Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '08

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Çocuğu veren rızkını da verir mi?

Çocuğu veren rızkını da verir mi?
 

Resmi ben çekemedim, mazeretim yazı içerisinde...


Kızgın güneş altında, kuru sıcak bir rüzgar esiyor. Uçsuz bucaksız alev sarısı bir dünyanın içerisinde serinleme ümidiyle gölge bir yerler arıyoruz.

Ama ne mümkün...

Sağlı sollu dizilmiş dükkanların çadırları bile ancak kendi tezgahlarını gölgeleyecek kadar geniş. Altına sığamıyoruz.

Alnımıza siper ettiğimiz elimizin gölgesinden karşıya baktığımızda ufka doğru bir yeşillik gözümüze çarpıyor. Orda diyoruz, işte serinlik orda, oraya kadar dişimizi sıkmalıyız.

Hedefimizi belirliyoruz, biraz daha hızlı adımlar atmaya çalışıyoruz. Sokaklar kalabalık, karşıdan bir insan seli üzerimize doğru geliyor. Biz de bir sel gibiyiz, üzerimize gelen sele doğru biz de akıyoruz.

Yanımızda, hemen dibimizde birbirine temas etmemek için inanılmaz manevralar yapan arabalar geçiyor. Adım adım ilerleyen bir trafik içerisinde dur kalklarla, motor ve korna sesleri içerisinde durmakla hareket etmek arasında bocalayan araçlar bize eşlik ediyor.

Korna seslerinden kurtulma ümidiyle, belki biraz daha serinleriz düşüncesine kapılıp, insan selinden kopup, solumuzda uzanan sokağa kendimizi zor atıyoruz.

Sokağa girişimizle birlikte gittikçe daralan bir tünele girdiğimiz hissine kapılıyoruz. İki yanımızda taş evler uzanmaya başlıyor. Güneşin yakıcılığından kurtuluyoruz ama çok geçmeden bunaltıcı bir sıcaklığın bizi sarmaladığını anlıyoruz. Tünelde hava akımının çok az olduğunun farkına varıyoruz.

"Hedef çok uzak değildir" ümidiyle sabırla ilerliyoruz. Bir taraftan da kaybolmamak için döndüğümüz köşeleri sayarak yürüyoruz.

Attığımız her adımla korna ve motor seslerinin kaybolduğunu bunların yerini çocuk seslerinin aldığını görüyoruz.

Oradan oraya koşturan çocuklar, salya sümük ağlayan bebekler, yalın ayak oynayan afacanlar bir anda etrafımızı sarıyor ve meraklı gözlerle bize bakmaya başlıyor.

Herbirinin gözünde ayrı bir ışıltı olduğunu farkediyoruz.

Dudakları oynuyor, çıkardıkları seslerin birer kelime olduğunu anlamamız için epeyce zaman geçmesi gerekiyor.

Elimde tuttuğum makineden bahsettiklerini ve fotograflarını çekmemi istediklerini anlıyorum.

"Tabiki" deyip, makinemi doğrultuyorum.

Tam bu sırada birkaç metre öteden, parlak, allı pullu, yerli basma elbiseleriyle bir kadının sesi ile irkiliyorum.

O yöne doğru bakıyoruz ve kadının çocuklarını yanına çağırdığını anlıyoruz.

Yerel giysinin ışıltısından gözümüzü alıp da kadına dikkat kesilince, hamile bir kadın olduğunu anlıyoruz.

Kucağında tuttuğu muhtemelen yaşına yeni basmış bebeği ve eteğine yapışmış 2-3 yaşlarındaki küçük kızı ile diğer çocuklarını yanına çağırıyor kadın.

Sokakta oynayan diğer çocuklarını çağırıyor. Diğer 4 çocuğunu daha yani.

Farklı yaşlarda, ama hepsi de çocukluk çağında 5 çocuk ve bir tane de karnında, o da yolcu, bu sokakların yolcusu...

Her hallerinden dar gelirli oldukları anlaşılan bu aileyi şaşkınlıkla izliyoruz. Anneyi kızdırma ihtimalini göz önünde bulundurduğumdan dolayı çocuğun fotoğraf isteğini yerine getiremeden sokaktan uzaklaşıyoruz.

Hedefimiz uzaktan göz kırpıyor bize, ilerliyoruz.

Aklımızda az önceki yokluk içersinde var olmaya çalışan aile, havasız ve dar bir sokak, önümüzde bir hedef...

Bulunduğumuz mekanın ismini bu yazımda vermek istemiyorum. Mekan ve hedeften sonraki yazımda bahsedeceğim.

Sağlıcakla kalın...
 
Toplam blog
: 117
: 1067
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

1980 yılında Mersin'de doğdum, bütün eğitim öğrenimimi Mersin'de tamamladım. Yetmedi, işimi de Mersi..