.

Üçüncü Bölüm: Çin’in Politik Reformları

a) Çin ve Batı’nın Politik Farkı

ÇUHM’ nin yıllık toplantısının ardından Çin’in kendi politikaları hakkında da verdiği kritik mesajlar oldu. Bu mesajların içerisindeki en önemlilerden bir tanesi ise Millet Meclisinin baş üyesi olan Wang Ban Guo’ dan geldi. Wang Çin Ulusal Halk Meclisinin izlediği siyasetin batılı eşdeğerlerinden ayrılması gerektiğini ve Çin’in kendine has olan gelişim yolunu izlemeye devam edeceğini belirtti. Wang Çin’in en yetkili organının Komünist Partisi olduğunu ve ülkenin politikalarının bu çatı altında şekillenmesinin batılılar tarafından kabul edilmesi gerektiğini dile getirdi.

Batı’dan sürekli eleştiri alan ve demokrasi karnesi batılı ülkeler tarafından sürekli kırıklarla doldurulan Çin’in bu yaptığı açıklamasından da anladığımız gibi batıda olandan uzak be Çin’in kendi şartlarının altında uyguladığı sisteminin kendisi tarafından en doğru sistem olarak görüldüğüdür. Bu farklılığın daha iyi anlaşılabilmesi için ise batılı ülkelerin Çin’e Çin’in penceresinden bakmadan görmelerinin imkânsız olduğudur. Wang yaptığı açıklamada bu konuyu şöyle değerlendirdi “ Çin’in Batıda yaşanan çok partili bir sistemi değil kendi tek parti sisteminin kopya etmemesi gerekmektedir. Çin’in gelişimini kendi siyasal yapısı içerisinde sağlamaya yetecek gücü vardır.”[9]

Çin batıya oranla çok farklı bir kültür yapısında yaşadığı için batının Çin’e oranla bazı alanlarda ileride olması aslında çok normal. Batının Çin’den ileri olduğu konular gibi geride olduğu konuların sayısı da az değildir. Dünya medeniyetine kâğıt, pusula, barut, matbaa gibi icatlar veren Çin’in batıdan eksik olan yanlarının artılarından daha az olduğunu yazıma kişisel görüşüm olarak eklemek istiyorum.

Çin’de zaten batı gibi bir açılımın olmasının belki de önümüzdeki 50 hatta 100 yılda bile olmasının neredeyse imkansız, bunun başlıca sebeplerinin başında ülkenin barındırdığı 1.3 milyarlık bir nüfus gelmektedir. Bu kadar büyük bir nüfusun batıdaki demokrasi düşüncesi ile kontrol edilmesi benim ve diğer kıta Çin’den görüştüğüm kişiler tarafından pek olanaklı görünmemektedir. Tek parti sistemini benimsemiş ve dünyadaki gelişmeleri kendine göre yorumlayan bir Çin bu yapısına batılı tarzı bir düşünce anlayışı yada siyasal açılım eklemeyi daha uzun bir süre yapmayacaktır. Çin batıda yaşanan gelişmeleri kendi bünyesine alırken kendisinin istediği şekle sokarak kabul etmektedir. Bu yüzdendir ki Çin’de yaşanan birçok şey hep Çin usulüdür. Bunlara örnek verirsek, Çin Demokrasisi, Çin Sosyalizmi, Çin Kapitalizmi vb… Bu üç akımda batıda oluşmuş ve şekillenmiş akımlardır fakat Çin’e girdikleri zaman onlarda Çin’in yapısına ayak uydurmak zorunda kalmışlardır. Çin dışarıda yaşanan haberleri bile yabancı kelimeler kullanmadan kendi dili içerisinde Çinceye aktarmaktadır. Batılı bir demokrasi anlayışını kendi sınırlarında yaşatmaya kalkmadan önce kendisini her bakımdan batıdaki şekilde yapılandırması gerekmektedir. Şu anda Çin’in böyle bir yapılanmaya gitmesinin de ne yeri ne zamanıdır. Çin batıdan farklı olarak başladığı tarihi yolculuğuna yine batıdan faklı olarak devam edecektir. Çin; yazısı, dili, inanışları, kültürel bakış açısı, tarihteki yaşadıkları, düşünce yapısı, liderleri ve onlarca farklı kendine has unsuru ile batıyı kopya etmeden de yoluna devam edebilecek durumdadır.

b) Ekonomik Kriz ile Mücadele ve Politika

ÇUHM toplantısının ardından Çinli yetkililerden ve liderlerinden gelen açıklamalarla ekonomik kriz sürekli konu alındı. Liderle Çin’in gelişimine devam edeceğine ve bu gelişmeden ödün verilmeden adımların atılacağını belirttiler. Çin’in sürekli büyüyerek dev ekonomisini ayakta tutabilmesi gerekmek ve bunun yolu da kalkınmanın devam etmesidir. Yaşanabilecek ani bir yavaşlamanın büyüme ile hayata tutunan Çin ekonomisini bir anda sarsabileceğini de gözlerden kaçırmamamız gerekiyor.. En azından Çin kendi içerisindeki nüfusunu belli oranda rahata kavuşturmadan ihracat ve dış yatırım destekli büyümesine devam edecektir ve etmek zorundadır.

Başbakan Wen yaptığı konuşmasında yine bu konu hakkında hızlanarak reformların devam etmesinin talimatını verdi ve Çin’de yaşayan her kesimden vatandaşa sosyalist demokrasi sağlayarak özgürlüklerinin ve haklarlarının garanti altına alınacağını söyledi. Wen ülkede yaşanan gelişmelerin kanunlar ile paralel gideceğini ve halka açık olarak gerçekleştirileceğini de sözlerine ekledi.

Toplantının ardından bir açıklama da ÇHUM’ sinin basın sözcüsü Li Zhao Xing’ den geldi. Li, bizim yazımızda da değindiğimiz gibi Çin’e özgü olan atılımları vurgulayarak Çin’in şu anda ürettiği politikaların ve siyasal yapısının toplumun ihtiyaçlarına cevap verdiğini söyledi. Li konuşmasına şöyle devam etti “ Politikamız batılı politikacılar tarafından arzulanmıyor olabilir. Bizim yaşattığımız Çin sosyalizmi ve kalkınmamız ulusumuzun izlerini taşımaktadır. Çin vatandaşlarının demokratik ve sosyal haklarını garanti altına alamaya ve kalkınmasına devam edecektir.”[10] Yazımızın birinci bölümünde değindiğimiz ekonomik paketlere yeniden değinmeyi gerekli görmüyoruz fakat bir iki ekleme yaparak haberleri yorumlarsak Çin batıdan farklıdır ve bunu batıya anlatırken batıdan gerekli desteği görememektedir. Her ne kadar siyasal yapısı ve demokrasi anlayışı batıdan farklı olsa da Çin batılı siyasetçilere verdiği kararlı duruş sayesinde parti içi siyasetini dış baskılardan korumayı başarmaktadır.

b) Tayvan Konusu

Çin için vazgeçilmez konuların bir tanesi de elbette ki Tayvan. 23 Milyon nüfuslu bu ada ile Çin arasında geçtiğimiz dönemlerde yaşanan krizler son Tayvan seçimlerinin ardından yumuşama sürecine girdi ve bu süreç devam ediyor. Milliyetçi Çin partisinin kazandığı seçimlerin ardından iki taraftan karşılıklı ziyaretler ile normale dönme sinyalleri veren Tayvan sorunu önümüzde ki dönemlerde de yumuşamaya devam edecek gibi gözüküyor. Tayvan’ın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar ve Kıta Çin’den gelen turistlerin adaya bıraktığı milyonlarca doları hesap edersek Tayvan Çin’e bağımlı olan ekonomisini yine Çin sayesinde ayakta tutmaya çalışıyor. Tayvan adasında yaşayanların % 95’inden fazlasının Çinli olduğunu da göz önünde bulundurursak iki kıyının Çinlilerinin yumuşayan ortamda yakınlaşmaları Çinliler için gelecekte büyük güç olmanın da anahtarı durumunda. Bu yakınlaşma Japonya ve ABD tarafından içsel olarak desteklenmese de iki tarafın yakınlaşması Çin iç savaşı sonrasında 1949 yılında adaya kaçan Çinlileri yeniden Kıta Çin’e yakınlaştırıyor. 600 yıldır adada yaşayan Çinlilerin birbirleri ile olan ilişkilerine diğer bir ülkenin aracılık etmesine ise Kıta Çin’den sert tepkiler geliyor. Çinli yetkililer bu sorunun Çinliler arasında zamanla çözüleceğine inanıyorlar. Tayvan tarafında Çin karşıtı sesler ise etkisini kaybediyor. Her ne kadar Çin karşıtlığı adada tamamen bitecek gibi gözükmüyor fakat dünyadaki konumu ve Çin’in elinde bulundurduğu gücü düşündüğümüz zaman birçok Tayvanlı’da Çin karşısında çok bir tercihlerinin olduğuna inanmıyor. Taypey’de katıldığım toplantıda da Çin-Tayvan konusu hakkında zamanla önemini kaybedebileceği tahminleri yapıldı ve bu süre sonunda birleşmenin yaşanacağı öngörüldü. Savaş kelimesi ağızlara alındığı zaman Çin’in ne kadar büyük bir güç olduğu ve Tayvan’ın buna dayanmasının mümkün olmadığı belirtildi. Hatta bir Tayvanlı bir Profesör, ABD’nin yaşanacak çatışma durumunda Tayvan’ı destekleyerek Çinlileri birbirine vurdurmak isteyeceğini fakat bu durumda Tayvan’ın da ABD’ye karşı Çin ile birlikte mücadele edeceğini söyledi. Kısacası Çinliler birbirlerine anlayışla yaklaşırlarsa Tayvan sorunu da zaman içerisinde çözüm ile sonuçlanacaktır.

Tayvan’ın uzun zamandır uluslararası organizasyonlara katılmasının önünde engel olarak duran Pekin yönetimi ise ilişkilerin gelişerek devam etmesi durumunda Tayvan’ın uluslararası arenada boy göstermesine destek olacaklarını belirtti. Taypey’ de ki toplantıda da Tayvan’ın uluslararası organizasyonlara katılması için en yakın yolun Pekin’den geçtiği belirtildi.

Sonuç

Çin’in politikaları hakkında olumlu bir analiz yapmış olsak da sorunlarının olmadığını iddia edemeyiz. Çin’de yaşanan gelir dağılımının sorunları birçok alanda kendini gösterirken hükümetin buna gereken önemi arttırarak vermesi gerekiyor. Yetkili birimlerde ve parti içinde yaşanan yolsuzlukların ardı ardına patladığı bir ortamda halkta bu durumdan rahatsız oluyor. Büyük bir alana ve nüfusa kontrol etmenin zorluğunun farkında olan Çin liderleri yolsuzluğu ne kadar kazımak isteseler de bu o kadar kolay gözükmüyor. Çevre kirliliği de Çin’i tehdit etmeye devam ediyor ve gelecek dönemlerde bunun sıkıntıları kuraklık olarak yaşanacağı tahminleri yapılıyor. Her yazımızda Çin’de sorun varsa dış meseleler değil iç meseleler olduğunu belirtiyoruz ve bu yazımızda da Çin’in kendi içerisindeki mücadelesinin en büyük mücadelesi olduğunu vurguluyoruz. Çin G–20 zirvesine günler kala ne kadar sorunla uğraşırsa uğraşsın yinede Londra’da tüm ülkelere yine kendisini dinlettirmeyi başaracaktır. Londra’da yapılacak zirve 2009 yılın en önemli zirvelerinden bir tanesi olarak tarihe geçecek ve özellikle Obama ile Hu görüşmesi dünyanın bir ile iki numarasının vereceği mesajlar açısından dünyanın geleceğini etkileyecektir.

* Bu değerlendirme Xinhua haber ajansının haberlerinden yararlanılarak yapılmıştır. Daha fazla bilgi için bakınız: http://news.xinhuanet.com/english/2009-03/13/content_11006460.htm

Uğur Rıfat Karlova

Ulusal Tayvan Normal Üniversitesi

[1] Çin-ABD ilişkileri hakkında daha fazla bilgi için bakınız http://news.xinhuanet.com/english/2008-12/30/content_10580451.htm

[2] Haberin detayları için bakınız http://news.xinhuanet.com/english/2009-03/06/content_10959566.htm

[3] Haberin detayları için bakınız http://news.xinhuanet.com/english/2009-03/02/content_10924649.htm

[4] Haberin detayları için bakınız http://www.france24.com/en/20090122-china-diplomacy-france-tensions-tibet-dalai-lama-meeting-sarkozy

[5] Haberin detayları için bakınız http://news.xinhuanet.com/english/2009-03/07/content_10961633.htm

[6] Haberin detayları için bakınız http://news.xinhuanet.com/english/2009-03/03/content_10935912.htm

[7] Haberin detayları için bakınız http://news.xinhuanet.com/english/2008-11/24/content_10401918.htm

[8] http://www.cfr.org/publication/11097/chinanorth_korea_relationship.html

[9] http://news.xinhuanet.com/english/2009-03/09/content_10973899.htm

[10] http://news.xinhuanet.com/english/2009-03/04/content_10941102.htm

 
Toplam blog
: 180
: 4193
Kayıt tarihi
: 13.11.06
 
 

Kariyerini Uzakdoğu sahne ve televizyonlarında geliştiren  sunucu, şovmen, yazar, oyuncu Uğur Rıf..