Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '13

 
Kategori
Güncel
 

Çocuklar ölür de Analar durur mu?

Çocuklar ölür de Analar durur mu?
 

Analar tabut taşımasın.


Hayatınızın yirmi yılını bir başka hayata adıyorsunuz. Yeri geliyor, kendi hayatınızı yaşadığınız unutuyor, yeri geliyor hiç düşünmeden kendi hayatınızı ona feda ediyorsunuz. Çünkü o sizin gözünüzün nuru, gözbebeğiniz. Sakınıyorsunuz onu her şeyden; hatta kendinizden bile. Gün geliyor gözbebeğiniz, bir taneniz büyüyor;  o büyürken sizinde umudunuz yeşeriyor, yeşeren umutlarınız zamanla fidan oluyor. O fidan sizin gururunuz olup çıkıyor bir anda. Öyle bir an geliyor ki yirmi yılınızı hiç tanımadığınız birileri yirmi saniyeden bile az bir zaman diliminde yok ediyor, bitiriyor.

Kimi zaman şafak yeni sökmüştür, kimi zaman güneş tam ortasındadır gökyüzünün; bazen alaca karanlık, bazen de zifiri karanlıktır yüreklerin ortasına tonlarca ağırlık çöktüğünde, gencecik bir beden toprağa düştüğünde. İster kış, ister yaz; sonbahar ya da ilkbahar ne fark eder? Zamanın ve sözün bittiği bir yerdeyseniz. Ölen sadece gencecik bir beden midir? Ya analar, onlar nasıl yaşar, canından can kattığı “can” toprağa giderken? Onlar her gün bir daha ölmezler mi?  Ruhları  bedenlerinden çıkıp gitmez mi? 

Öyle ağırım ki kendime
Sen benden gittin gideli
Tenim küs olmuş tenime
Sen benden gittin gideli

Öyle bıkmışım ki kendimden
Kurudum düştüm dalımdan
Sanki ruhum çıktı canımdan
Sen benden gittin gideli

Bir cefam var idi bin oldu
Aktı gözüm yaşı sel oldu
Yaz baharım döndü kış oldu
Sen benden gittin gideli

Mazlum Çimen

Ayrı düşmüş sevdalar için yazılmış bir türkü gibi dursa da evlat acısını, o acının yol açtığı bitikliği ve yıkıklığı içimizi kanata kanataanlatır, senbenden gittin gideli türküsününsözleri.

Ülkemde birçok ana vardır, ki onlar daha kırklı yaşlarını sürmekteyken bir takım kirli eller bu anaların yüzlerine  “kara  yazı” yazarlar. Sıcacık yüreklerine ölümün soğukluğunu bırakırlar. Yüzlerindeki acıdan, kahırdan tanırsınız onları. Derin çizgiler kaplamıştır tüm yüzlerini. Göz çukurları derinleşmiş, gözlerinin altında torbalar büyümüştür. Henüz acılarının kırkı çıkmamıştır, ama onlar çoktan çıkmışlardır kırklı yaşlarından,  bir anda yetmiş, seksenyaşına ayak basmışlardır. Zaman dururken yaşlanmak olanaksız gibi görünür. Ama ya yaşam enerjiniz bitmişse... İşte o zaman her şey biter. Zaman da biter, yaşam da.

Bir ananın yaşam enerjisi bir evlattır. Bir çocuğa sahip olmaktır,  onun varoluş nedeni. Yaşamı anlamlı kılan olan yavrusu öldükten sonra, hangi ana  yaşayabilir? Çocuklar ölürken analar durur mu? Giderler onların ardı sıra.  Kimi ana hem bedeniyle hem ruhuyla girerken toprağın altına, kimi ana da ruhunu toparağa gömerken,  bedenini acılar denizine atar. Ümit Yaşar Oğuzcan, Acılar Denizi adlı şiirinde sanki bu acılı, evlat  acısıyla ölen anaları anlatmıştır.

“Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime

Gör, içimdeki o kanlı cam kırıklarını

Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle

Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını”

Hangi kirli oyun, hangi siyasi çıkar, hangi uluslar arası hesap bugencecik, butertemiz bedenleri hangi hakla toprağa düşürür, bu hakkı kimden ve nereden alır? İnsanın en temel hakkı olan yaşama hakkının yeri başka hangi hakla doldurulabilir?Ya da bir ananın canını yırtarak doğurduğu bir canı kim, nasıl geri getirebilir.İnsanlığın kanlı tarihi, insanların birbirini nasıl yok ettiğini anlatır, anlatmasına da çocukları pek anlatmaz. Pek nadir anlatırlar ölen çocukları; ama onların analarını asla anlatmazlar. Yazmazlar çocuklar ölürken, analar duramaz onlar da ölürler diye.  Oysa insanlığın kanlı tarihini yazanların artık şunu öğrenmeleri gerekiyor: Yetişkin ya da yaşlı bir insanın ölümü tek kişilik bir ölümdür. Çocuk ya da genç ölümüyse söz konusu olan, bu ölüm asla tek kişilik değildir. Çocuklar öldüğü zaman, yok olan bir insan değildir sadece! O insanla birlikte ailedir yok olan. Bir kültürdür, bir tarihtir! Yok olan gelecektir!  Umutlardır yok olan.Üstelik bu ölümler, o analarınbilmediğive asla bilemiyeceği birileri tarafından, yine onların bilemediği,anlayamadığı ve asla anlayamayacağı nedenlerle planlanmışsa o analar durmaz buralarda, geçip giderler. Onların mutluluğu, onların umutları  ellerinden çalınmışken, çocuklar ölürken analar durmaz, onlar da ölürler.

İki gün önce öldü Mehmet Ayvalıtaş’ın Fadime Anası. Ağıt yazıcı gazeteler başlık attı: “Evlat acısına dayanamadı” diye. Sanki dayanılır acıymış da Fadime Ana dayananamış o acıya. Ethem, Abdullah, Ali İsmail, Mustafa ve İrfan’ın anaları dayanabiliyor mu, siz onları yaşıyor mu sanıyorsunuz? Onlar, bize her gün haykırıyorlar: “Ölüyüm çoktan beri” diye, ama biz anlamıyoruz ki. Sadece şimdi değil, hiçbir zaman anlamadık, çocuklara kıyarken, gerçekte anlara kıydığımızı. Şayet anlamış olsaydık, Nazım’a analara kıymayın efendiler diye şiir yazdırmış olmazdık.

“Analardır adam eden adamı

aydınlıklardır önümüzde gider.

Sizi de bir ana doğurmadı mı?

Analara kıymayın efendiler.”

Bulutlar adam öldürmesin.”

Ey! Anaların gözyaşlarını dindirecek olanlar, bırakın anaların gözlerinden mutluluğun, umudun, hayallerin göz yaşları aksın. Bırakın evlatlarının mürüvvetini görüp iki damla gözyaşı döksünler. Zira gözyaşı her zaman acının yaşarması değildir, bazen de umudu yeşerten bir sudur, gözyaşı.

Siz, analara kıymayın yeter!

 

 
Toplam blog
: 22
: 501
Kayıt tarihi
: 26.01.08
 
 

Ben,"bir şey biliyorum, hiçbir şey bilmediğimi."Ben, bilimin en büyük yol gösterici olduğuna inan..