Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Çocuk, Pratik Zeka ve Dostoyevski

Çocuk, Pratik Zeka ve Dostoyevski
 

Öner Samanlı, İnsan Mühendisi yapıtında, dostluğu tanımlıyor.(Gazeteler)


Önceki kuşak ebeveynlerin çoğunluğu, çocuğun hareketlerindeki dinamizmi, kendilerince yaramaz davranışlar olarak algılar ve bu yaramazlıkların önüne geçebilmek için de akla gelmeyecek ceza yöntemlerini bu kelimenin içerisine sığıştırırlardı.

Günümüz gelişen eğitim ve öğretim yöntemleri, sosyal olgular, psikolojinin insan gelişimindeki aktif rolü, radyolar, televizyonlar ve diğer medya araçları ile gündeme taşınan eğitici ve geliştirici program ve yayınlar, polis ve jandarma gibi kolluk güçlerinin düşünce ve yönetsel sistemlerinde meydana gelen gelişim ve değişimler, aile ve bireylerin üst eğitimleri, devletin koruması altına aldığı çocuklar üzerindeki bakış algılamalarının çağa ayak uydurur pozisyonlara yaklaşması gibi sosyal unsurların devinimi ile ceza yöntemleri hızla eğitici kazanım yöntemlerine geçiş yapmıştır.

1980 li yıllarda dostluk hakkındaki sohbetimiz sırasında, bir lise öğrencisinin, “Hocam Dostoyevski hakkındaki düşünceleriniz nedir ?” demesi karşısında afallamıştım.

Bu sorunun neden sorulmuş olduğunu o an pratik bir zeka ile çözmem olası değildi.

Hatta, öğrencilerin çoklukla yaptığı gibi, konuyu dağıtmak için yapılmış bir oyundan bölüm olarak algılasam da, “o hususu da gelecek dersimizde açıklamama izin veriniz”, diyerek önceki konuşma akışımıza devam etmiştim.

Sonrasında, gece bu soru kafama takıldı.

Zaman zaman öğrenciler öğretmenlerini sınarlar, bir problemin çözümüne hazırlanıp, öğretmenin bu problemi çözme hızını görebilmek, başarılı veya başarısız olarak algılamak üzere yöntem geliştirebilirliğinden hareketle, internet denilen olanak da olmadığından, ansiklopedilerimi karıştırmaya ve Dostoyevski hakkındaki bilgileri taramaya başladım.

DOSTOYEVSKİ’DEN DOSTLUK YOLUNA

Ansiklopedik bilgiler şöyle sıralanmaktaydı;

“Dostoyevski; 1821-1881 yılları arasında yaşamış Rus roman ve öykü yazarıydı.

Babası, Yoksullar Hastanesi’nde çalışan bir ordu cerrahı, annesi ise, zengin bir tüccarın kızıydı.

Tüm öğrenim sürecini özel okullarda ve imtiyazlı olarak sürdürmüştü.

15 yaşında annesini kaybetmişti. Babası sert mizaçlıydı ve askeri okulda mühendislik eğitimi alması için zorladıysa da, Dostoyevski okulu bitirir bitirmez askerlikten ayrıldı.

Şiddet ve melodram türünde kitaplar okuyor, kısa zamanda ünlü bir yazar olmak istiyor ve idealistçe dostluklar kurma yolunda hayaller kuruyordu.

“İnsancıklar” adlı kitabıyla gelecekte iyi bir yazar olarak tanınabileceğinin mesajını veriyordu. Bu yapıtı, Rusya’da yayınlanan ilk toplumsal yapıt olarak Rus edebiyat tarihine geçecek bir çizgide idi.

Romanının içeriği; öksüz bir kıza duyduğu aşkı, içli ve babaca bir sevecenlik ruhu içerisine gizlemeyi başaran, yaşlı ve yorgun bir katibin saygınlık kurmak için kızın çevresinde yürüttüğü umutsuz mücadeleyi anlatıyordu.

….

Romanlarında genellikle, içsel ve psikolojik irdelemeler hakim olmuştur.

“Hozeyka, Ev Sahibesi, Byeli Noçi, Beyaz Geceler, Bir Yufka Yürekli” önemli yapıtları arasında yer alır.

Çarlık Rusya’sına karşı direnişler içerisinde yer alması ile idama mahkum oldu ve cezası Sibirya bölgesinde dört yıllık ağır hapse ve er rütbesiyle askerlik hizmetine çevrildi.

Bu cezalanma sürecinde, ağır koşullar altında ceza çeken insanları, “olağanüstü insanlar” olarak görmeye ve onların acıların paylaşmaya yöneldi.

Tutsak olduğu süreçte yalnızca, “Yeni Ahit” okumasına izin verilmekteydi.

Buradan, İsa’nın çile çekerek insanları kurtarma yolundaki mücadele ruhunu kendisine hedef olarak aldı. Hapis hayatı onun yazma malzemelerini çoğaltıyordu.

Hapis cezasının ardından, askerlik hizmeti yaptığı sırada, çocuklu dul bir kadınla evlendi ama bu evlilik mutlu ve uzun sürmedi, evlilik sonrasında da çok sıkıntılı günler yaşamak zorunda kaldı, ancak doğru ve ilkeli hizmetleri Rus Çarlığı tarafından ödüllendirilerek, yeniden subaylığa terfi etti.

Amcamın Rüyası, adlı komik bir öykü yazdı. “Ölüler Evinin Hatıraları, Ölü Bir Evden Hatıralar, Ezilenler, Batı Batı Dedikleri” gibi kendince sıradan eserler olarak adlandırdığı birçok yayınından sonra, meşhur “Suç ve Ceza, Budala, Karamazof Kardeşler” gibi Dünya edebiyatında ses getiren meşhur kitaplarını yayınladı.

Suç ve Ceza romanında; “iyilik ve kötülük arasında bocalayan işsiz bir gencin yaşamını anlatmaya çalışıyordu. Bu genç yaşamasını istemediği hasta, yoksul ve sevmediği kişileri, birer birer öldürüyor, yalnız ve birlikte yaşadığı annesi tarafından da bunalımlarından bu yolda kurtulacağına dair telkinler alıyordu. Mutluluğu ancak bu yolda yakalayacaklarına inanıyordu.”

Dostoyevski; 19 YY. damgasını vuran, ailesel yapıdaki çarpıklıkları, kişisel bunalımları, gençlerin aile baskıları içerisindeki nefret, kin, acımasız günah ve tutkularını dile getiren, Dünya ve Rus edebiyatında adından çokça söz ettiren bir yazardır.

1980 li yıllarda dostluk hakkındaki sohbetimiz sırasında, bir lise öğrencisinin,

Hocam Dostoyevski hakkındaki düşünceleriniz nedir ?” demesi karşısında afallamıştım.

Ancak gecenin ilerleyen saatlerinde, dostluk hakkındaki söyleşimize, Dostoyevski ‘yi katan bu öğrencimin, dersi bölmek değil, dersin edebi içeriğine boyut kazandırmak istediğini kavramıştım.

Gelecek dersimizde de, söz verdiğim üzere, Dostoyevski ile ilgili açıklamaları yaparken, öğrencimin de vermek istediği mesajların, (bu yazımızdaki koyu puntolarla yazılı olanlar) konuşmalarımın içerisinde bulunduğunu, ve dikkatle dinleyenlerin yanıtı bulacaklarını söyledim.

Öğrencim mi, hala görüşüyoruz. Anadolu’da bir lise’de başarılı bir öğretmen olarak yaşamını sürdürüyor.

Ogün, , Dostoyevski ile ilgili açıklamalarım sonrasında da aşağıdaki öyküyü anlatarak dersi tamamladım.

SAĞIR VE DİLSİZ BİR ÇOCUĞUN ANLATMAK İSTEDİKLERİ

Genç bir yöneticiydi. Firması onu ödüllendirmiş ve kendisine lüks son model bir otomobili armağan etmişti. Hızlı bir şekilde bir mahalleden geçerken aracının arka tarafına çarpan sesin şiddetiyle yavaşladı ve durdu.

Çevresinde kimsecikler yoktu. Aracından indi ve büyücek bir taşın otomobilin sağ arka stop lambasını kırdığını gördü.

Tam karşısında park etmiş iki aracın arasında gözleri yaşlı ağlamaklı bir çocuğu gördü ve hiddetle üzerine yürüdü.

-Utanmıyor musun, bak otomobilimin stop lambasını kırdın diyerek. çocuğa kızgınlığıyla, hızlı da bir tokat atmıştı.

Çocuğun ağlaması daha da şiddetlendi ve eliyle yan tarafta devrilmiş tekerlekli sandalyeyi göstererek, yine el ve yüz hareketleriyle, kardeşini yolun karşı tarafına geçirmek istediğini ama kimsenin yardım etmediğinden, tekerlekli aracını kaldırımdan indirirken dengesini kaybedip devirdiğini ve kardeşini yerden kaldırarak, tekerlekli sandalyeye koyamadığını, kendisinin de (sağır ve dilsiz) konuşamadığını, bu nedenle taş atarak yardım edilmesini sağlamak ve araçların da, durmasını istediğini anlatmaya çalışıyordu.

Bu genç yönetici acaba siz miydiniz..?

Öner SAMANLI

 
Toplam blog
: 295
: 3087
Kayıt tarihi
: 22.08.08
 
 

Prof.Dr. Öner Samanlı, yıllarını eğitim ve öğretim faaliyetlerine adamış, birçok bilimsel makalen..