Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '10

 
Kategori
Eğitim
 

Çocuklarda Okuma Alışkanlığı

Okul Öncesi: 

Çocuklarımızın okul öncesi eğitimi, okullarda okuma alışkanlığı kazanmalarının temelini oluşturmaktadır. Bu eğitimi istem dışı hazırlayan iki önemli husus var; bunlardan ilki aile bireylerinin birbirleriyle ilişkileri, diğeri ise çocuğun medyayla olan ilişkisi. Bu ilişkiler okul döneminde çocukların okuma isteklerini oluşturacağı gibi, hayatı istendik biçimde yaşamalarının da özünü oluşturacaktır. 

Okul öncesi çocuk eğitiminde, iki farklı sorun karşımıza çıkmakta: Birincisi ailenin çocuğu yanında birbirleriyle olan olumsuz ilişkilerin, gelecekte çocuğu toplumun her alanında etkileyecek oluşu. Bu sorun, ailenin çocuğuyla olan ilişkisin nasıl yürütüleceğine dair “Halk Eğitim Merkezleri”nce ya da ilköğretim okullarında tatil günleri aile ilişkileri konulu seminer ve kurslar düzenlenmesi biçiminde bir çalışma yapılabileceği… Esas çalışma medya üzerinden yapılmasının daha etkin ve daha kalıcı olacağı… Bu çalışma dizilere ve filmlere konu edilerek hazırlanması ailelerin konuyu istem dışı kavramalarını sağlayacaktır. Çünkü daha önce “Hayat Bilgisi” adlı bir dizinin çekilmesi ve yayınlanması sonucunda ülke genelinde öğrenciler kravatlarını gömleklerinin üçüncü düğmesine kadar indirip, gömleklerini de pantolonlarının üzerine çıkardılar. Bu da gösteriyor ki, hangi yaşta hangi kişiye özeniliyorsa, o kişiye beklentilerin yaptırılıp, gösterime sokulması sosyal değişimin de önemli bir bölümünün tamamlandığının bir kanıtıdır. 

Aile fertleri çocuklarıyla aynı ortamı paylaşırken sürekli dergi, gazete ve kitap okumaları ve okuduklarından ilgi çekecek bölümleri birbirleriyle paylaşmaları çocukların okuma eğilimlerine katkı sunacaktır. 

Çocukların medyayla olan ilişkilerinde çizgi filmler önemli bir yer tutuyor. 1990’larda başlayan özel kanal artışı sonucunda Japon ve Amerikan kökenli çizgi filmlerin yetiştirdiği kuşak şimdi 20 yaşında. Birçoğu kimlik bocalamasında… Kendini öğrendiği ve gördüğü kişiliğe mi, ailesinin istediği kişiliğe mi büründüreceğini kestiremediği apaçık meydanda…
Amerikan çizgi filmi Tom ve Jerry adlı diziyle büyüyen genç neslin birçoğu bencilliğe istem dışı alıştırıldı/alıştırılıyor/alıştırılacak. Japon çizgi filmlerine bakıldığında hiçbir canlı varlığa benzemeyen tuhaf yaratıkları yöneten çocuklar gelişen yaşlarıyla bilgisayar oyunlarına hazırlanmaktalar… Bunlarla büyüyen çocuklardan kitap okumalarını beklemek elbette mümkün değil… 

Görsel medyanın çoğalmaya başladığı dönemde TRT “Dede Korkut Hikâyeleri”nin çizgi filmlerini yapmaya başlamıştı. Bu çok sevindirici bir durumdu. Ama devamı gelmedi. Sebebi sanıyorum maddi külfetinin fazla oluşu ve gerekli gereksiz her şeye sansür uygulayışı halkı özel kanallara yöneltti. Onların da reyting kaygıları ve tanıdıklarını kayırmaları yüzünden kültürel değerlerin işlendiği ne bir dizi, ne bir film, ne de bir program yapılmadı. Bunun önemli bir nedeni de medyayı elinde bulunduranların toplumsal sorunları bahane ederek Türk kelimesini kullanmamak için özel çaba sarf etmeleriydi. Türk olduğumuzu topluluk içinde söylemekten utanç duyuyormuşuz gibi bir duruma sürüklendik. Oysa ülkede yaşayan azınlıklar kendilerinin hangi soydan geldiğini söylerken gurur duyuyorlardı. Hâlâ da öyleyiz… Çağdaş olmanın yolu kimliğini gizlemek, ondan utanmaktan geçiyordu / geçiyor. Türk olunca ne devrimci, ne Müslüman, ne aydın, ne de başka bir şey olabiliyordunuz / olabiliyorsunuz. Dolayısıyla ne dinsel konuda, ne ulusal konuda görsel basında kültür değerlerimizi işleyen yeterli bir program yapılmadı. 

1977 yıllarına rastlayan Türk sinemasında başlayan porno istilası, 12 Eylül sonrası yazılı basını da hegemonyası altına aldı ve Dallas, Şahin Tepesi, Yalan Rüzgârı gibi birbirinin namusuyla oynayan kişilerden oluşan dizileri bizlere yaşam biçimi olarak empoze ettiler.
Tahsil artık az düşünmek ve az tehlike arz etmenin bir ürünü olan cinselliği özümsemek demekti. 

Yeşilçam’ın porno furyasını müteakip bir dizi tarihi film çekilmeye başlanmış, ancak özel televizyonların artması ve herkesin evine tıkılıp bu büyülü kutunun tutsağı haline dönüşmeleri sinema kültürünü de bitirdi. Bir başka gerekçe de iki film birden üç film birden biçiminde sinemacılar tarafından promosyon olarak ipe sapa gelmez filmleri sanat filmlerinin yanında zoraki seyircilere dayatmalarıydı. Ailelerin gidemediği, aydın insanların ve sanatseverlerin zevk almadığı sokak serserilerinin adeta davet edildiği sinemalar sahipleri tarafından terk edilmeye mahkûm edildi. 

Anadolu halkı gizli saklı gittiği genelevlerde gördüğü çıplaklık görüntülerini her yerde görmeye başladı. İnancı zayıflayan, cinsel duyguları kontrol edemeyen halk arasında tecavüz ve buna dayalı cinayetler işlenmeye başlandı. Oysa bizde cinayet yoktu. Nerede okuduğumu hatırlamadığım bir yazıda Agatha Cristie: “Siz ülkenizde cinayet romanı yazamazsınız. Çünkü birisi birini öldürdüğünde kendince önemli bir neden göstererek teslim oluyor. Cinayet kendinizden bile gizlenen bir öldürme biçimidir.” diyor. 

Bir salgın gibi yayılan bu kötü yaşam biçimine bir de teknolojinin baş döndüren hızı katıldı. Herkesin elinde bir cep telefonu… Gençler kendilerine sunulan korkunç bir batak olan mesaj illetinin içine kişiliklerini gömerek yok olmaya başladılar ve hâlâ da devam ediyorlar. Bu çocuklar bedava mesajlarını bitirebilmek için ne önünü, ne yanını, ne de arkasını düşünmeden, duymadan, görmeden sosyal birer varlık olmaktan çıkıp yalnızlığa gömülmekteler. En kötüsü de bunun bile farkında olmamaları… Bunlara bir de bilgisayar oyunlarının tahribatlarını katarsak geleceğe güvenle bakabilmenin yolu yok gibi bir şey. 

Cep telefonları için söylenecek bir şey yok, ama bilgisayar oyunları için bu konuda eğitim almış kişilere kültür ve tarihimizi öğreterek zamanlarının daha az ziyan olmasını sağlayacak yeni oyunlar üretebiliriz, diye düşünüyorum. 

Çıkarılması gereken “Aileyi Koruma Yasası” doğrultusunda bütün özel kanallar kültürel yapımıza uygun dizi, film, çizgi film ve her türlü programları yapmaları sağlanmalı, TRT’nin de 1990’lı yıllarda bıraktığı değerli çalışmalarını sürdürmelidir. 

İlköğretim Çağı: 

İlköğretime başlayan çocukların resimlerle dikkatini toplamak çok önemli bir husustur. Çocuğun bu dönemde bilincine nüfuz ederek okuyan çocuk ve büyük resimleriyle karşılaşmasını sağlamak onun okumanın ne kadar önemli olduğuna dikkatini yöneltecektir. Okuyanların ne kadar eğlenceli bir hayat sürdürdüklerini anlatan resim ve çok kısa konuşma yazılarından oluşan metinler kullanılması çocuğun ilgisini okuma üzerine yoğunlaştıracaktır. 

Bizler çocuklarımızı şiddetten ne kadar uzak tutmaya çalışsak da, hayatın bir mücadele olduğunu da unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla bizler istemesek de Tom ve Jerry’ler hep var olacaklar. Her kanalda şiddet içeren filmler gösterilmeye devam edecek. Ülkemizde olmasa da başka ülkelerde devam edecek. O halde bunun haksızlıkla, adaletsizlikle, sömürü düzeniyle, kültür değerlerinin yaşatılması için, gelecek kuşakların zayıfı koruması anlayışı içinde yetişmelerini sağlayacak bir ortam ve düşünce yapısı oluşturmak zorundayız. Bizler Ertuğrul Bey komutasında Anadolu’ya gelirken Moğollarla Selçuklu Beylerinin savaşına tanık olmuş ve güçsüzden yana olarak “Ertuğrul Yasası” oluşturmuş bir milletiz. Eğer çocuklarımız bu bilinç içinde Tarkan, Kürşat, Yamtar, Kül Tigin, Karaoğlan, Bamsı Beyrek, Boğaç Han, Eba Müslim, Battal Gazi, Köroğlu, Turgut Alp, Sunguroğlu, Kara Murat, Malkoçoğlu, Turhanoğlu Çal Hasan, Seyit Onbaşı gibi tarihi ve efsanevi kahramanları kendisine örnek alan çocuklar yetiştirebiliriz. Tabii yabancı dizi, yabancı film, yabancı çizgi film ve onların taklidi olan yerli ecnebilerden kurtulabilirsek… 

Bu mecmualar 16 ile 20 sayfa arasında olacak şekilde düzenlenmeli… Sezgin Burak tarafından 1970’li yıllarda hazırlanan Tarkan örnek oluşturabilecek güzellikte… Bu mecmua gerek kâğıt gerek, içerik açısından geliştirilebilir. Hatta birçok halk masalı toplanarak Eflatun Cem Güney tarafından yazılan masal kitapları, Keloğlan’ın maceraları, Gülten Dayıoğlu’nun Deli Bey ve Efsaneler Ülkesi Çin’e Yolculuk, Aytül Akal’ın Süper Gazeteciler, Yaramaz Trafik Lambası, Cahit Zarifoğlu yanı sıra Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Göç destanı ve tarihi roman serisi, Hüseyin Nihal Atsız’ın Bozkurtlar, Deli Kurt, Yaşar Kemal’in İnce Memet yeniden düzenlenerek çizgi roman biçiminde çocuklara sunulabilir. Eserlere Yavuz Bahadıroğlu’nun Sunguroğlu serisiyle Nazım Hikmet Hikâyeleri eklenebilir. Bu eserler her kitap bir macera olmak yerine, en heyecanlı yerinde kesilerek bir sonraki sayıda devam ettirilebilir. Bu heyecanı artıracağı için takip ve okumayı da artıracaktır. 

Halk masallarının derlendikten sonra ilgi çekecek şekilde yeni yorum ve yeni düzenlemelerle kaleme alınması, halk masalı tarzı kullanılarak yeni telif ürünlerin yazılması Yalvaç Ural ve Muzaffer İzgü gibi usta mizahçıların yardımı yeni ve yaratıcı çıraklarla resmedilmeleri dikkate değer çalışmalar olacaktır. 

Üçüncü sınıf sonrasında yaratıcı yazarlar tarafından yazılabilecek farklı dünyalar ve tarihi fotoroman çalışmaları yanında resimleri ve yazıları eşit düzeyde olan renkli Dede Korkut ve Türk toplulukları hikâyeleri okullarda okuma saatlerinde okutulabilir. Bu okuma saatleri her sınıf düzeyinde müfredata eklenmeli, yıllık planlarda gösterilmeli, ilköğretim birinci kademelerinde sınıf öğretmenleri, ikinci kademe ve orta öğretimlerde Türkçe ve edebiyat öğretmenleri takibi üstlenmeleri sağlanmalıdır. 

Dördüncü sınıftan altıncı sınıfa kadar, Ziya Gökalp ve Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirleri gibi çocuk şiirleri ders kitaplarında ya da diğer macera kitaplarında kahramanların okuması biçiminde verilebilir. Kemalettin Tuğcu ve Abdullah Ziya Kozanoğlu eserleri okutulabilir. Bu ayardaki diğer duygusal ve macera içeren yazarların da eserlerinden faydalanılması yararlı olacaktır.
Altı, yedi ve sekizinci sınıflarda Ömer Seyfettin, Yavuz Bahadıroğlu, Yahya Akengin’in eserleri, Murat Sertoğlu’nun Osmanlı dönemiyle ilgili romanları yanında, Yaşar Kemal’in Üç Anadolu Efsanesi, Ağrıdağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi, Çakırcalı Efe, gibi destansı romanlar okutulması okuma hevesini artıracaktır.
Masallar ve halk hikâyeleri örnek alınarak, Juln Verne kurgusu içinde, telif ürünler yazabilecek kişiler teşvik edilmeli bu eserlerde söz varlığının korunması ve geliştirilmesi için unutulmaya yüz tutmuş atasözleri ve deyimler kullanılması sağlanmalıdır. 

Ortaöğretim Çağı: 

Okuma alışkanlığını kazandıracak en önemli kesimlerden biri de sivil toplum örgütleri… 1970 li yıllarda okuyan kişilere baktığımızda Devrimci Gençlik Dernekleri, Ülkü Ocakları, Milli Türk Talebe Birliği gibi siyasal kurumlar kendi mensuplarını en iyi nasıl yetiştirebilirlerse öyle yetiştirme yoluna gidiyorlardı. Bu mensubiyet orta öğretim kurumlarına dek inmişti ve herkes okuyordu. Okunanlarda haftalık toplantılarda değerlendirmeye alınıyor, konuyla ilgili sohbetler yapılıyordu. Okumayan kişiler varsa bunlar topluluk karşısında bir şeyler söyleyebilmek için kendilerinin okumak zorunda olduklarını biliyorlardı. Hatta okumamakta inat edenler bu derneklere alınmıyorlardı. 

Şimdi büyük şehir belediyeleri tarafından oluşturulan çocuk ve gençlik kuruluşları var. Bunlar daha da artırılabilir. Burada yapılan yüzme, tenis, boks, futbol gibi sportif faaliyetler arasına birlikte kitap okuma ve değerlendirme saatleri konabilir. Hatta bu faaliyetlere tiyatro yazma, senaryo yazma gibi etkinlikler de eklenebilir. Bunlar hem gelecekte senaryalist eksikliğini giderecek, hem de çevrelerindeki insanları okuma ve yazma konusunda özendirecektir. 

Bu sınıflarda okutulacak kitaplar, bir gencin hayatta yerini almasını sağlayacak eserlerdir. Türk ve dünya edebiyatını tanıması ve seçicilik kazanarak bir kitap seçebilmesi bu zamanda oluşur. Dokuz, on, onbir, onikinci sınıfta dünya edebiyatının önemli isimlerinden bazıları olan Stainberg, Hamingway, London, Gogol, Çehov, Dostoyevsky, Tolstoy, Beydeba, Shakespeare, Saint Pierre Furthermore, Goethe, Stendhal, Dickens, Alexandre Dumas, Cervantes, Dante, Tagore, Octova Paz, Cengiz Aytmatov adlarını bilmeleri gerekir. 

Türk edebiyatından da Ahmet Yesevi, Kaşkarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Mevlana, Yunus Emre, Nizami, Molla Fenari, Akşemseddin, Fuzuli, Şeyh Galip, Nesimi, Baki, Nedim, Nef’i, Ruhi, Pir Sultan, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu, Manas, Battal Gazi, Horasanlı Eba Müslim, Şinasi, Ziya Paşa, Ahmet Mithat, Namık Kemal, Mehmet Akif, Tevfik Fikret, Mehmet Rauf, Recaizade Mahmut Ekrem, Muallim Naci, Cenap Şahabettin, Halit Ziya, , Yusuf Akçura, Reşit Rahmeti Arat, Zeki Velidi Togan, Cevdet Kudret, Haşim, Yahya Kemal, Yakup Kadri, Hüseyin Rahmi, Halide Edip, Ziya Gökalp, Aka Gündüz, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Mehmet Emin Yurdakul, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Peymi Safa, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Kerim Korcan, Çetin Altan, Attila İlhan, Edip Cansever, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Melih Cevdet, Oktay Rifat, Orhan Veli, Ece Ayhan, Beş Hececiler, Yedi Meşaleciler, Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi Tanpınar, Hüseyin Nihal Atsız, Rüştü Onur, Oğuz Atay, Ayla Kutlu, Tarık Buğra, Tarık Dursun K. Mustafa Kutlu, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Bilge Karasu, Selim İleri, Adalet Ağaoğlu, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Enver Gökçe, Talip Apaydın, Hilmi Yavuz, İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Arkadaş Z. Özger, Murathan Mungan, Ahmet Telli, Ahmet Erhan, İskender Pala, Bedri Rahmi, Ümit Yaşar, Cezmi Ersöz, Erdal Öz, Orhan Duru, Ferit Edgü, Bahaettin Özkişi’nin esrlerinden bazıları okunmalı, bazılarının da en azından adları bilinmelidir. 

Öğrencilerin Türk Toplulukları ve Türk Cumhuriyetleri edebiyatları; destanlar, eski edebiyat, halk edebiyatı ve çağdaş edebiyatlar hakkında bilgi edinmeleri yararlı olacaktır. 

Bu yaştaki öğrenciler için tiyatro çalışmaları yapılmalı (ki tekstler ezberlenirken zaten okunmuş da oluyor), içeriği uygun tiyatrolar izletilmelidir. 

 
Toplam blog
: 74
: 571
Kayıt tarihi
: 24.12.07
 
 

1965 Tortum doğumluyum. Ankara Gazi Üniv. Fen Edebiyat Fak. mezunuyum. T.D.E öğretmeniyim. İki ço..