Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '09

 
Kategori
Güncel
 

Çocuklar uyanın, kabus bitti!

Tam iki yıl sonra, üniversitedeki ikinci senemde, bir sabah yataktan gördüğüm bir kabus ile fırlamıştım. Sanki o gün üniversite sınavı vardı ve ben uyuyakalarak sınavı kaçırmıştım. O korkuyu hiç unutamadım. Daha sonra, bir çok arkadaşımın benimle aynı rüyayı görüp, aynı korkuyu yaşadıklarını, gülerek öğrendim. Öyle bir etki ki, nasıl yer ediyorsa bilinçaltlarımızda, bizi yıllar sonra bile korkutabiliyor.

Sınava yetişememek, sınavda başarısız olmak, bir üniversiteye girmeye hak kazanamamak...

Yüzbinlerce genç, 3- 4 saat süren ve hayatlarını belirleyecek olan bir sınava girdiler geçen haftasonu. O yoldan ve yolun bütün aşamalarından (dersane, sınav stresi, başarısızlık korkusu, beklentilerin ağırlığı, koşuşturma, fiziksel yıpranma, beyinsel yıpranma, süreç boyunca asosyalleşme ve daha bir çok şeyden...) geçmiş biri olarak, sistemin doğruluğuna pek inancım yok doğrusu.

Bir kere, yıllar süren bir birikimin, bir sınavla ve kısıtlı sürede ölçülmeye çalışılması hep mantıksız gelmiştir bana. Sınav günü, o sabah, o kadar çok faktör sizi olumsuz etkileyip başarısız olmanıza sebep olabilir ki! Yani ilk olarak; seçim yöntemi yanlış geliyor bana.

Sonrasında, insanların bu sınavla yerleştirildikleri bölümlere çok da tanıyarak, bilerek, isteyerek girdiklerine inanmıyorum. Biraz rastgeleleliğin, toplumsal etiket (!) saplantılarının, ailenin beklentilerinin ve hatta dersanelerin ticari sonuç kaygılarının yönlendirmesi var gibi bu işte. Sonuç: tanımadığı, bilmediği, belki okurken hiç de benimseyemediği yüzlerce bölümde okuyan, onbinlerce genç; sevmediği işi yapanlardan oluşan bir mutsuzlar ordusu... Sevdiği işi, zevk alarak yapan, üretkenliğinin sınırlarını zorlarken bir yandan da para kazanan insanlardan çok; aldığı puana göre, okuma ve çalışma şartları yeterince araştırılmadan girilmiş üniversitelerde, isteksiz okuyan, bitirebilirlerse de; isteksiz çalışan yüzbinlerce genç insan...

Hayatlarımızın en temel parçalarından biri; yaptığımız işimiz, mesleğimiz. Konfüçyüs yıllar önce demiş ki: “Sevdiğin ve yapmaktan mutluluk duyduğun bir işi yaparsan, hayatında bir gün bile çalışmış olmazsın (yorulmazsın)!” Çünkü zaten yaptığın iş senin gündelik, rutin, huzur içinde akan hayatının doğal bir parçası oluverir. Mesleğin, işin; hayatın, benliğin dediğin kavramlar içinde sırıtmaz, eğreti durmaz...

Muayene olmak için gittiğiniz hasatanelerdeki doktorun, arabanızı tamir ettirdiğiniz tamircinin, çocuğunuzun öğretmeninin vs. suratlarının asık olmasının nedeni hep; “sevmedikleri işi yapıyor olmak” olmasın? Ne dersiniz?

Umarım sizler, bu yazıyı okuyanlar; sevdiği işten para kazanan, sevdiği işi yaparak geçimi sağlayan, yaptığı işten zevk alarak hayatını idame ettiren şanslı azınlıktansınızdır...

D. Dara KILINÇ
ddarakilinc@gmail.com

 
Toplam blog
: 160
: 2717
Kayıt tarihi
: 16.04.09
 
 

Öykü Şiir Deneme ..