Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Nisan '10

 
Kategori
Eğitim
 

Çocuk yetiştirmede aşırı hoşgörülü ve koruyucu tutumlar

Çocuk yetiştirmede aşırı hoşgörülü ve koruyucu tutumlar
 

Çocuğun yetiştirilmesinde sağlıklı bir kişilik kazanmasında, ailenin önemi, artık bilinen bir gerçektir. Çok belirgin olmasa bile her ailenin çocuk yetiştirme tutumu arasında farklar vardır. Bu açıdan, ailelerin çocuk yetiştirme tutumları, birçok araştırmaya konu olmuştur.

Ailelerin benimsedikleri çocuk yetiştirme tutumlarını belirleyen etkenler konusunda, kesin bir sonuca varılamamıştır. Ancak bu tutumların oluşmasında, ana-babanın kendi yetiştirilme tutumlarından etkilenmelerinin önemli rolü olduğu ileri sürülmektedir. Ayrıca, çocuk yetiştirme tutumlarının oluşmasında, ana-babanın “disiplin” konusundaki fikirlerinin de önemli rolü olduğu söylenebilir. Çoğu zaman sert, otoriter ve baskıcı bir eğitim yaklaşımı olarak düşünülüp kullanılsa da “disiplin”, aslında, genel anlamda çocuğun yetiştirilmesi aşamasında, kazandırılması gereken kurallar ve ana-babaların bu konudaki yaklaşımlarını kapsar.

Haluk Yavuzer, çocuk yetiştirme tutumlarının beş başlık altında incelemektedir: 1-Aşırı baskılı ve otoriter tutum 2-Aşırı hoşgörülü tutum-Çocuk merkezci aile 3-Dengesiz ve kararsız tutum 4-Aşırı koruyucu tutum 5-Güven verici ve hoşgörülü tutum.

Atalay Yörükoğlu ise disiplin yönünden ailelerde saptanan aşırı tutumları, sıkı, gevşek ve tutarsız tutum, olarak incelerken aşırı hoşgörülü ve aşırı koruyucu yaklaşım biçimlerini, gevşek tutum başlığı altında toplamıştır.

Bu yaklaşım şekilleri, birbirlerinden kesin hatlarla ayrılmış değillerse bile her tutumun, kendine özgü davranış kalıpları vardır. Sonuçta, bunların çocuk üzerindeki etkileri de farklı olmaktadır.

Çocuk üzerindeki kimi olumsuz etkilerden dolayı, aşırı hoşgörülü ve koruyucu çocuk yetiştirme tutumları üzerinde durmakta fayda vardır. Çünkü bazı ailelerin, çocuğun gelişimini aksatabilen bu olumsuz tutumların ikisini de benimsedikleri görülmektedir.

Çocuk, doğduktan sonra uzun süre yakın çevresinin yardımına gereksinme duyar. Bu yardım, önemli ve gereklidir. Ancak bilinçsizce yapılan yardım çocuğun gelişimini tehlikeye sokacak zararlı sonuçlar doğurabilir. Bu yüzden, çocuğa yapılan yardım, onun gelişimini aksatacak nitelikte olmamalıdır.

Aşırı hoşgörülü ve koruyucu tutumun benimsendiği ailelerde, çocuk doğumdan başlayarak, hemen her aile gibi büyük bir ilgi ve sevgiyle karşılanır. Özellikle bebeklik dönemindeki ilgi ve sevgi, çocuğun sağlıklı biçimde gelişimi açısından en büyük duygusal besi kaynağıdır. Ancak bazı ailelerde, çocuğun gelişmesiyle birlikte bu ilgi, normal sınırları aşar ve aşın hoşgörülü tutuma zemin hazırlanmış olur. Bu durum da çocuğun, hemen her alandaki gelişimini olumsuz biçimde etkileyebilmektedir. Ana-babanın bu eğilimi zamanla öyle bilinçsiz bir aşmaya gelir ki, çocuğun üzerine düşen görev ve sorumluluklar bile ana-babalar tarafından üstlenilir.

Burada altı çizilmesi gereken bir nokta da çocuk sevgisi ile aşırı koruyuculuğun karıştırılmamasıdır. Sevgi, her çocuğun doğal gereksinimlerindendir. Aşırı koruma ise çocuğun gelişimini aksatabilecek düzeyde bağımlılık içinde yetiştirilmesidir.

Bu konuda, özellikle tek çocuklu ve geç yaşta çocuk sahibi olan ana-babaların, daha çok hataya düştükleri görülmektedir.

Bu tür ailelerde, kendi başına yürüyebilecek olgunluğa ulaştığı halde, düşer korkusuyla yürümesine ve hatta yürüme alıştırmaları yapmasına izin verilmez. Kaşık, çatal kullanabilecek çağa geldiği ve yemeğini kendisi yiyebildiği halde, anne tarafından yedirilir. Giyinebildiği halde anne tarafından giydirilir. Okulu yakın olduğu ve gerekmediği halde her zaman birlikte gidilir. Banyosunu kendi başına yapabildiği halde a da anne tarafından yaptırılır. Bu örnekler çoğaltılabilir. Çocuğun kendi başına başarabildiklerinin, onun yerine anne-baba tarafından yapılması, çocuk açısından zararlı sonuçlara yol açabilmektedir.

Çocuğa bir zarar geleceği, başaramayacağı ya da kendilerinin istediği biçimde yapamadığı düşüncesinden hareketle hemen her şey onun adına yapılır. Böylece çocuk, çeşitli beceri ve davranışları kazanabilmek için gerekli olan araştırmalardan, araştırıcı bir bakış açısından mahrum kalabilmektedir.

Bu tür yanlış yaklaşımların, çocuğun bedensel, kişilik, sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz biçimde etkilediği söylenebilir.

Çocuk, teşvik edilmediği, deneyim fırsatı verilmediği için bedensel gelişim açısından yaşıtlarına oranla daha geç gelişebilir. Bir takım becerileri kazanmakta gecikebilir. Sonuçta daha geç emekleyebilir ve daha geç yürüyebilir.

Aşırı hoşgörülü ve koruyucu tutumu benimseyen ailelerin çocuklarında zayıf, başkalarına bağımlı bir kişilik yapısı geliştirilir. Bu ailelerin çoğunda ise çocuk, bu davranış kalıplarına alışır ve bunu kullanır. Özellikle aşırı hoşgörünün ön planda olduğu ailelerde ise çocuk, ailenin merkezi durumuna geçer ve kendi üzerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmez. Buna zorlandığında ise aileden çeşitli isteklerde bulunur, koşullar öne sürer.

Bu çocuklar, sosyal gelişim açısından da şanssızdırlar. Genelde grup içine girmekte güçlük çekmekte ve yalnız kalabilmektedirler. Çünkü ailenin aşırı koruyucu yaklaşımı çocuğun sürekli beklenti içinde olmasına, kendi başına bir şeyler yapamamasına, aktif olamamasına, sorumluluklarını yerine getirememesine yol açmıştır. Evde olduğu gibi, ev dışındaki dünyadan da aynı yardımı ve aşırı ilgiyi bekleyen çocuklar, söz konusu ilgiyi dışarıda bulamayınca, kırıklığa uğrayabilmektedirler. Yine evde olduğu gibi, arkadaş grubunun merkezinde yer almak isterler. Ayrıca gruptaki sorumluluklarını yerine getirmekten acizdirler ve grup üyelerini yönetmek isterler. Dolayısıyla da grup tarafından dışlanırlar. Okul ve daha sonraki toplumsal hayatta da benzeri nedenlerden dolayı başarısız olabilen bu çocuklar, topluma uyum göstermekte güçlük çekebilmektedirler.

Başından beri yalnız kalışı, arkadaşlık ilişkileri kurmakta güçlük çekmesi gibi karşı karşıya kaldığı bütün bu olumsuz olaylar sonucunda, çocukta bir takım duygusal sorunlar da görülebilmektedir. Bunların dışında çeşitli uyum, davranış bozuklukları da görülebilir.

Bütün bunlar, anne-baba, çocuk üçgenindeki iletişim ve etkileşim ortamının da bozulmasına yol açabilmektedir.

Çocuğun, ailesinin aşırı hoşgörülü ve koruyucu çocuk yetiştirme tutumunun olumsuz sonuçlarıyla hayatının sonuna dek karşı karşıya kalacağı söylenebilir.

Aile, zaman zaman çocukları karşısındaki tutumlarını gözden geçirmeli ve eğer olumsuz sonuçlar doğuran tutumları varsa bunların üzerinde durmalıdır. Aile, her şeyden önce, bu olumsuz tutumunu değiştirebileceğine inanmalı ve bu yolda çaba göstermelidir. Bilindiği gibi zararın neresinden dönülürse kardır. Ana-baba, hoşgörülü ve koruyucu olmalıdır. Ancak bu, çocuğun bireysel gelişimini aksatacak düzeyde olmamalıdır. Ana-baba, yaşayış biçimleriyle iyi birer etkileşim modeli ve olumlu birer örnek oluşturmalıdırlar.

Özellikle hemen her alandaki deneyimlerine, ortam hazırlamalı, fırsat verilmeli ve desteklenmelidir. Doğduğu günden başlayarak dünyayı anlamaya, olup bitenleri öğrenmeye çalışan çocukların bu çabaları, ailelerince desteklendiği ve yardım edildiği ölçüde gelişir. Yardım, çocukla ana-babası arasında karşılıklı sorumluluğu geliştirecek biçimde olmalıdır. Başarısı uygun ölçülerde ödüllendirilmeli, daha üst düzeyde deneyimlere olanak hazırlanmalıdır.

Ana-babalar, çocuklarının, her alanda sağlıklı biçimde gelişmelerinde toplumsal hayatta, üstlenecekleri görevleri yerine getirmelerinde, ülkelerine yararlı vatandaşlar olmalarında kendilerinin büyük etkileri olduğunu unutmamalıdırlar.
 
Toplam blog
: 11
: 1931
Kayıt tarihi
: 01.04.10
 
 

Dr. İlhami Fındıkçı, Erzurum’un Horasan ilçesinde doğdu (1968). Ailesi İstanbul’a yerleşti (1977). Y..