Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '13

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Çocuğa şiddet ve istismar...

Çocuğa şiddet ve istismar...
 

Çocuk İstismarı…

12/04/2013

Hocam, Prof.Dr.Turgut Akıntürk “Sağlığımızı kaybetmeyince sağlığın, hukukla ilgili bir konu olmayınca da hukukun değerinin ne olduğunu bilemeyiz ”derdi. Alanına hâkim bir avukat olarak sizce iyi bir avukat nasıl olunur?

Avukat Ümit Kara İle röportaj...

Avukat, öncelikle iyi bir dinleyicidir; sabırlıdır. Hukuki hikâyenizin tamamını dinledikten, tüm verileri gördükten sonra fikir beyan eder. Klişe cevaplar vermekten kaçınır. Bana göre iyi avukat hukuk alanında her şeyi bilen kişi değil; her konuda başlangıç derecesindefikri olan danışmandır.

Çocuklarımız bizim geleceğimiz, dolayısıyla onların ruhen, bedenen sağlıklı bireyler olmaları aile ve toplum için çok değerli. “Çocuk haklarına dair sözleşme” nin kabulü ile birlikte uygulamada birçok değişiklik yapıldı. Bu konu ile ilgili olarak neler söylemek istersiniz?

Çocuk, evrensel hukukta onun üzerinde mutlak velayet sahibi olduğunu düşündüğümüz ailesine karşı dahi korunması gereken, tüm insanlığın ortak bir değeri olarak kabul görmektedir. Bu sebeple çocuğa ilişkin bir hukuki kural geliştirilirken çocuğa dair alanın disiplinler arası olmasına dikkate alınarak ve “çocuğun farazi yüksek yararı” gözetilerek düzenlemeler yapılmaktadır. Maalesef hala oyun çağındaki çocuğun yaşamını yön verecek konularda “ailenin doğrusu” mutlak doğru olarak kabul ediliyor. Bu çok yanlış…

“Çocuk istismarı” nerelerde görülebiliyor?

İstatistiklere yansıyan rakamlara bakıldığında çocuk istismarı en az aile içinde görülüyor. Ancak bu veri yanıltıcıdır. Zira aile içinde gelişen çocuk istismarı vakıaları bildirilmediğinden kayıt dışı kalıyor. Resmi olmayan rakamlarla birlikte değerlendirildiğinde istismar en çok aile, çocuğun emanet edildiği eğitim kurumlarında (ya da evde bakıcı ile birlikteyken) ve son olarak çocuğun güvenlik güçleri ile karşı karşıya kaldığı mekânlarda olduğu görülüyor.

Yıllardan beri çocuğu okula gönderirken “eti senin kemiği benim” zihniyetiyle; aile içinde de kabul görmeyen davranışlar karşısında “kızını dövmeyen dizini döver” gibi köhnemiş yaklaşımla çocuk tedip etmek Ülkemiz taraf olduğu Sözleşme karşısında hala geçerli mi?

Ebeveyn, çocuklarını eğitim kurumlarına emanet ederken “eti senin kemiği benim” anlayışını benimserse çocukla eğitim kurumları arasındaki ilişki duyarsızlaşır. Oysa biliyoruz ki çocuğun eğitime başlasa da serbest zamanları ile eğitim kurumları birbirinden kesin bir çizgiyle ayrılamaz. Çocuğun aile içinde geçirdiği zamanla eğitim kurumunda geçirdiği zaman dilimi geçirgendir. Aile çocuğun ev dışındaki gelişimini aynı hassasiyetle kollamazsa yıllar sonra karşısında bambaşka bir yetişkin bulabilir. Bir de şu “kızını dövemeyen, dizini döver”klişesi var... Yıllardır aileler bu anlayışla çocuk yetiştirmeye çalıştı. Aile içinde dahi olsa velayet hakkına dayanılarak çocuğa karşı gönülsüz müdahalelerde bulunma eğilimi artık hukuk tarafından da en şiddetli biçimde kınanmaktadır. Bunun yerine ne koyacağız peki? Bunun da cevabı var, artık tedip/terbiye amacıyla cezalandırılmanın çocuğun bedensel ve ruhsal bütünlüğe dokunma dışındaki her türlü yöntemle yapılması özendirilmektedir.

“Biraz da dursun diye eline vurdum” diye başlayınca nasıl devam ediyor?

Ebeveynin terbiye maksadıyla hafifçe diye başlayan cezalandırma ve yaptırım anlayışı ileriki zamanlarda çocuğa gayri insanimuameleye kadar varan tavır ve davranışlara kadar uzanabilir. Bunun azı çoğu olmaz.

Çocuğa, “dışarıya çıkarsan üç günlük oda cezası, evden çıkmama cezası veririm; şunu yaparım, bunu yaparım” gibi tehdit içeren sözlerle iletişim kurmanın çocuk üzerindeki etkisi de olumsuz anlamda büyük oluyor. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Çocuğa özellikle sokağa çıkabileceği yaşa gelince onu yapay ve doğal tehditlere karşı korkutmamak gerekiyor. Çocuğun özgürlüğünü kısıtlamak, onu korkutmakla başlıyor. Çocuk yaygın deyimle salon çocuğu olarak büyüyor. Sokağın, dış dünyanın tehlikelerle olduğunu, kendisinin bu tehlikeler karşısında aciz olduğunu düşünerek büyüyor. Böyle bir terbiye şekli çocuğa yetişkinliğinde olumsuz iz bırakır. Oysa çocuğun arkadaşlarıyla dışarda geçirdiği serbest zamanı bu yönüyle denetimsiz bırakmak örneğin geç saatte gelen çocuğa bu alışkanlığını tamamen ortadan kaldıracak yaptırımlar uygulamak çocuğun gerçek hayatta yetişkin olduktan sonra da hayatın tehlike ve serüvenine karşı daha cesur davranış geliştirmesini sağlıyor… Hukuk, maalesef bu alanda düzenlemeler içermiyor. Çerçeve içinde kalmak kaydıyla çocuğun özgürlüğü ve tercih hakkıyla ilgili bütün ilkeleri belirleme yetkisini ebeveynlere bırakıyor.

Çocuk aile içi şiddeti söylemekten korkuyor/korkutuluyorsa bunu başka yollardan nasıl anlarız?

Çocuğa uygulanan aile içi şiddet çocuğun iletişim kurduğu aile dışındaki bireylerce ifade edilirse öğrenilebiliyor. Çocuğun akranlarından ya da öğretmenlerinden öğrendiğimiz fiziki ve psikolojik şiddet vakıalarının sayısı azımsanmayacak kadar fazladır.

Çocuk esirgeme kurumlarında şiddet ile ilgili neler söylersiniz?

Bu tür kurumlardaki istismar vakaları hiçbir zaman tam olarak denetim altına alınamamıştır. Maalesef bu noktada fiziki şiddet sadece kurumda kalan diğer çocuklardan değil bizatihi kurum çalışanlarından da kaynaklanan şiddet vakıaları kaydedilmektedir.

Çocuğa yüksek sesle bağırmak, ekonomik yönden mağdur etmek şiddet midir?

Yaygın anlayışla çocuğu şiddet uygulamamayı onu “dövmemek” olarak görüyoruz. Oysa uygun bulmadığımız davranışları kınarken çocuğa sürekli yüksek sesle hitap etmek, onu asgari ekonomik gereksinimlerinde kısıtlamaya gitmekle tehdit etmek psikolojik ve ekonomik şiddettir. Bunu görmek gerekir.

Polis ya da hukuki jargonuyla kolluk;19 yaşına girmemiş birinin ifadesini alırsa ne olur? Haklarını hatırlatmasa o suç araştırmasının akıbeti ne olur?

Ülkemizde artık oturmuş olan çocuk suçluluğuyla mücadele, iki yönlü olarak yürütülmektedir. Zira bir çocuğun ceza alması bir yana isnat altında olması, suç soruşturmasına konu olması dahi kanun koyucu tarafından başlı başına tehlikeli bulunmaktadır. Dahası henüz suç araştırması safhasında çocuğu bu sıra dışı süreçte korumak için olağanüstü tedbirler alınmıştır. Bana göre suçluluğu konusunda ciddi deliller bulunan, suçu işlediği kuvvetle muhtemel olan çocuk bakımından ıslah süreci, henüz masumiyet karinesinin geçerli olduğu soruşturması sürecinde başlar. Kolluk, Çocuk Koruma Kanununa göre isnat altında bulunan çocuğun ifadesini alamaz. Alırsa bu ifadeyok hükmündedir. Yani ifade hiç alınmamış kabul edilir.

Çocuğa karşı işkence, kötü muamele aynı şey değil. Bu ayrımı biraz açar mısınız?

İşkence yasaların kendisine özel anlamlar yüklediği bir kavramdır. Mağdura uygulanan şiddetin dışında suçu söyletme, yıldırma, korkutma gibi ulaşılmak istenen bir başkaca amaç uğruna sistemli olarak uygulanan fiziksel şiddet işkencedir. Ferdi olarak gerçekleştirilen etkili eylem ise kötü muamele ifade edebiliriz.

Çocuğa yapılan işkence etkili şekilde takip edilip cezalandırılıyor mu?

Maalesef çocuğa karşı işlenen gayri insani muamele vakalarının tespiti ve takibi konusunda resmi makamların istekli olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle kolluğun suça sürüklenen çocuklar hakkında yürüttüğü cezai takibatta uyguladığı kötü muamele adli tıp hekimlerince rapor edilmemektedir. Bulguların rapor edilmesi bir yana kolluk çoğu kez sağlık muayenesi sırasında muayeneye işitme mesafesinden daha yakından durmakta hatta muayene odasına girmektedir. Adli tıp hekimi de işkenceye göz yumacak şekilde yanlı davranmaktadır.

Türkiye’de biyokimliği ortaya koyan veri bankalarına kolay ulaşılıyor mu?

Suçta önleme ve infaz konularında neler söylersiniz?

Bu konuda Avrupa Birliği müzakereleri süreciyle hızlanan verileri korunmasına dair kanun tasarı taslağı çalışması vardı. Geçen yıllarda yasalaşamadan kadük oldu. Görüldüğü üzere bu konuda genel bir kod yok. Ancak gerek ceza usul yasalarında gerekse diğer yasalara serpiştirilmiş münferit hükümlerle bu işi yürütmeye çalışıyoruz. Örneğin; veri sicili ve veri kütükleri, tasnife elverişli biyolojik materyallerin toplanması gibi kavramlar henüz yasalarımızda yerini almadı.

Sizi bulmuşken popüler bir konudan telefon dinleme ile ilgili bir çok spekülasyon var neler söylersiniz? Dinleme yapabilmek için hukuken neler gerekir?

Şimdilerde çok popüler bir deyim var. “Delilden sanığa gitmek” diye. Çocuk- yetişkin demeden hepimiz iletişim teknolojisinin nimetlerinden faydalanıyoruz. Herkesi en az bir iki telefonu var, internet iletişimi neredeyse gıda kadar temel ihtiyaç haline geldi. Özellikle ceza hukukçuları bu ilkeyi çok önem verir. Sanırım deyimin halka mal olmasının temelinde hocaların bu duyarlılığı yatıyor. Ama maalesef“delilden sanığa gitmek” derken uygulayıcılar bunu “sanığa kestirmeden gitmek” olarak anladı ve uyguladı. Oysa kanun koyucu altını çize çize son çare olarak iletişim tespiti yoluna gidilmesi gerektiğini söylüyor. Daha da vahimi şimdilerde “suçluluğu ispat etmek uğruna delil yaratmak” moda oldu. Yasa açık, dinleme yapabilmek için basit şüphe yetmez derecesi ne olursa olsun nitelikle şüphenin var olması gerekir.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Çocuğa her temas iz bırakır. Ancak iz yalnızca fiziksel anlamda karşımıza çıkmaz. Ebeveynin çocukla ortaklaştığı bütün süreçlerde; duygusal, pisişik ve sosyal alanda olumsuz olarak karşımıza çıkar.

Sık sık vurguladığım üzere hiçbir çocuk olgunlaşabilmek için kendini ifade edebildiği sıcak bir aileye mensup olmaktan daha iyi bir imkâna sahip değildir.

e-mail:belginturan@gmail.com
 

 
Toplam blog
: 439
: 512
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Lisansını Anadolu Üniversitesi/ İşletme Bölümü ve Anadolu Üniversitesi/ Sosyoloji Bölümlerinde “O..