Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '11

 
Kategori
İnançlar
 

Cinler nedir?

Cinler nedir?
 

aura


Kur’an “Eskimez Kitap”tır. Geçmişte anlaşılamayan, okunup geçilen bazı ayetleri bugün anlayabiliyoruz.[1] Cinler konusu da gelecekte çok daha iyi anlaşılabilecek, maddi delillerine ulaşılacak konulardan biridir. Ancak yine de bugünkü bilgilerimize dayanarak bazı tahminler yapabiliriz.

Bunun için,  günümüzde vücut enerjisi, madde, enerji ve ışık hakkında neleri biliyoruz, önce onlara kısaca bir göz atmakta yarar var:

Vücut enerjisi: Bugünkü bilgilerimizle yaşam enerjisine sahip olduğumuzu, aura adı da verilen bir enerji çemberi içinde olduğumuzu, beynimizin elektrik enerjisi üretip sinir sistemi ile vücudumuza dağıttığını biliyoruz.

Kur’an hem insanlarda, hem de diğer canlılarda yaşamı sağlayan enerjiyi tek çeşit, hatta birbirine aktarılır gibi göstermiştir. (Bakara,73) Örneğin, durmuş bir kalp elektroşokla çalıştırılabilmektedir. Ya da, organ nakli yapılacaksa, beyin ölümünden sonra solunum ve dolaşım cihazlarla sağlanıp, organlar “canlı” tutulabilmektedir.(bkz.

Ancak insan diğer canlılardan farklı olarak, “Allah’ın ruhundan üflediği” bilinçli bir canlıdır.

Bilinç ayrı bir enerji ve programdır. Kişinin bilinçli olarak yaptığı her şey kayıtlıdır ve Kur’an’da ışık bilgi taşıyıcı olarak tanımlanmıştır (Tarık,1-4).

Çok kabaca bir benzetmeyle, insanı bilgisayara benzetirsek, vücut enerjimiz elektrik, bilincimiz ise ana bellektir. Bellek belli bir programla çalışır, bilgi depolar, her bilgisayarda kayıtlı olan da kişiye özel olarak farklıdır. Gece-gündüz, uzak-yakın farkı olmadan internet üzerinden bilgi akışı devam eder.

Kur’an’dan anlaşıldığına göre, ruh olarak tanımlanan ana rahminde kayıtlanmaya başlanıp hiç yok olmayan, belli bir sistem dahilinde birbirine karışmayan (Her insanın parmak izi, göz ağ tabakası, dil izi, genetik yapısı farklıdır.) silinip değiştirilemeyen bu bilgi toplamıdır.[2]

Madde ve enerji:Einstein’ın meşhur formülüyle (E=mc2 ) maddenin ve enerjinin birbirine dönüşebildiğini, madde dediğimizin de başlangıçta veya daha sonra enerji olabileceğini biliyoruz.

Ne galaksiler boyutunda en büyüğün, ne de atom ve atomu oluşturan, elektron, proton, onları oluşturan bozon, higgs parçacıkları gibi en küçüğün sırlarına henüz erişemedik.

Evrenin yaratılışı ile ilgili yeni teorilerden biri sicim teorisidir (string theory).  Belki insanları aynı yaratılışta olduklarına ikna ederek birleştirecek olan bu çalışmalar sonunda ortaya çıkacak olan gerçekler olacaktır. Kur’an’da ikili anlamlar taşıyan ayetlerden biri belki de bunu işaret ediyor olabilir.

“Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın“ (Al-i İmran, 103)

Işık: Işığın ne olduğunu da henüz çözemedik. Eğer onu öğrenirsek evrene ve belki Allah’a, bilginin yok olmamasına ilişkin çok daha fazla şey öğrenmiş olacağız.

Işık ve karanlık, madde ve enerji kendiliğinden oluşarak, tüm düzeni, evreni yaratmamıştır. Işığı ve karanlığı yaratan Allah’tır.

“Allah, göklerin ve yerin Nur’udur.”(Nur, 35)

“O ki gökleri ve yeri yaratmış, karanlıklara ve nura vücut vermiştir. Sonra gerçeği örtenler bunları Rablerine denk tutuyorlar.”(En’am, 1)

Bildiğimize göre, ışık hem dalgadır, hem titreşim, hem parçacık, hem maddedir. Örneğin, şahinler ultraviyole ışınları da görebiliyor, gece görebilen avcı hayvanlar var. Ancak, İnsan gözü 380-780 nanometre boyundaki ışık dalgalarını görebiliyor.

Biz çamurdan, yani yeryüzünde de bulunan su, kalsiyum, karbon, demir vb. maddelerden,  Cinler bir çeşit ışık veya enerjiden yaratılmış bilinçli yaratıklardır.

“Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık.”(Hicr, 27)

Onlar bizde de olan vücut enerjisine, bilince sahip, ama maddesel bedene sahip değiller. (Atomun yüzde 99,99’u boşluktan oluşur. Yapılan hesaplamalara göre Dünyayı oluşturan atomların içindeki boşlukları yok ederek içindeki çekirdekleri ve elektronları toplayabilseydik Dünyanın büyüklüğü bir zeytin tanesi kadar olurdu. Bu bize, maddi dediğimiz bedenimizin de gerçekte ne kadar maddeden oluşmuş olabileceğine ilişkin fikir verebilir. )

İnsan gözü enerjiyi göremediği için gözümüzle onları görme şansımız yok. Zaten buna gerek de yok. Onlar bulundukları yerden bizimle  iletişim kurabiliyorlar. Bizim iletişimde kullandığımız sinyaller, telefon, uydu gibi araçlarımız var. İddiaya göre belli boyda dalgalar gönderilerek insanlar sakin veya saldırgan hale getirilebilir veya bilmediklerini bu yöntemle öğrenir duruma getirilebilecekler.

Ama onların bizimle iletişim kurmak için nelerden yararlandıklarını, bunu nasıl yaptıklarını henüz bilmiyoruz.

Başka gezegenlerde yaşam ararsak da oralarda su, karbon var mı diye bakıyoruz, bizimkinden farklı bir varoluşu lambadan çıkan cin, insanların içine girip çıkmayan şeytanlar olarak masal, film veya cin/Şeytan çıkarma ticaretinin parçası yapıyoruz.

Kur’an’dan anladığımıza göre, yaşadıkları yer bizimki gibi bir atmosferle çevrili ve özel donanım olmaksızın bunun dışında yaşayamıyorlar. Ancak bizden önce yaratılmışlar, bizden ilerideler, bunu bizden önce keşfetmişler.

"Biz göğe gerçekten dokunduk da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla/alevlerle doldurulmuş bulduk."(Cin,8)

Ayrıca sanki tüm evrenin yönetimiyle ilgili bir merkezin veya meclisin bulunduğu, onların da daha önceleri olan biteni dinleyebildiği daha sonra (Öğrendiklerini insanları kandırmak için kullandıkları?) yaptıkları yanlışlar nedeniyle bundan yasaklandıkları anlatılır:

"Biz eskiden, onun, dinlemek için oturulan yerlerinde otururduk. Ama şu anda kim dinlemeye kalksa kendisini gözetleyen bir alev/ışık bulur."(Cin,8-9)

“Çünkü onlar, dinleyişten azledilmişlerdir.”(Şu’ara, 212)

Kur’an’a göre, Şeytanın veya cinlerin etkisinden uzak kalmak kişinin kendi tercihidir. İnsanın içine zorla girmesi, çıkarılması diye bir şey yoktur. Kuşku duyan için yapılması gereken de söylenmiştir. (İnsanlar da belli ölçülerde, birbirlerine pozitif veya negatif enerji aktarabilir, etki altında bırakabilirler. Negatif etkilerden korunmak için de Kur'an'da Felak ve Nas isimli iki sure vardır):

“Korunup sakınanlar, kendilerine şeytandan bir görüntü/dürtü gelip dokunduğunda, hemen Allah'ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler.”(A’raf, 201)

“Ve de ki: ‘Rabbim, şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım!"(Mü’minün, 97)

Kur’an’a göre Cinlerin geleceği görme yetileri ve Allah’ın bilebileceği alanlarda bilgileri yoktur. Öyle olsa Süleyman’ın emrinde yaşayan cinler onun ne zaman öleceğini de önceden bilir, öldüğünü yere düşünceye kadar fark etmemiş olmazlardı:

“Sonunda, Süleyman için ölüm hükmünü verdiğimizde, onun ölümünü, değneğini yiyen ağaç kurtçuğundan başkası onlara göstermedi. Süleyman yere yığılınca, açıkça anlaşıldı ki, eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı, o alçaltıcı azap içinde bekleyip durmazlardı.” (Sebe, 14)

Şeytan da cinlerdendir. Yaratılış olarak çamur yerine enerjiden yaratılmış olmasını üstünlük saymış, bu kibirli davranış yüzünden lanetlenmiştir.[3]

Teknik olarak bizden daha ileride oldukları, eşyaları ışınlama (teleportasyon) veya üç boyutlu olarak, gerçekmiş gibi görüntüsünü oluşturma (hologram) yetenekleri olduğu anlaşılmaktadır. (Bu belki de, gelecekte insanların aynı şeyi yapabileceklerinin masal tadında anlatımıdır.)

“Cinlerden bir ifrit şöyle dedi: ‘Sen daha makamından kalkmadan, onu sana getirebilirim. Ben bunu yapacak güçteyim ve gerçekten güvenilir biriyim." (Neml,39)

Cinler, Şeytan örneğinde olduğu gibi tek yapıda değildir. İçlerinde iyiler ve kötüler vardır.

Allah’ı bilme, düzenin işleyişinden haberdar olma aşamasındadırlar.

Ancak, ölümden sonrasını, geleceği göremedikleri ve gaybı bilemedikleri için ölümden sonraki yaşam konusu onlar için de hala bir inanç konusudur.

Bundan anlaşılan, gelecekte bizim de bilgimiz belli bir aşamaya ulaşınca içimizde Allah’ı bilmeyen kalmayacak, bu konu bir inanç değil, bilgi haline gelecektir. Ancak ölümden sonraki yaşam her zaman bir inanç olmaya devam edecektir. 

De ki: "Cinlerden bir topluluğun dinleyip şunu söyledikleri bana vahyolundu: "Gerçekten biz, hayranlık verici bir Kur'an dinledik." (Cin, 1)

"Onlar, tıpkı sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi asla diriltmeyeceğini/peygamber göndermeyeceğini sanmışlardı."(Cin, 7)

"Şu da bir gerçek ki, bizden hayra yönelenler/barışçılar vardır; ama bizden, başka türlü olanlar da vardır. Dilim dilim yollar olmuşuz biz."(Cin, 11)

Kur’an’da bir de cinlere tapma konusu geçer. O zaman akla gelen, Allah’a yaklaşmada aracı kabul edilen şeyh, efendi ve benzerlerinin,  bir kısmının bilinçli düzenbazlar olduğunu düşünürsek, bir kısmının da cinlerin etkilemesi sonucu gördükleri hayaller, hologramlar ve aldıkları telkinlerle kendilerinin keramet sahibi, ermiş olduklarına inandıkları ve insanları da buna inandırdıkları düşünülebilir.

Bu kişiler gerçekten ilahi bir kaynaktan besleniyor olsalar Kur’an’a aykırı, geleneksel yanlışları tekrarlayan kişiler olmamaları gerekirdi.Bu kadar şeyhin, efendinin, velinin olduğu İslam dünyası hala Kur'an dışı saçmalıkların peşinden sürüklenip gidiyor, kendi yarattığı pislikte boğuluyor olamazdı. En azından Allah’a yakınlaşmada aracılık etmekten, affedilmeyen tek günah olan şirk aracı olmaktan korkarlardı. Yine Allah’a yakınlaşmada tek yöntemin okuyup öğrenmek ve düşünmek olduğunu bilirlerdi: Hiçbir asistan profesörden “el alarak”, resmini asarak, ölmüşse mezarında kurban keserek (Allah’tan başkası adına, aracıya kesilmiş kurban!) onun sahip olduğu bilgiye erişemez. Onun elini, eteğini öperek ve onun söylediklerini ezberleyerek de profesör olamaz. Mümkün olduğu kadar fazla kaynaktan öğrenir. Kendisi de araştırma yapar. Daha önce doğru bilinenleri de araştırır. Ulaştığı sonuç bilinenlerden farklıysa öncekilere ayıp olmasın veya bilim güvenilir olmaktan çıkar korkusuyla gizlemez ve insanları kandırmaz. Şimdiye kadar öğrendiklerimizi hep böyle öğrendik, bilimin saygınlığına da gölge düşmedi.

Aynı şey inanç konusunda da geçerlidir.

“Kim Rahman’ın Zikri’ni/Kur’an’ını görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur. Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hala hidayet üzere olduklarını sanırlar. “(Zühruf, 36-37)

“Melekler derler ki:’ Tespih ederiz seni! Bizim Velî'miz sendin, onlar değil. Doğrusu şu ki, onlar cinlere tapıyorlardı. Onların çoğu cinlere iman etmekteydi." (Sebe, 41)

 



[1] Detaylar için, Kur’an’a göre dünyanın yaratılışı, 05.07.2009 tarihli yazıma bakılabilir.

[2] Bu konuda, Kur’an’a göre ölümden sonraki yaşam, 05.07.2009 tarihli yazımda ilgili ayetlere de yer verilmiştir.

[3] Şeytan da ateist değildir! (1), 10.07.2009 tarihli yazımda şeytan, kibir ve eşitlik konusu işlenmişti

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..