Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çizdireceğim bu gözleri.

Çizdireceğim bu gözleri.
 

Çizdireceğim bu gözleri. Yeter artık, bıktım gözlük taşımaktan. Daha doğrusu gözlük aramaktan. Bir şey okuyacağım ya da bilgisayarın başına oturacağım, arıyorum arıyorum gözlük yok. Çantamın sağ iç gözünde yok, televizyonun üstüne baktım, yok. Komodinin üstünde yok. Aramadığım yer neresi olabilir, yok gözlüğüm. Neredeyse avucumun içine tükürüp, üstüne de hızlıca vurup şeytan aldı götürdü, satamadan getirdi nakaratını söylemeye başlayacağım. Kaybettiğimi düşünmeye başladım. Ama yeni yazdırmıştım gözlüğümü 2 yıl dolmadan alamam ki. Dünyanın parasını ödemem lazım şimdi. En iyisi pazara uğramalı, 2 liraya, 3 liraya numaralı gözlük satıyorlar. Bulamazsam gözlüğü başka çare kalmıyor zaten.

Böyle kara kara gözlüğümü kaybettiğimi düşünürken, tuvalet masasının üstünde yeni aldığım ruj gözüme takılıyor. Şunu bir deneyeyim derken dikkatim gözlüğün kaybolduğundan tamamen uzaklaşıyor. Rujumu sürüyorum kendime uzun uzun bakıyorum. Saçlarımı açıp bir iki fırçalayayım derken, bir bakıyorum ki gözlük başımın üstünde, buradayım der gibi pis pis sırıtıyor. Bu sefer sevinçle ben pis pis sırıtıyorum, buldum seni saklambaç bitti diyorum.

Kızlarım yanımdayken benim gözlük aramamdan bıkmışlardı. Günde en az üç kere ‘’kızlar gözlüğümü gördünüz mü?’’ sorusuyla karşı karşıya kalıyorlardı. Onlar da ilk önce başıma, sonra göğsüme tişörtümün yakasına bakıyorlardı. Çoğunlukla da buluyorlardı. Eğer buralara takmamışsam gözlüğü söylenmeye başlıyorlardı.

-Anne ya ! As şu gözlüğü boynuna.

-Oldu canım, istersen şu boncuklu gözlük iplerinden al bana, kokoş yaşlı ninelere döneyim öyle mi?

Kızım vize sınavları sonrası dinlenmeye gelmişti. Alıştım ya yalnızlığa, her koltukta uyuyabilirim, evin tüm yatakları benim. Gene böyle kitap okurken, kitabı bırakıp uyuyakalmışım koltukta. Gizemciğim de üstümü örtmüş ama bakmış ki gözlüğümü çıkarmamışım, almış kaldırmış tabi. Sabah epey dalga geçti benimle.

-Ne o anne rüyalarını da seçemiyorsun galiba, bakıyorum gözlükle uyumaya başlamışsın, dedi.

-Bu gözlüğün klormatik olanını mı alsaydım acaba, rüyamda çok güneş vardı deyip, onun benimle dalga geçmesini ben kendimle dalga geçerek bertaraf ediyorum. Anlaşılan çoluk çocuğa da dalga geçme konusu olmaya başladım.

Karar verdim , kesin çizdireceğim gözlerimi.İ leri de kör olma tehlikesi varmış diye söylentiler var ama, bu gözlük arama işi pek fena geliyor bana. Geçen gün televizyonda gözlerini lazer tedavisiyle çizdirmiş bir kadın vardı. Minnacık yazıları bile okuyordu. Hem uzağı hem yakını net görebiliyormuşsun o zaman. Benim de gözlerimi çizdirme vaktim geldi anlaşılan.

Merak ediyorum, bu gözleri çizerek gözün görme yeteneğinin tekrar kazandırılması, kalp için de yapılabilir mi acaba? Hani bir çırpıda kalbimizi yenileyebilsek... Eski anılarını bir kenara bırakıp, o heyecanla, o sevinçle, o güvenle yeniden sevebilir mi insan? Yok yok, ona katarak ameliyatı gibi bir şey gerekir bence. Ve yalnızca kişi kendisi kalbinin üstündeki anılar, ön yargılar, güvensizlikler perdesini açabilir sanıyorum.

Neyse, şu gözlerimi bir çizdireyim, kalbimin perdelerine sonra sıra gelsin…

Leylim.

30.03.2010

 
Toplam blog
: 105
: 670
Kayıt tarihi
: 18.10.07
 
 

Karlı bir kış günü, yaşam denilen bu yola düşmüşüm. Yürümüş yürümüş de bir arpa boyu yol alamamış..