Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '18

 
Kategori
Deneme
 

Cinlerle Dans

Cinlerle Dans
 

Misafirler, ehil değilsen seni ele geçirirler


Karanlık gidebildiğince zifiri karanlık, olabildiğince yalnızlık ortası bir çığlık gizler. Bensiz bir dünyanın bu dünya için çokta umurunda olmayacağını bildiğim bir an. Kendine gelmenin suskunca durmanın, kağıtlara hapsolmanın daniskası aslında sarf edilen onca söz. Bir ağırlık var üzerinde, başım çatlayacak gibi ağrıyor, sanki birileri beni yatağa bağlıyormuşçasına, gizli ama görülmesi imkansız ellerce tutuluyorum. Dua etmek istiyorum ama okutmuyor sanki bir güç. "Bismillahirrah...." olmuyor, "Eüzu bil.." olmuyor. Nedir bu? Karabasan gibi göğsümün üzerine çöreklenen bu taş yığınını kim koydu?

Bense duanın gücünü çilehanelerde keşfetmiştim. Gözlerim ağırlaşıyor, korkuyorum öyle kapadığım gibi kalacak diye, ölüm değil korkum, ölüm yeni bir başlangıçtır insan için. Seçmesini bilmek lazım, gidiş yolunu seçmek ancak insanın kendisine kalıyor. Yalnızlık desem değil, insanların yol alırken bakışları cehennemden kopup gelmişçesine üzerime çörekleniyor. Bağıracağım zaman sanki bir el kapatıyor ağzımı.

Bana bütün bunları kim yazdırıyor. Delireceğim. Oysa basit bir yazar olmak istemiştim, meğersem parasız yazar gereksiz yazarmış. Çünkü artık en ünlü yayınevleri bile para diye diye bağıra bağıra saçma salak reklamlarla insanların gözlerini boyuyor.

Attığım adımların ağırlığından ezilen tahtaların gıcırtıları hala dünyaya bir çiviyle tutunduğumu hatırlatır gibi. bir yanda bilgisayar yarım kalmış romanı saklarken, bir yandan bir şeytani his beni benden ediyor. Tam kendimi yazmakla, klasik müzikle, kör kütük bir aşkın içine bulanmış bir halde kendinden geçercesine kaybetmenin hazzına ulaşmak isterken, insanların kendinden bile korktuğu, yazılardan silinen kelimeler aklıma geliyor; Sevmek, orgazm, yazmak, para, dünya.

Birden penceremin perdelerini okşayan rüzgar, içinde dua barındıran bir nebze de olsa içimi ferahlatan bir serinlik getiriyor. Kim üfürdü geçmişte kalan hatıralarımda yer almış ninem gibi, duasına sürdüğü benim ruhum neden böyle çelişkiler yaşıyor.

Bir kadının gözlerindeki ela bakışları beni benden ederken, yakışı bir yük bırakıp gitmesine hayret ederek yudumluyorum kahvemi. Bu ne iğrenç bir kahve olmuş böyle. Hayali kahramanlarına hayran bir çocuk gibi yaşarken kendi yalnızlığımda zaman zaman misafirlerim oluyor. Bazen beni korkutuyorlar, bazen güldürüyorlar ve bazen de dans ediyorlar benimle.

Şekilleri yok, tamam birazcık var, insana benziyorlar ama ayakları yok. Zaman nedir bilmiyorlar zamanları yok. Kollarından tuttukları gibi bir sürüklüyorlar seni, eve gelince ayakların kan revan içinde kalırken, sızan kanın verdiği ince haz seni senden ediyor.

Hacı dedemin yazdığı bu kelamların sırrına asla ulaşamam derken, birden açılan kapılar gördüğüm dünyanın ne kadar yalancı olduğunu gösterdikten sonra bana karşı oynanan dostane oyunların ne kadar trajikomik olduğunu gördüm.

Evlilik hayalleri kuran onca insan varken şu an hatta belki ilk gece korkularını yaşarken bazıları, cinlerle evliliği anlatıp bunların üzerinden para kazanan düzenbazlar artık bir tuş kadar size yakın olduğu bir yerde yaşıyorsunuz. Kolyeler, kitaplar, dualar satılır hale gelmiş. Akıllı insanlar sadece anlamak için kendini yormuyor.

İşte geldi biri, oturdu masamın karşısındaki artık hayata dayanamıyorum diyen sandalyeye ve gözlerimin içine, en derin halde bakıyor. Kafka'nın Böceği gibi hissediyorum kendimi, yalnızlığım benden etmeden bir müzik açıyorum. Maksat yalnızlığımın iç sessizliğini öldürsün, tangoyu çok seviyorum nedensizce, ha beceremem o ayrı. Nerden geldi bu?

Ayağa kalktı şimdi misafir, bir anda yan odanın ağzına kadar dolu olduğunu görüyorum. Sanki bir kokteyle katılmış gibi hissediyorum. Elimde o iğrenç kahvenin son demleri, Kahkahalar ardı sıra duvarı yalayıp geçercesine dolanıyor.

Şimdi ben bir sevgili yapsam kurtulur muyum tüm bunlardan diye düşünürken, kızıl saçlı, şuh elbiseli bir kadın elinde içeceğiyle basit bar muhabbetlerine dalarcasına gelip sarıldığında, tüylerim diken diken oluyor. Gözlerine baktığım an kendimi yitiririm biliyorum, onlardan olmamak lazım diye düşünürken bir hata yapıyorum. Gözlerine bakıyorum.

Ve dans başlasın.

Bu yoksunluğuma karşın kendimi artık bilinmez bir alemin kollarında rehbersiz yol alışlara bırakıyorum. Sen kimsin ki beni kurtaracak bir kahraman edasıyla gelirsin hayallerime diyeceğim, sana ayıp olacak. Ne o? Şaşırdın galiba, tarzımın değiştiğini de fark ettin de yüzünde hiç bir şaşkınlık ifadesi vermeyen galesizliliğinle duruyorsun.

Tablo gibi duran resimlerin yanından dans ederek geçtiğimizde sanki canlanıp onlarda bize gülümsüyor. Yok, başka bir şey yapmak lazım, bir sussa şu müzik, susmuyor. Dans devam ediyor. Bu nasıl bir his, gerçek bir ten gibi hissederken içimdeki çocuk bir den mırıldanmaya başlıyor. "Bismillahillezi la yedurru..."

Bu sefer tamamlayacağım diyerek, devam ediyorum. Bir anda karanlıklar aydınlığa çıkarken, o ses kulaklarımdan hiç gitmiyor. İnsanlar ismini söylediğinde bile korkup kaçacak yer ararken, ben onlarla dans ediyorum. Allahım, bu nedir? Bir yazarın çıldırma noktasının sonu mu, yoksa çıldırmadan önceki ölüm sessizliğimi. Yorgun bir halde odamın ortasına yığılıp kalıyorum. Neden sonra uyanıyorum. Ezan okunuyor. İçimde tarifsiz bir huzur, müzik susmuş, sahne boş.

Sahne boş...

 

 
Toplam blog
: 121
: 758
Kayıt tarihi
: 13.03.14
 
 

1979 yılında Denizli'de doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Serinhisar ilçesinde tamamladıktan son..