Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Efsane FB 1907 Baterist Metin

http://blog.milliyet.com.tr/efsanefb1907

13 Haziran '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Cinsel Yaşamda "Tekdüzelik"

Cinsel Yaşamda "Tekdüzelik"
 


Evliliği ya da uzun süreli beraberlikleri bekleyen en ciddi sorunlardan biri de, cinsel yaşamın tekdüzeleşmesi ve bir haz, bir eğlence olmaktan çıkarak sadece bir gereksinmenin giderilmesi haline, hattâ bir görev haline gelmesidir. Bu durumdan daha fazlaca yakınanlar da genellikle kadınlardır. Erkekler için doyum çoğu zaman boşalmayla sağlanır, oysa kadınlar için orgazm ikinci planda kalır; onların aradıkları şey daha ziyâde sıcaklık, insani iletişim ve yeni duyumların tadılmasıdır.


Tekdüzelik, yeryüzündeki bütün modern, tekeşli evlilikleri şu ya da bu şekilde etkileyen bir sorundur. Cinsel beraberlikler zamanla bir alışılmış hareketler dizisine dönüşmekte ve her iki taraf da orgazma ulaşsa ve bundan belirli bir haz alsa dahi başlangıçtaki heyecan kaybolup gitmektedir...


Bazı eşler bunun olağan bir gelişme olduğunu düşünmekte veya heyecanın azalmasının doğal olduğunu kendi kendilerine kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. İşte bu kabulleniş, cinsel isteksizlik ve donukluğun başlangıcıdır aslında. Bu durumdaki kişiler ya erotik dürtülerini ve yenilik arayışlarını bastırmakta, bütün bir cinsel deney alanını kendilerine unutturmaktadırlar, ya da bunu dışarda, geçici ve kısa süreli ilişkilerde aramaktadırlar.


Asıl cinsel haz ve doyumu eşleriyle olan ilişkide değil, masturbasyonda bulabilen kişilerin oranı da az değildir. Bu tatmin şekli onlara cinsel birleşmede bulamadıkları "fantezi" ve cinsel derinlik boyutunu vermektedir. Bu derinlik, hayâlgücünün çalışmasıyla elde edilmektedir; eşleriyle ilişkilerinde eksik olan da zaten budur...


Bu durum kişilerin cinsel yaşamla doğrudan bir bağlantısı olmayan faaliyetlerini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bir kere, eşler arasında yoğun bir cinsel ilişkiyle birlikte güçlenen iletişim ve yakınlık zayıflamaktadır. Her iki taraf da bu hususta birbirlerini suçlamakta ve iletişimsizlikten ötürü birbirlerine açıklayamadıkları sıkıntılar bir gün yıkıcı bir çatışma biçiminde patlak vermekte ve evlilik bağı da kopabilmektedir. Diğer yandan cinsel dürtülerin bastırılması ve isteksizliğin belirmesi, kişinin günlük yaşamında ve çalışmalarında da yaratıcılığının azalmasına, en azından bir dengesizliğin doğmasına sebep olmaktadır.


Alışkanlık, yapılan işin bilinçsizce, farkında olmadan yapılması demektir. Bir çok alanda, alışkanlıkların kazanılması insanlar için yararlı ve gereklidir tabii ki. Böylece insan bilinci, basit ve büyük dikkat gerektirmeyen işlerle uğraşmaktan kurtulur, daha önemli konulara yönelir. Sözgelimi, bilinen bir yolda otomobil kullanırken, yanınızdaki kişiyle belli bir konuyu konuşabilmek için araba kullanmanın otomatik bir alışkanlık haline gelmiş olması gerekir. Lâkin otomatik davranışların sevgide ve sevişmede yeri yoktur; sevişme, birtakım refleks davranışlarının yanısıra, dikkat, bilinç ve zihinsel derinlik gerektiren bir yaşantıdır...


Kişinin bilinci, sevişmenin orgazmdan hemen önceki son aşamalarında kararabilir; hattâ böyle olması, alınan haz ve doyumun daha yüksek olduğunu işaret eder. Fakat coşkulanma ve plato aşamalarında bilincin ve hayâlgücünün kullanılması gerekir. Aksi takdirde cinsel gerilim fazla yükselmeyecek ve boşalmanın getirdiği rahatlama da pek büyük olmayacaktır.


İnsanlarda cinsel arzunun uyanması, sadece fizyolojik etkenlere değil, psikolojik uyarımlara da bağlıdır. Bu demektir ki, cinsel eylemde bilince, yaratıcılığa ve çeşitliliğe önemli bir rol düşmektedir. Aksi halde, kısa zamanda bıkkınlık başgösterecek ve seks mekanik, keyifsiz bir faaliyete dönüşecektir.


Bu sorunun çözümü o kadar da zor değildir aslında... Her iki eşin de cinsel yaşamlarına yenilik ve değişiklik getirme olanakları vardır. Öncelikle, hep gece ve aynı saatte cinsel ilişkide bulunma alışkanlığından vazgeçilmelidir. Gece vücut yorgun olduğu için cinsel dürtü de zaten güçsüzdür; böyle bir durumda uyumak, zevksiz bir sevişmeden daha yararlıdır. Eğer fırsat varsa, eşler günün diğer saatlerinde, vücutlarının daha dinlenmiş ve cinsel dürtülerinin daha güçlü olduğu vakitlerde sevişmeyi deneyebilirler.


İkinci olarak, sevişilen yer de hep yatak odası olmak zorunda değildir. Olanak buldukça değişik yer ve ortamlarda sevişmek de heyecanı arttırabilir. Önemli olan, sevişmenin bir yemek öğünü gibi belirlenmiş bir zaman ve ortamda değil, içten gelen kendiliğinden bir dürtünün sonucu olarak yapılmasıdır.


Unutulmaması gereken çok önemli bir nokta da şudur... Cinsel isteksizlik karşılıklı olarak gelişen bir durumdur. Birçok erkek ya da kadın, cinsel yaşamlarında tekdüzelikten ötürü karşı tarafı suçlar. Oysa kendi isteksiz ve heyecansız davranışları eşlerinin de cinsel coşkusunun giderek sömürülmesine yol açmıştır. Tersinden alırsak, cinsel coşku ve yaratıcılık da bulaşıcıdır; eşlerden birinin içten gelen arzulu sevişme tarzı, diğer eşi de uyaracak ve canlandıracaktır.


Çoğu kadınlar, evlendikten ve "erkeklerini elde ettikten" sonra, kendilerini tümüyle bırakırlar. Bu sadece cinsel alanda değil, yaşamın bütün alanlarında da geçerlidir. Böyle bir kadın, evlenmeden önce dünyaya açık bir kişi görünümündedir, kitap okuyor, dünyada olup bitenlerle ilgileniyordur. Lâkin evlendikten sonra durum farkında olmadan değişiverir; kadın, bilinçli ya da bilinçsizce, kendini "hedefine ulaşmış" sayar, kendini hiçbir şekilde zorlamaz, sadece ev işlerine ve çocukların yetiştirilmesine ilgisini yöneltir. Böyle bir eşin erkek için, uzun süre bir cinsel çekim merkezi olarak kalamayacağı açıktır.


Aynı tehlike erkek için de sözkonusudur kuşkusuz... Bir çok erkek, evlendikten ya da uzun süreli bir ilişkiye girdikten sonra, geçmişteki canlılıklarını yitirir, sönükleşir, ilgi çekici bir kişi olmaktan çıkar. Burada da durum aynıdır; erkek, büyük bir olasılıkla farkında olmadan, dünyada elde edebileceklerine sahip olduğu duygusunun etkisi altına girmiştir. Artık yaşamdan beklediği, istediği şeyler iyice azaldığı için, eşi de dahil başka insanları duygusal yönden uyarma, "kışkırtma" yeteneğini de kaybetmiştir.


Böyle durumlar, bazen daha da gelişerek yaşama karşı genel bir ilgisizlik ve isteksizliğe dönüşür. O zaman kişinin eşiyle yeni cinsel birleşme yöntemlerini denemesi ya da cinsel terapiye başvurması yeterli olmayabilir. Böyle bir durumda, kişinin yaşamında oldukça köklü bir değişiklik yapması, ya da bir psikiyatriste danışması gerekecektir.

 
Toplam blog
: 1907
: 3759
Kayıt tarihi
: 28.07.07
 
 

03 Şubat 1967 İstanbul doğumlu, romantik bir müzisyenim işte... Müzik, bateri, spor, Fenerbahçe, ..