Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '12

 
Kategori
Magazin
 

Cinsellikle ruhu buluşturan ‘The Master’ izlenir!

Cinsellikle ruhu buluşturan ‘The Master’ izlenir!
 

 

Almanya başta olmak üzere, çok sayıda ülkede çeşitli raporlarda, eleştiriye tahammülsüz, üyelerini sömüren bir ticari girişim olarak nitelenen; buna karşılık Tom Cruise ve John Travolta gibi Hollywood ünlülerinin üyeliğiyle her geçen gün popülaritesini artıran Scientology Tarikatı, insanların ruhların manevi baskısından kurtulunca gerçek mutluluğa kavuşacaklarını telkin eden ABD kökenli bir 20. yüzyıl inanç akımı. Temelinde, 1950'lerin başında birçok insanı etkileyen, zihin aracılığıyla zamanın yeniden düzenlenmesi metodu sayılan ‘Dianetik’in bulunduğu bu tarikat/din şimdilerde bir filmle gündemde.

İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde hayat ve ölüm sorgulamalarıyla ortaya çıkan manevi boşlukları, ekonomik çıkarcılığa dönüştürmek isteyenler için bulunmaz nimet sayılan 1950’li yıllarda başlayan ‘The Cause’ hareketinin ikna kabiliyeti yüksek lideri Lancaster Dodd ile cinsellik dürtüsünü abartarak ruhsal dengesizlik sergileyen eski denizci Freddie Quell’i buluşturan ‘The Master’, bu akımın köklerine inip fırsatlar ülkesi Amerika’dan dünyaya yayılmasına şahitlik etmemizi sağlayan bir yapım.

***

Paul Thomas Anderson'ın altıncı uzun metrajı olan ve son yıllarda neredeyse hiç kullanılmayan 65 mm film ile çekilerek sahneleri daha iyi algılamaya fırsat sağlayan ‘The Master’, bir yandan savaş sonrasında günümüz AVM’lerine benzeyen ve kürk başta olmak üzere lüks tüketim mallarının satışını körükleyen ekonomik gelişimi, bir yandan da savaştan çıkan ülkedeki aidiyet boşluğunun yarattığı kişisel huzursuzlukları sergilemekte.

Kasık bitinden kurtulma yöntemi üstüne müstehcen bir fıkra anlatan ve arkadaşlarının yanında kumdan yaptığı kadın heykeliyle sevişen alkolik bir denizcinin dengesizlikleriyle açılışını yapan ‘The Master’, bir tür ruhsal tanıtıma dönen bu başlangıçta, Pasifik’teki Amerikan askerlerinin savaş yorgunluğunu da kısa geçişlerle belgeliyor.

‘Gençliğin yenileyici gücüyle kutsanmış insanlar’ coşkusuyla askeri disiplinden sivil yaşama salıverilenlerin, geri dönüşte alıştıkları koşulları bulamayınca ne olduklarını sorgulayan ve bunu yaparken de askerlerin psikolojik testlerde bir tür kobay olarak kullanıldıkları duygusunu hissettiren yapımın ana vurgusu, ‘Hiçbir şeye bağlı olmayanların hayatta tek başlarına kaldıkları’.

***

Joaquin Phoenix tarafından canlandırılan Freddie, umutsuzca yaşamı sorgulayan ve her baktığını cinsel objeye benzeten hergelenin teki. Kafayı çekip çekip kadınları çıplak gören, alkolik baba ve akıl hastası bir anneden olma ‘En cesur oğlan’ Freddie, sakil duruşu ve tüm dobralığıyla kendine has bir tip. Tiner dâhil bulduğu her maddeyi içkiye(zehirleyici de olsa) dönüştürmekte usta olan bu seks saplantılı adamın hayatını değiştiren olay, kaçak bindiği yatın ‘Zaman boşluğu’ safsatasıyla mürit toplayan Lancaster Dodd’a ait olması.

İlkel dürtülerine gem vuramayan Freddie’nin içkisini seven ve onu ‘Ruhsal Analiz Seansı’na tabi tutup ehlileştirerek ikinci kitabına malzeme yapmayı isteyen Dodd (Philip Seymour Hoffman), ‘The Cause’ için ilhamını genç eşinden alan ve onun direktifleri doğrultusunda tarikatını yapılandıran bir uyanık.

Ağzı iyi laf yapan ve şirin görünüşüyle insanları kolayca kandırıp onların parasıyla hareketini geliştiren Dodd’un son karısı olan Peggy (Amy Adams) ise ‘The Cause’un perde arkasındaki lideri. Kocasının eski eşlerini umursamayan ve başka kadınlarla ilişkisini, gizli olmak kaydıyla, kabullenen Peggy tarikatın suskun gücü. Bu da her güçlü erkeğin arkasında güçlü bir kadın vardır felsefesiyle birebir örtüşmekte.

***

Bedeni ruhun zırhı olarak görüp, ruhların zaman içinde farklı zırhlarda yolculuk ettiğini vaazlarında kullanarak taraftar toplayan Dodd ve karısının hayatta hiçbir amacı olmayan, giderek zehirli ve yıkıcı bir kayıtsızlığa sürüklenen Freddie’nin ruhunu ‘kurtarmak’ için çaba verişini aktaran ‘The Master’, beyin yıkama metodunu çok güzel örneklerken, Amerika’nın her bölgesinin bu kandırmacaya uygun olmadığını da vurgulamakta. İsmini, İncil’den ve Anadolu’da bulunan Philadelphia Kilisesi’nden alan şehirdeki insanların ‘The Cause’ hareketinin palazlanmasındaki desteği, kırsaldakileri inandırmanın kolaylığına işaret.

Vakıf parasını zimmetine geçirmekten suçlu bulunan bir liderin peşinden körü körüne giden insanlar sayesinde Phoenix’te düzenlenen ilk The Cause Kongresi’ne de şahitlik yapmamızı sağlayan yapımda, eleştiri getirenlerin nasıl susturulduğu küçük çaplı da olsa yansıtılmış. Bir tür komün yaşamına benzeyen tarikat birlikteliğinin özgür cinsellikle tamamlandığı ‘The Cause’ gerçeğinde, robotlaştırılan insanların sorgusuz kabullenişleri ‘Dünyada tek başına’ olmama kaygısına ve grup etkisine dayanmakta.

Hayatın kontrolünü ele alma yönünde telkinlerle dolu bir içeriğe sahip olan ve şiddetle inkâr edilmesine karşın hipnozla insan yönlendirmenin karizmatik ‘The Master’ kamuflajıyla büyük bir yenilikmiş gibi insanlara sunulan bu akımın, duvarla cam arasındaki git-gellerle gerçekleştirilen algılama sürecinde, terk edilmenin bunalımını kumdan kadınla seks yaparak dışa vuran Freddie’nin ‘iyileştirilme’ seansı bile sergilenenlerin ne büyük bir üçkâğıtçılıktan ibaret olduğunu görmemize fazlasıyla yeterli.

***

Kendisini sahiplenen ve tekrarlı seanslarla fikirlerini beynine işleyen ‘The Master’dan edindiklerini, özgür yaşamındaki yatak seansında kullanarak özgün tarzını yaratan Freddie bu tür tarikatlara girenlerin ruh sağlığını sorgulamamız için bir araç. Filmin ruh sağlığı konusunda bir diğer düşündürücü gerçeğiyse, ‘Problemli kişiler mi gönüllü asker oluyor, yoksa askerlik mi kişileri problemli hale getiriyor’ noktasında kendini sorgulatması.

Son sözü seyirciye bırakırken diyeceğimiz şu ki;

Günümüzde milyonları sömüren tarikat gerçeklerini, başına buyrukluğu yaşam biçimi edinen Freddie’nin sıra dışılığıyla harmanlayıp, cinsellikle ruhun dışavurumunda kapitalizmin detaylarına inen ve tüm bunları başarılı bir dönem filmi halinde seyirciye sunan Paul Thomas Anderson'ın ‘The Master’ı her bakımdan kaçırılmaması gereken bir yapım olarak karşımızda durmakta. 144 dakika dolu dolu izlenecek bir film!

 

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..