Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '12

 
Kategori
Anılar
 

Çocukluğuma dair

Çocukluğuma dair
 

Çocukluğuma dair anılar 5 yaşımdayken başlıyor. Ihlamurkuyu’da bir gecekonduda. Sokağımızın başında yıkık dökük iki katlı bir bina, inşaat halinde terk edilmiş, karşısında bakkal, aşağı yolun önünde sazlıklar.

Annem çok karışmazdı bana, evin tek kızıydım. Kıymetim ise bir aylık köye gitmemle anlaşılmıştı. Annemler beni otobüse bindirdiler, anneannem, babaannem hepsi otobüste. Ben hep birlikte köye gidiyoruz sanıyorum, oysa öyle olmadı. Annemler dışarıdan bir şey alıp geleceğiz diye indiler otobüsten. Ben kaldım. Kandırmışlardı beni. Olsun kızmıyorum şimdi, ama o zaman çok içerlemiş olacağım ki köye gittiğimde amcama baba demişim. Eve babamla dönmüştük, beni almaya gelmişti. Hani ne kadar zaman geçse de üzerinden unutamayacağınız anılar vardır, ölürken bence sadece o anılar kalır aklınızda ve hepsi nedense hep çocuklukta birikir. Evin önünde daha önce hiç giymediğim kadar güzel iki çift terlik vardı, duvara kıpkırmızı bir elbise asılmıştı. Annem onu taa Eminönü’ne gidip almış, Eminönü deyip geçmeyin, o zamanların en güzel alışveriş yeri. Küpe almışlar bana, abimler çok kızmış anneme beni köye yolladığı için. Onlar almış hepsini. Galiba ben de onlara olan borcumu ne zaman misafirliğe gitsek, anne abimler evde tek, acıkmışlardır, hadi eve gidelim diyerek ödedim. Beni özlemişlerdi, özlem nasıl bir şeydi ilk defa o zaman anladım.

Bakkalın evi aynı binanın teras katıydı ve beni çok severdi kızları, ablaydı onlar ve ben onlara özenir, sohbetlerine katılırdım. Kapılarında hani şu sarkan boncuklar var ya onlardan vardı, belki sadece ordan geçmek için onlara giderdim. Hala o sarkan boncuklu şeylerden görsem o evin salonu, salonda oturan kızlar, gülüşmeler gelir aklıma.

Çocukluk arkadaşım Esra’ydı, yan yanaydı evlerimiz. Onların evini daha çok severdim çünkü kocaman bir bahçeleri vardı. Alice’in içinde kaybolacağı türden, bir gün tavşanın sizi göreceği bir yerdi. Her türlü yaramazlığı onla yapar, eve hiç girmezdim. evleri yıkılıp da yerine beş katlı bina yapılınca hiç gitmedim oralara bir daha, gidemedim.

Nilüferlerin evi ise çok başkaydı, bembeyaz garip bir evdi. Ve evlerinde bir yakınlarının Rusya’dan gönderdiği matruşka bebek vardı. Allah’ım dünya üzerinde en çok sevdiğim şeydi sanırım o. 2 taneydi, bir tanesi hani şu bilinen Rus kızı, diğeri ise Rusya’nın efsanevi devlet adamlarının olduğu. Ben onları karıştırır, kendi Rusya’mı yaratırdım. Melissa bebekten sonra bir kız olarak en sevdiğim bebek oydu. Hala görürüm sağda solda, hiç almaya elim gitmedi. Ya hala o evdeki bebeklerden arıyorum ya da birinin bana al işte senin matruşkanda bu, demesi bekliyorum.

Çocukluk korkunuz neydi, cinler, periler, yaratıklar, öcü, neyle korkutuyordu anneniz sizi yaramazlık yapmayın diye? Benimki yaşayan bir insan, annemin pek sevdiği arkadaşı Nazmiye teyzeydi. Nazmiye teyzenin evi bizim evin karşısındaydı, hiç çocuğu yoktu, olamayacaktı da. Annem bu yüzden o bize ne yapsa hiç ses çıkarmaz, Nazmiye kızıma ceza veremezsin demezdi, ben de hiç şikayet edemezdim çünkü ölesiye korkuyordum ondan. Verdiği ceza da tek ayak üstünde durmaktı ama olsun adının geçmesi yeterdi benim için. Bir gün Esra ile mahalleden iki çocuğu dövdük, sanırım suçsuz yere. Nazmiye teyze bunu duymuş, Esra’ya cezasını vermiş, sıra ben de! Hemen kaçtım, eve girdim, odada saklandım. Annem üstüme kapıyı kilitledi, sakın ses çıkarma dedi. Sesleri duyuyorum, Nazmiye teyze evde. Olmaz Şemşi, cezasını vermem lazım, diyordu. Annemse tamam Nazmiye boşver, yapmazlar bir daha diyordu ama ben biliyordum ki kapı açılacaktı. Hayatımda yaşadığım Eisntein’in İzafiyet Teorisi’ne sonuna kadar inandığım bir andı, zaman geçmek bilmiyordu. Koltuğa oturmuş bekliyordum, annem illa ki o kapıyı açacaktı. Ne kadar sürdü hiç kestiremem ama ben tek ayak üstünde cezamı çektim. Ama Nazmiye teyzeyi her şeye rağmen çok severdim, komşu teyze sıfatının kafamda oluşmuş haliydi, beni, çocukları çok severdi, biz de severdik, annem de. Cezası kadar bizi kucağına alıp sevmesi de çoktu. Yıllar sonra abimin düğününde karşılaştık. Nazmiye teyzenin boyu kısa mıydı yıllar onu bu hale mi getirmişti yoksa çocukken bana dev gibi mi geliyordu bilmiyorum ama sarılmak için eğildim baya. Ama sesi hala aynı gürlükteydi, dur bakalım tek ayak üstünde, dedi hemen. Ve ben üzerimdeki şıkıdım kıyafetlere, insanlara aldırış etmeden tek ayak üstünde o isteyene kadar durdum. O büyümüş ve ben yeniden çocuk olmuştum.

Anadolu’nun bir yerinden gelinir önce, dert geçim kavgasıdır. Kirada geçen zamandan kurtulmak için var gücüyle çalışır evde çalışabilecek herkes, ben hariç. Para toplanır ve artık kendi gerçek yuvamıza dönme zamanı gelmiştir. Her şey yine çocuklara daha zor gelir. Mahallemden, Esra’dan, Nilüfer’den, Erdem’den, Şaziye teyzenin kızlarında, Nazmiye teyzeden ayrılacağım. Kendimi yuvamda hissettiğim yer benim için yabancı olacak. Gitme zamanı geldiğinde arkadaşlarım etrafımda toplandı, çemberin ortasında ben onlara bakıyorum. Kimisi oyun kartını veriyor bana, kimisi bahçeden az önce topladığı üzümü, armudu. Elimde bir avuç şeyle ben çocukluğumu bırakıyorum. Annem yeni şu anda temeli olan evimizin damında iki gün hiç durmadan ağladığımı, içikme sesimin evin içinden duyulduğunu söyler hala. Yazının sonunu getiremeyeceğim bir durum benim için, hayatımda hep özlemle andığım zaman bitmişti, belki daha güzel şeyler yaşayacaktım ama hiçbir şey istemiyordum o an. Ne bir bebek, ne oyuncak, ben yine o sokakta koşmalı, bakkala diye yukarı eve çıkmalı, Nazmiye teyzeden kaçmalı ve Esraların bahçedeki salıncakta sallanmalıydım. Çocuktum ve istediğim şeyi çok iyi biliyordum

 
Toplam blog
: 3
: 679
Kayıt tarihi
: 20.01.12
 
 

Şu an hayattan ne istediğini bilemeyen ama istemek başarmanın yarısıdır öss felsefesini benimsemi..