Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Çıplak kadının gözleri

Çıplak kadının gözleri
 

Belki de hayatımın en garip yazısını yazıyorum şu an. Hatta ne yazacağım konusunda da en ufak bir fikrim yok. Bir kadının, daha kötüsü sadece televizyonda ya da sinema perdesinde gördüğüm bir kadının gözleri hakkında oturdum ve yazmak istiyorum. Kendini tuhaf hissediyor insan. Hani yetişme çağında seyrettiği şarkıcıya, oyuncuya abayı yakan çocuklar gibi.

Yok, yeni keşfetmedim, adını yeni duymadım, hep biliyordum. Filmlerini ne zaman görsem (çoğunlukla sıkıcı gelmesine rağmen) ekrana takılıp kalırım. Geçen akşam da, hangi kanalda unuttum, yine çıktı karşıma. Filmin adı “Malena” ve yine güzelliğinin üzerindeki bakışlarıyla Monica Bellucci. Savaş yıllarında, feodal bir kasabada,güzelliği başına bela bir kadının öyküsü. Ertesi gün erkenden kalkılıp gidilecek işi, kafamda dolaşan bin türlü düşünceyi birden unutup yine güzelliğinin büyüsüne kapılıp gittim.

Evet çok güzel bir yüz, evet güzel bir vücut ama bu özellikler çok da bulunmayan şeyler değil ki; hele estetik ameliyatların, güzelleştirme endüstrisinin bu kadar zirve yaptığı bir çağda. Onu farklı kılan ne çekinmeden sergilediği güzelliği, ne de oyunculuğu. Herşey gözleri, daha doğrusu bakışları. Kelimelerin bittiği yerde başlayan, aşka inandıran bakışları.

Onu her gördüğümde eksikliğini hissettiğim ve ne olduğunu bilmediğim duygunun özlemi kaplar içimi. Oynadığı film ne kadar sıkıcı, oyunculuğu ne kadar sıradan olursa olsun bir hicaz bela olur başıma. Aptal gibi hissederim kendimi gerçek olmayan bir kadına duyduğum aşk yüzünden. Ciddi ciddi sevgi sözcükleri fısıldarım ona.

Her bakışına hayatımın bir parçasını saklarım utana-sıkıla. “Güzel kadından” öte olur o anlarda benim için. İçimi döker gibi bağlanırım ona. O da beni sevsin diye beklerim bir yandan. Gözleriyle dokunup iyileştirsin isterim tüm yaralarımı. Bir yaşama sevincidir başlar sonra, mutluluğu bulurum hüzün kokan bakışlarının gölgesinde. Ve ilk kez görmüş gibi vurulurum denizin içine içine saklanmış gök maviye...

Ne tuhaf şeyler söylüyorum değil mi? İçinde akıl yok, mantık yok, gerçek yok, hayat bile yok. Niye başladı bu yazı, nasıl bitecek? En küçük fikrim de yok. Gerçek hayattan kaçış için bulduğum şizofren bir aşk belki bu. Benim yazacağım “aşk” bu kadar olurdu zaten. En iyisi ölümsüz bir şiirin en güzel mısrasının arkasına saklanmak. Sağol Atilla İlhan, beni ancak sen kurtarabilirdin bu yaz(g)ıdan.

“Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular”

 
Toplam blog
: 34
: 1630
Kayıt tarihi
: 18.08.06
 
 

Merhaba, Yazmak kimimiz için kendini ifade etme biçimi, kimimiz için ekmek kapısı, kimimiz içinse öy..