Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '13

 
Kategori
Eğitim
 

Çocuğum beni hiç dinlemiyor!

Anlayamıyorum bu çocuğu, nesi var bilmiyorum, beni hiç dinlemiyor!  Evet, çocuğunuz sizi dinlemediği için onu anlamıyorsunuz. İyi de, çocuğunuzu anlayabilmek için sizin onu dinlemeniz gerekmiyor mu? Bu sefer de ebeveyn-çocuk ilişkilerinde kemikleşmiş bir soruna değinmek istiyorum. Yalnış dinleme, veya hiç dinlememe.

 

Özellikle bir dönem çocukların bazılarında çok hızlı konuşma eğilimi başladığını farkederiz. Ben bu dönemde kızımı, “konuşurken nefes al, söylediklerinden hiç bir şey anlamıyorum, motor gibi konuşuyorsun” diye  sıklıkla uyardığımı hatırlıyorum. Sizce neden o kadar hızlı konuşuyorlar. Çünkü anlatacak çok şeyleri var. Bu dönemde (genellikle bluğ çağına geçişte) o kadar çok şeyi konuşma ve paylaşma ihtiyacı duyarlar ki... Fakat maalesef bir süre sonra sizin yanınızda konuşmayı bırakıp dış dünyaya dikkatlerini verirler. Sizinle konuşacakları şeyleri artık arkadaşları ile paylaşmayı tercih ederler. Uzun uzun telefon konuşmaları ve mesajlaşmalar başlar. Sizinle gün içerisinde konuştuğu cümleler sayılacak kadar azalmış iken başka arkadaşları ile saatlerce konuşacak ne buluyor bu çocuk diye merak edersiniz.  Onları yargılamadan, suçlamadan, sorgulamadan ve başkaları ile kıyaslamadan dinleyecek birini bulmuşlardır büyük ihtimalle.

 

Bizimle iletişim kurmaları için ne yapmalıyız? Öncelikle büyük bir sabırla dinlememiz gerekir. İyi de biz onu dinliyoruz zaten dediğinizi duyar gibiyim. Dinlemenin de çeşitleri vardır. Bizler genel olarak iletişimde birinci seviye dinlemeyi kullanırız. Birinci seviye dinlemede karşımızdaki kişinin anlattıklarını dinlerken kendi filtremizden geçiririz, bizim de o konu ile söyleyecek şeylerimiz vardır ve konuşma sıramızı bekleriz. Neler söyleyeceğimizi tasarlarken bazen konudan kopar gideriz. Bu durumda karşıdaki kişinin söylediklerinden sadece birkaç cümle aklımızda kalır. Sıra bize geldiğinde de o konu ile ilgili kendi fikir ve gündemimizi dile getiriririz. Yani sadece kendi algılarımızla dinleriz. Oysaki ikinci seviye dinlemede kendi yargı ve düşüncelerimizden sıyrılarak sadece ama sadece karşımızdaki kişinin gündemine, deneyimine ve hislerine odaklanırız. Bu konu ile ilgili kendi düşüncelerimiz ve yargılarımız elbette vardır, fakat ikinci seviye dinlemede bunları kenara bırakarak sadece onun nasıl hissettiğine odaklanırız.  Yargıları ve iç sesleri susturarak karşıdaki kişinin gözlerinden hayata bakmaktır bu. İletişimde o kadar büyük etkisi vardır ki, inanamazsınız. Sanki sihirli bir değnek gibidir.  Bazen karşımızdaki insan bir sorununu anlattığında muhakkak çözüm önerimizi veya akıl vermemizi beklediğini sanarız. Aslında çoğu insan, hatta küçük çocuklar bile akıl istemezler. Tek istedikleri onun nasıl hissettiğini anlamamızdır. 

 

Çocuklara gelince onlara yapacağımız, sözlerini bölmeden anlamaya çalışarak dinlemektir. Sadece anlayıp anlamadığımızı kontrol etmek için özetlemeler yapabilir ve gerçekten söyledikleri şeyi kastedip etmediklerini kontrol için yansıtma tekniğini kullanabiliriz. Aşağıda bu tekniklere ebeveyn-çocuk diyaloglarından örnekler vermek istiyorum.

 

Ç-Çok aptalım. Matematiği hiç öğrenemeyeceğim.

E-Yeteri kadar akıllı olmadığını düşünüyorsun ve öğrenemeyeceğini sanıyorsun.

Ç-Evet.

 

Ç-Hayaletlerle dolu karanlık odada yatmak istemiyorum.

E-Yatak odasında hayaletler olduğunu düşünüyorsun, buda seni korkutuyor.

Ç-Evet.

 

Ç-İnsanlar ölünce nereye giderler.

E-İnsanların ölünce nereye gittiklerini merak ediyorsun.

Ç- Evet, onları birdaha göremeyiz değilmi?

 

Ç- Arkadaşımın doğum günü partisine gitmek istemiyorum.

E-Aranızda bir sorun var.

Ç- Evet, çok ikiyüzlü.

E-İkiyüzlü olduğu için ondan hoşlanmıyorsun.

Ç- Evet.

 

Ç-Babam beni hiç sevmiyor.

E- Babanın seni sevmediğini düşünüyorsun.

Ç- Evet, hep eve geç geliyor hiç göremiyorum.

E- Onu göremediğin için seni sevmediğini düşünüyorsun.

Ç- Evet, aslında çok zor ve yorucu bir işi olduğunu biliyorum ama benimle de vakit geçirmesini istiyorum.

 

Ç-Öğretmenimden nefret ediyorum.

E-Öğretmeninle ilgili bir sorun var.

Ç- Evet, beni suçsuz yere cezalandırdı.

E-Haksızlığa uğradığını düşünüyorsun.

Ç- Evet, bana açıklama fırsatı bile vermedi.

E-Seni dinlemedi.

Ç- Evet hiç kimseyi dinlemiyor zaten. Sadece bir kaç öğrenciyle ilgileniyor.

E-Öğretmeninin adaletsiz olduğunu düşünüyorsun

Ç- Evet, aslında her zaman değil. Bazen iyi oluyor.

 

Ç- Bu evden nefret ediyorum.

E-Evimizle ilgili seni rahatsız eden bir şey var.

Ç-Evet, odam çok küçük.

E-Odanın yeterince büyük olmadığını düşünüyorsun.

Ç- Evet, arkadaşlarımın çok büyük odaları var.

E-Arkadaşlarının odası kadar büyük bir odan olmasını istiyorsun.

Ç- Aslında bunun şimdilik mümkün olmadığını biliyorum ama en azından odamı   biraz güzelleştirebilirmiyiz?

 

Ç- Arkadaşım Ali çok kötü bir çocuk.

E-Ali den hoşlanmıyorsun.

Ç- Evet, devamlı arkamdan iş çeviriyor.

E-Arkandan iş çevirdiğini düşünüyorsun. Bunu nasıl yapıyor?

Ç- Çocuklara benim yalancı olduğumu söylemiş.

E-İftiraya uğradığını düşünüyorsun.

Ç- Evet.

E-Bu da sana kötü hissettiriyor.

Ç- Evet.

 

Ç- Neden hep beni cezalandırıyorsunuz, kardeşim daha yaramaz.

E-Sana adaletsizlik ettiğimizi düşünüyorsun

Ç- Evet, onu daha çok seviyorsunuz

E-Onu sevdiğimizi ve seni sevmediğimizi düşünüyorsun.

Ç- Evet, aslında beni sevdiğinizi biliyorum ama küçük diye hep onu savunuyorsunuz.

E- Küçük olduğu için ona ayrıcalık yaptığımızı mı düşünüyorsun.

 

 

Yukarıdaki diyaloglar sadece bir sorun ile gelen çocuk ile ebeveyn arasındaki diyaloğun başlangıç cümleleri. Dikkat ederseniz başlangıçta ebeveyn kendi fikrini değil sadece çocuğun demek istediklerini dillendiriyor. Çocuklar genellikle duygularını nasıl  ifade edeceklerini bilemedikleri için abartılı kelimeler kullanabilirler. Mesela; “Öğretmenimden nefret ediyorum, senden nefret ediyorum, artık okula gitmek istemiyorum” gibi...  Bu aslında gerçek duygu değildir, dikkatinizi çekerek konuyu deşip asıl sorunu ona söyletmeniz için bir taktiktir. Birdenbire konuya giremezler. Fakat biz bu ilk cümleyle provoke olur ve hemen tepkiyle söze başlarız. Mesela yukarıda “bu evden nefret ediyorum” diyen çocuğu direk olarak yargılamaya ve ne kadar nankör bir çocuk olduğunu söylemeye kalktığımızda söylemek istediği asıl soruna değinemeden diyalog kavga ile biter. Ve bir daha bu konuda sizinle konuşmamayı tercih eder. İyi de bu karşılıklı papağan gibi tekrarlama olayı nereye kadar sürecek diye sorabilirsiniz. Bu bazen 4-5 cümleye kadar sürebilir ve sonra çocuğun gerçekten size açılmak istediği şeyi bulur ve onun üzerinde konuşursunuz. Bu seviyeye kadar sabrederseniz, en azından 3-4 geri yansıtma yaparsanız (bazen o kadar da sürmeyebilir) çocuğun bilinçaltı güvenini kazanmış olursunuz. Daha sonra size kendiliğinden akıl danışabilir, ya da cevapları ve çözümü zaten biliyordur, sadece sizinle paylaşıp rahatlamak istemiştir.

 

Bu bizim alıştığımızdan biraz daha farklı bir iletişim stili, fakat uygulamaya başladığınızda göreceksiniz, aslında onun sorununa çözüm getirmeniz bile gerekmeyecek, bu şekilde yansıtarak konuşulduğunda kendi çözümlerini kendi bulacak ve siz de her sorunu halletmeniz gerektiği düşüncesinden kurtulacaksınız.  Rahat edeceksiniz.

 

Çocuğunuzla bilinçaltı güven ilişkisini kurduktan sonra tekrarlamaları bırakıp konuyu derinleştirmek için açık uçlu sorulardan yararlanabilirsiniz. Örneğin:”Bu konuda konuşmak istermisin? Bu konudaki duyguların neler? Bu konuda ne düşünüyorsun? Bu konuyu nasıl halledebilirsin? Benden bir öneri veya yardım istermisin?” Çocuğunuz sizden yardım veya öneri istediğinde etkin dinlemeyi bırakıp akıl verebilirsiniz. Bunu çoğumuz diyaloğun başlarında yapmaya çalışıyoruz, bu da iletişim kazalarına yol açıyor.  Çocuğunuzla her zaman açık ve sağlıklı iletişim kurmanız dileğiyle ...

Buket Özen

 
Toplam blog
: 20
: 1259
Kayıt tarihi
: 03.02.11
 
 

Profesyonel Koç ve NLP Eğitmeni Marmara Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünden mezun ..