Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '10

 
Kategori
Deneme
 

Çocuk parkında

Çocuk parkında
 

Şen çocuk kahkahaları altında yaşamı mutlandıran çocuk parkları...


Cıvıl cıvıl çocuk seslerinin yankılandığı parklar her zaman çeker beni. Ne zaman bir çocuk parkının yakınından geçsem şöyle durup bir kaç dakika olsun durup bakmadan gidemem. Hatta acil bir işim yoksa tereddütsüz dalarım içeri. O büyülü renkli dünya, yalnız çocukluk özlemlerimi dürtmekle kalmaz, aldığım güzel enerji ile günün kalan saatlerini mutlu ve huzurlu geçirmeme de neden olur.

Yine bir hafta sonu biraz dolaşıp hava almak için yürüyüşe çıkmıştım, güzel bir gün olacağını müjdeleyen gökyüzü alabildiğine parlak ve maviydi. Ne kadar yürüdüm farkında değilim, uzaktan gelen çocuk sesleri beni kendine doğru çekiyordu. Yanılmamıştım, işte tüm şirinliği ile bir çocuk parkının önündeydim. Salıncak, kaydırak ve tahterevallinin bulunduğu kum havuzu ve çevresi neşe içinde oradan oraya koşup sıra kapmaya çalışan çocuklarla dolu. Kum havuzunun etrafını çevreleyen banklarda oturan büyükler, bir yandan keyif içinde sohbet ediyor göz ucuyla da kendinden geçmiş sevimli afacanları kolluyordu, hiç onları yalnız bırakmaya gelmezdi tabi, eh, bunu de kendi çocukluklarından çok iyi bilirlerdi şüphesiz.

Etrafa şöyle bir baktım, biraz ileride, kum havuzunu yanlamasına gören boş bir bank gördüm ve oraya doğru yöneldim. Bankın hemen arkasında, dalları aşağılara kadar sarkmış çevreyi gölgeleyen ve etrafa mis gibi kokular yayan bir akasya ağacı vardı. Yerlere dökülmüş akasyalar desenli bir halı görüntüsünü andırıyor, güzel kokusu etrafa yayılıyordu. Yavaşça banka iliştim, daha önce görmediğim temiz ve bakımlı bir parka benziyordu. Çiçek düzenlemesi özenle yapılmış, her yerde kapaklı çöp kutuları vardı. Bir süre gözlerimi dinlendirdikten sonra bakışlarımı yine çocukların oynadığı kum havuzuna çevirdim. Kaydırakta sıra bekleyenler ve tersten tırmanarak onlara muziplik yapan yaramazlar vardı, tabi canı sıkılan anne ve babalar çaresiz peşlerinde. Salıncakta sallanan ve arkadan iten büyüklerin yardımı ile hızlandıkça yükselen, yükseldikçe de yarı korkudan yarı mutluluktan çığlık atan çocuklar. Çocukken ben de o tarifsiz zevki yaşardım, yukarı doğru yükseldiğimde bacaklarımın arasından görünen dünyanın hakimi zannederdim kendimi. Bir süre sonra, salıncaktan inme vakti geldiğinde o görkemli büyüklük duygusu mahcup bir yalnızlığa dönüşürdü.

Geçmişten bugüne güzel hatıralar eşliğinde, hayal ve düşüncelere dalmışım, böyle ne kadar zaman geçti bilmiyorum, birden karşımda duran ve bana bakmakta olan kız çocuğunu fark ettim. Sarı saçları, cam mavisi gözleri, pembe beyaz giysileri içinde pek hoş, akide şekeri gibi bir şeydi. İki eliyle sıkıca tuttuğu kafasından büyük kağıt helvayı yarılamıştı bile, küçük kırmızı dudakları ile bir ısırık daha aldı, şapırdatarak bir güzel yedikten sonra o kocaman mavi gözlerini bana dikti;

"Merhaba" dedim.

Yanıt yok.

Tekrar, "merhaba güzel şey, senin bir adın var mı" dedim.

Bir süre tereddüt geçirdikten sonra adını söylemeden o bana sordu; senin çocuğun yok mu?

Güldüm, "var " dedim.

 "Peki nerede, hangisi senin çocuğun?" diyerek eliyle salıncaklarda oynayan çocukları işaret etti.

Kısaca,  "burada değil" dedim.

"Neden burada değil, neden onu parka getirmedin?"

" O artık büyüdü, kocaman adam oldu, işi gücü var parklara gidecek vakit bulamıyor."

"Ama sen gelmişsin ya"  demez mi!

"Ne akıllı kızsın sen, ama bana hala adını söylemedin."

"Olmaz,"

"Neden?"

"Annem yabancılarla konuşma ve adını söyleme dedi."

"Ama benimle konuşuyorsun."

"Çocuğunu merak etmiştim."

Pes doğrusu!  hem akıllı hem çok zeki bu kız ya…

"Peki, güzel şey" dedim, " hem biliyor musun annen çok haklı."

Dediğim anda spor giyimli, otuz, otuz beş yaşlarında hoş bir genç kadın telaşla koşarak bize doğru geliyordu, önümüzde durdu;

"Suay, neredesin kızım, niye haber vermeden uzaklaşıyorsun,"

Küçük kız, iki elini arkada kavuşturmuş bir annesine bir bana doğru sallanıyor ama annesine yanıt vermiyordu.

Hafif, bir tebessümle genç anneyi selamladım, o da başıyla selam verdi.

"Merak etmeyin efendim, ama Suay daha önce bir türlü adını söylemedi bana."

Kadın ince bir kahkaha attı, "hay Allah size de mi söyledi. Umarım sizi rahatsız etmemiştir."

"Hiç öyle şey olur mu, çok mutlu oldum, çok keyifli sohbet ettik, Allah bağışlasın, çok güzel, şirin, şeker bir kız, üstelik oldukça akıllı ve zeki."

Kadın biraz çekingen, "Çok teşekkür ederim, şey, izninizle gitmemiz lazım, ilginiz için çok teşekkür ederim."

"Güle güle efendim, ben size teşekkür ederim, sana da güle güle Suay," dedim.

Annesinin elinden tutarak uzaklaşırken, arada dönüp ana bakarak gülümsüyordu.

Bugünün güzel bir gün olacağı belliydi, evet varoluşun hazzını ta derinlerde hissettiğim çok güzel bir gündü. Başımı kaldırıp o görkemli akasya ağacına bir kere daha baktım, kokusunu içime çektim. Yavaşça doğrularak küçük adımlarla parkın çıkış kapısına yöneldim. Birden, içgüdüsel olarak dönüp geriye baktığımda, az önce terk ettiğim bankta, çocukluğum oturmuş gülerek bana el sallıyordu

 
Toplam blog
: 220
: 2018
Kayıt tarihi
: 02.07.06
 
 

Yazmak, ufkun da ötesine taşan engin bir serüven gibi gelir bana ve gençlik yıllarımdan bu yana v..