Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '11

 
Kategori
Güncel
 

Çobanın hikmeti

Kasabanın birinde sürekli içki içen ve sarhoş gezen bir adam varmış… Kimseye bir zararı yokmuş ama hemen hiç çalışmadığı için, evine, karısına ve çocuklarına da bir faydası olmuyormuş. Karısı evlere temizliğe gidiyor, yevmiye ile tarlalara çalışmaya gidiyor, evini çekip çevirmeye çalışıyormuş… 

Günlerden bir gün, adam yine meyhanede içki içerken masaya yığılıvermiş ve oracıkta da ölmüş… Karısına haber vermişler, kadıncağız koşturarak meyhaneye gelmiş ve ölmüş kocasını görünce başlamış dövünerek ağlamaya… 

Ne ağlıyorsun?” demiş meyhaneye toplananlar… “Kurtuldun işte, size ne faydası vardı bu işe yaramaz ayyaş adamın?” 

Kadın cevap vermeden ağlamaya devam ediyormuş… Biraz sonra ahaliden kocasının cenazesinin kaldırılması için yardımcı olmalarını istemiş kadın… Ahali neredeyse hep bir ağızdan: “Böyle bir adamın cenaze namazı kılınmaz…” diye cevap vermiş. 

Kadın ağlamaklı: “Hiç olmazsa gömülmesine yardımcı olun…” demiş. Ahali yine hep bir ağızdan: “Biz bu adamın gömülmesine de katılmayız…” demiş ve kadını ölmüş kocasıyla baş başa bırakıp gitmişler… 

Kadın bu sefer meyhaneciye dönmüş: “Allah rızası için, hiç olmazsa bana bir el arabası buluver, kocamı içine koyayım da mezarlığa götüreyim…” diye yalvarmış. 

Meyhaneci acımış kadına ve gidip bir el arabası bulup getirmiş. Beraberce adamı arabaya yatırmışlar, kadın tek başına ve zorlukla el arabası içindeki kocasını kasabanın epey dışındaki mezarlığa doğru götürmeye çalışmış. 

Mezarlığa az kalmış ama kadın da iyice yorulmuş… Biraz ileride bir kulübe varmış. O kulübede de bir çoban yaşarmış. Oraya kadar zorlukla gittikten sonra: “kimse yok mu?” diye seslenmiş kadın. Çoban çıkmış kulübeden: “Hayrola kadın, ne istiyorsun?” diye sormuş. 

Kadın: “Kocam öldü, kasaba halkı sürekli sarhoştu ve yine meyhanedeyken sarhoş olarak öldü diye ne namazını kıldılar, ne de gömmeye yanaştılarAllah aşkına bana sen yardım et de, kocamı gömelim…” diye yalvarmış. 

Çoban, mezarlığa her dua okumaya gelene yaptığı gibi kadına da önce kendi yaptığı ayrandan bir bardak ikram etmiş. Cemaati az olan cenazelerin defnedilmesine de “Allah rızası” için her zaman yardım edermiş zaten… 

Kadın çobanın ikram ettiği ayranı içip biraz dinlenince de adamı birlikte mezarlığa götürmüşler. Çoban önce bir mezar kazmış, sonra da adamı gömmüşler ve kadınla birlikte duasını yapmışlar… Fakat Çoban, kadından biraz daha fazla dua etmiş… Ancak bu sefer içinden ve sessizce… İşleri bitince kadın çobana da dualar etmiş ve üzüntü içinde evine doğru gitmiş. 

Aradan üç beş gün geçince garip bir şeyler olmaya başlamış… Ölen adamı tanıyan ve cenaze namazını kılmayıp defnetmeye yanaşmayanlar, her gece üst üste rüyalarında, sarhoş ölen adamın “cennet” de gezindiğini görüyorlarmış… Herkes merak içinde rüyalarını birbirlerine anlatıp, “bunda bir hikmet var...” demeye başlamışlar. 

Rüyaların arkası kesilmeyince de adamın karısına gidip sormaya karar vermişler. Kadına: “Sen kocanı ne yaptın, nereye gömdün, nasıl gömdün?” 

Kadın olanı biteni anlatmış. Ahali bu sefer çobanın yanında almış soluğu… Rüyalarını anlatmışlar çobana… “Böyle bir adam nasıl olur da her akşam rüyalarımıza girer ve “cennette” görünür bize? Sen bunu bilebilir misin?” 

Çoban gülerek cevap verir… “Elbette bilirimKadıncağız perişan bir halde buralara kadar gelip de bana yalvarınca, ben de bir mezar kazdım ve adamı defnettimBildiğimiz duaları okuduktan sonra da Allah’a ayrıca yalvarıp ricacı oldum ” 

Dedim ki: “Yüce Allah’ımBen şimdiye kadar hep senin gönderdiklerine hizmet ettim, ikramlarda bulundum. Ama şimdi ilk defa olarak, kimsenin sahip çıkmadığı, bu zavallı kadıncağızın kocasını da ben sana gönderiyorumOnu nereye koyacağını artık sen bilirsin..!” 

Çoban devamla: “Yaaa…” demiş. “Gördünüz mü? Allahın kimi nereye koyacağını kim bilebilir?” 

*** 

Gümbür gümbür seyreden, Ramazan davullarının sesini bin kere bastıran bir gündem fırtınası içinde geliyor bu Bayram… Türkiye burası, sürekli tazelenen gündemlerin ülkesi… Bu ülkenin insanları da seviyor artık bu dinamizmi!.. 

Ordu-Siyaset bilek güreşi derken, bir de Fenerbahçe bilek güreşi gündeme bomba gibi düştü… E tabii, ülkede herkesin mutlaka bir fikir ve kanaat (!) sahibi olduğu, en önemli (yegane belki de) konu değil mi bu? Belli ki bu konu daha çok su kaldıracak ve bundan sonrası çok daha iyi yönetilemezse (ki yönetilemeyecek gibi gözüküyor!) toplumda derin kırıklıklar ve hatta husumetlere yol açacak… 

Hemen herkesin sevip saydığı, dirayetli ve kaliteli yaklaşımlarıyla güven duyulan, kolay kolay sükuneti elden bırakmayan sevgili Uğur Dündar’ı dinledim geçen sabah ki radyo programında… (her sabah işe giderken dinlediğim gibi) 

O sakin ve ombudsman tavırlı Uğur Dündar bile, konu “FB” olunca, ona çok yakışan muhteşem sakinliğini elden bırakmıştı… 

Ben de iyi bir futbol izleyicisiyim ve bir tam bir Bursalı olarak Bursaspor taraftarıyım ve Galatasaray’a da yüksek sempatim vardır… 

Yıllarca FB’li dostlarımla, maç sonraları her türlü futbol geyiğini yapar ve eksantrik skorlu maçların arkasından da, (örneğin o malum 6-0’lık şerefli mağlubiyetlerimiz gibi..!) konunun dalağını bile yardık… 

Ancak ben, bu “şike” mevzularının gündeme düşmesi ve FB Başkanı A.Yıldırım’ın tutuklanmasıyla birlikte, en yakın FB’li dostuma bile sataşmadım, şakasını bile yapmadım… Yapmam da zaten… Bu başka bir şey çünkü… Maç değil ki; arkasından mütalaasını yapalım, makarasını çevirelim… 

Ama tabii ki böyle bir sükunete, hiddetli yorumlar yapmadan Adaletin Terazisinin nasıl tarttığının sonucunu beklemeye herkesin riayet etmesi gerekir… Eğer ki FB’li dostlar; Adalet Terazisi ile ilgili derin endişelere sahipler ise, yine ona da, tepkilerini, itirazlarını nihai karar verildiğinde koymalılar bence… 

Belli ki (!) bu konunun çıpası, “manipülasyon” taktikleri ile yönetilemeyecek kadar derinde… 

TFF Başkanı M.Ali Aydınlar’a gelince… Çok kaliteli ve cebini, kalbini sunan bir FB’ li olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. 

Yine bence, FB’ nin her unsuru böyle bir şahsiyeti bu kadar kolay hacamat etmemeli… Son yıllardaki, çok başarılı uluslararası sonuçlarından hepimizin mutlu olduğu “FB Bayanlar Voleybol” Şubesinin Sponsoru ve kasası “Acıbadem” grubu değil miydi? 

Bu sponsorluk sözleşmesini FB Yönetimi geçen gün “iptal” etti. Ben M. A. Aydınlar’ ın yerinde olsam, daha A.Yıldırım’ ın tutuklanmasının hemen ardından Federasyon Başkanlığından istifa ederdim. Ve derdim ki: “İyi bir FB’ li olarak bu durumda objektif olmam ve yüreğimi dağlayacak (haklı olsa da) kararların altına imza atmış olmak istemem…”  

Hadi o zaman etmedin, ama şah’a kaldırdığın “Bayanlar Voleybol” şubesi ile ilgili sözleşmenin iptal edildiği gün istifa ederdim… Üstelik hem Federasyon Başkanlığından hem de FB üyeliğinden… 

Ya Ali Koç… Hepimiz izliyoruz. Sağduyulu, akıllıca ve çok nitelikli olarak yönetilmeye çalışılan kriz yönetimini… Nihat Özdemir’in de bu strese dayanamayıp ayrılmasıyla Ali Koç artık FB’ nin yükünü sırtlamış ve dizginleri ehliyetli olarak eline almıştır… Ve Ali Koç’ lu bu gidiş, kanımca hem FB, hem de Türk Futbolu için iyi bir gidiş olacaktır… 

FB’ li dostlara derim ki: bu sıkıntıların ardından FB’ ye bambaşka bir bahar gelecek ve artık “Devlet Müteahhidi” Başkanlar devri kapanarak, Avrupa’da da sözü dinlenen, ağırlığı hissedilen “Başkanlar” dönemi gelecektir… 

Ve dostlar; hep birlikte yine “makara” yapmaya kaldığımız yerden devam edeceğiz. Tabii yine eskiden olduğu gibi maç sonuçlarıyla… 

*** 

Çoban, Allah’tan “ricacı” olurken; rahmetlinin ayyaşın biri olduğunu, evine, ailesine, çevresine bir gram faydası olmayan bir adam olduğunu bilmiyor muydu sanki? 

Mustafa IŞIKSOY 

 
Toplam blog
: 14
: 1494
Kayıt tarihi
: 22.05.10
 
 

STK' larda, toplumsal konularda çaba içinde olmayı bir yurttaş sorumluluğu olarak görürüm. "Söyle..