Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '17

 
Kategori
Psikoloji
 

Çocukların 0-7 yaş evrimi

Çocukların 0-7 yaş evrimi
 

Geleceğimizin teminatı çocuklarımız


“Gerçek her insanın yüreğinde yatar ve insan gerçeği orada aramalı ve gördüğü gerçek tarafından yönlendirilmelidir. Ancak hiç kimsenin başkalarını kendi gerçeğine göre yönlendirmeye zorlama hakkı yoktur “

Mahatma Gandhi

 

“İnsanın fabrika ayarları” isimli bir önceki yazımda her insanın doğumuyla beraber sonraki tüm yaşantısını yönlendiren mizaç-genetik miras-kişilik üçlemesi üstünde durmuştum. Her ne kadar bir bebeğin anne karnına düşmesi ve doğumu sırasında astrolojik ve kozmik tesirler de etkili olsa da ben bunu mizaç adı altında ele alıyorum.

0-7 yaş dediğimiz dönem, ileride yetişkin bir insan olacak çocuğun hayatını şekillendiren, hayata verdiği tepkileri ve hayattaki yolunu belirleyen unsurların dörtte üçünün temellerinin atıldığı bir dönem. Bu ilk 7 yaşın genel olarak gelişim planı da kabaca şöyle...

  • Doğum ile gelen mizaç ve genetik miras ile hayat okuluna başlamak– Her insan doğduğu andan itibaren eşsizdir ve biriciktir. “Herkes hayatta en az bir kere başarılı olur; doğarken” derler ya işte o misal. İkizleri olanlar vardır ve her ne kadar yumurta ikizleri olsalar ikizlerden her birisi diğerinden bir türlü farklıdır. Bakışı, bir bebek olsa bile kendine has karizması, dış koşullara verdiği tepkiler vs ikizinden farklıdır. Aynı anne ve babanın, aynı anda, aynı koşullarda doğan bebekleri olmalarına rağmen her ikisi de farklıdırlar. Genetik miras bile %100 aynı değil. Her bebek dünyaya geldiğinde mizaç ve genetik miras ile yoluna başlıyor. Bu bir insanın hayata başlarken elindeki temel donanımı. Aynı bir bilgisayar aldığımızda hardware ve o hardware üstünde onu aktive edecek temel bir DOS programı olması gibi. Bilgisayarı çalıştıran ofis tarzı yazılım ise 0-7 yaş dönemi edindiğimiz sahte kişiliğimiz. Mizaç, genetik miras ve sahte kişilik ile insan özünden kopuyor. Mizaç burada inanılmaz önemli, zira aynı koşullarda yetişen ve aynı genetik donanıma sahip ikizler bile farklı mizaçlarından dolayı hayata farklı tepkiler veriyor. Cinsiyet de burada önemli bir unsur. Zira kadın ve erkek insan olsalar da hayata bakış ve davranışları açısından farklı iki cinsler.
  • Dış koşulların bebeğin kişiliğini şekillendirmesi– Bebeğin ilk yılı özellikle güvenin oluşması ve onun hayata güvenle tutunması için çok önemli. Ve ilk 3 yaş içinde beyin 4 kat büyüyor ve sonra yetişkin olana dek az bir miktar daha büyüyor. Yani ilk 3 yaş içinde beyindeki nöron bağlantıların oluşması süreci bebeğin yaşamını, zekasını ve başarısını temelden etkiliyor. Nöron bağlarını şekillendiren ise çocuğun içinde bulunduğu dış koşullar. Bunlar başta ailesi olmak üzere, aile dostları, yakın akrabaları, o toplumun kendine ait kültürü, iklim koşulları vs birçok unsur dış etkilerle çocuğun zihnini yoğurmaya başlıyor. Çocuk ne kadar fazla ve farklı şey derse o kadar öğreniyor. Ama aynı zamanda disiplini de öğrenmesi gerekiyor. Disiplin ve özgülük arasında kendisine biçilen esnekliğe göre öğrenme kapasitesi değişiyor.
  • Yaşam tecrübeleri– zıtlıkların med-cezirinde bir hayat yaşıyoruz ve hayatın her iki zıt kutbundan da yaşanan olaylar, çevresinde bulunan ailesi ve diğer insanların hayata verdikleri tepkileri çocuk yavaş yavaş modellemeye başlıyor. Bu modelleme sırasında bebek sadece seyirci değil aynı zamanda önemli bir oyuncu. Hangi aile yoktur ki, çocuğun doğması ile birlikte çocuk onların hayatlarının merkezinde konumlanmasın. Temel ihtiyaçlarını kendisi karşılayana dek bebek ailesini çevresinde pırpır ettirir. Ve bu süreçte gerek acı gerek mutlu tecrübeler yaşar.
  • Yaşam tecrübelerinin ışığında çocukluk kararlarının alınması– bebeğin/çocuğun yaşadığı tecrübeler acı ve ya tatlı olabilir. Sık tekrar eden ve ya rasgele oluşan tatlı ve acı dorumlara ve çeşitli içinde bulunduğu koşullara göre çocuk bazı tepki tarzlarını/kalıplarını  zihninde şekillendirmeye başlar. Bunlar çocukluk kararlarıdır. Yani çocuk içinde yaşadığı koşullara uyum sağlayabilmek adına kendisiyle ve hayata dair bazı kararlar alır. Bu kararlar onun hayata uyumlanma stratejileridir. Telafi mekanizmalarıdır. Zira herkes hayatta mutlu olmak ve ısdıraptan kurtulmak ister ve bunun içinde çeşitli telafi mekanizmaları kurar. Bu tamamen bilinçaltı seviyesinde gelişen otomatik bir süreçtir. Ve yavaş yavaş kişilik otomatik olarak yazılmaya başlanır. Doğal ve sessiz bir biçimde. Değerler ve paradigmaların şekillenmesi – kişiliği yazılması ile birlikte artık çocuğun hayata bakış ve algı filtreleri, değerleri şekillenir. Artık çocuk “persona”lara yani maskelere sahiptir. İlk doğum anında sahip olduğu özden kopmuş ve bir kişilik geliştirmiştir. Yani doğum anında TEK ve BÜTÜN olanın kusursuz bir parçası olan ruh, dünyevi yaşam yolculuğunda büyük kısmı 0-7 yaş arasında yazılan ve otomatik olarak güncellenen bu yazılım ile bütünlüğünü kaybediyor.  “Bu yüzdendir ki, çekilen en büyük acı insan kişiliğimiz ile daha yüksek yaradılışımız arasındaki bölünmeden kaynaklanır” diyor Debbie Ford. Özellikle 0-7 yaş arasında tecrübe ettiğimiz olaylar çocukta bazı “korku”ların oluşmasına neden olur. Gelişen korkular sonucu, normalde insanı tehlikelerden korumak için orada olan “ego” gelişmeye, “yaralı ego” halini almaya başlar. Bu yüksek kişiliğimizden (özümüzden) ayrılmanın, bölünmenin başlangıcıdır. Yüksek kişilikten uzaklaşma veya bölünme, yaşamda ayakta kalma (survival) içgüdüleriyle belirli maskelerin oluşmasına neden olur. Bu sahte kişiliktir. Romalılar’ın “persona” olarak adlandırdığı bu maskeler Tanrısal bütünlüğümüzü, ruhsal özümüzü kalın bir tabakayla çevreleyen kalkanlar gibidir ve “etkiye verdiğimiz tepkiyi” belirler. Bu maskeler bizim hayatta kalma yollarımız ve kalkanlarımızdır. Bölünme sonucu kendimizi yeniden “BÜTÜN” hissetmeye çalışırken kendimizi bu dış kabuk ve ya maskeler ile donatırız ve güvende hissederiz.
  • Tutum ve tavırların şekillenmesi– bir sonraki aşamada ise belirli koşullar altında belirli bir şekilde, otomatik ve bilinçsizce tepki veren bir insan vardır. Günlük yaşamda cin gibi bir insan olup tüm maddi zenginliklere sahip olabilir, ancak hala kendine ayna tutup onu yönlendiren kişilik unsurlarının farkına varmadığı sürece kişiliğinin kölesidir. Genel olarak neye nasıl tepki verdiğinin farkında değildir ve bunu fark edip uyanana dek uykuda yaşar.
  • Dış etkilere tepki olarak davranışların şekillenmesi– Kişinin tavır ve tutumu ile davranışları farklı olabilir. İyi bildiğimiz iyi ve güzel huylu bir insan çeşitli dış faktörlerin etkisiyle bazen veya sıkça aşırı tepkiler verebilir. Yıkıcı duygularının esaretinde tutumlarından farklı davranabilir. Zira yine ortama ve çevreye uyum sağlayarak başarılı olma çabaları yüzünden dış unsurların ve korkularının esaretinde olan insan, kendi kişiliği içinde sağlıklı ve sağlıksız davranış seviyeleri arasında gidip gelebilir. Onun ne denli farkında ve öz kontrole sahip olduğuna göre bu salınım değişir.

Görüldüğü gibi insan inanılmaz kompleks etten ve kemikten yapılmış bir makine. Beden ruhun aracı ve dünya okulunda insanın kaderini yaşaması için sahip olduğu kişilik otomatik olarak yazılıyor. Bu bir oyun. Bilinçsizce taktığı maskelerini ve bunların etkilerini fark edip, uyanmak ve sonra bilinçli olarak kişiliğini dönüştürme oyunu bu. Ve güzel olanı da şu, değişim ve dönüşüm herkes için mümkün. Dönüşüm ve değişim bir evrensel yasa; bir kanun-u külli. Bunu da ileride inceleyeceğiz.

Sevgiler,

Kenan Kolday

 

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

https://instagram.com/naacel/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..