Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '08

 
Kategori
Anılar
 

Çocukluğuma uğradım

Çocukluğuma uğradım
 

Nane, temmuz-ağustos aylarında leylak, pembe ya da beyaz renklerdeki küçük çiçeklerini açar.


Çocukluğuma uğradım geçen gün. Hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Masum kocaman gözleriyle gülen bir yüz vardı yine. Uzun pelik pelik saçları. Telaşları, neşesi ve sıcaklığı hala tazeydi. Koklamaya doyamadığım nane yapraklarım yine yeşil, erik ağacım yine salkımlarını yere doğrultmuştu bahçemde. Yurdun bahçesi oyun oynadığım zamanların aksine epey yorulmuş olmalı ağır yüklerden oluşan bir çadıra misafirlik ediyordu. Ama ana bina aynı ihtişamıyla merdivenlerini aydınlatan güneşe ev sahipliği yapıyordu. Çikletlerini çiğnemeden yuttuğum bakkal dükkânım bile aynı kepenklerini çekmiş, bayram sessizliğinde köşesindeydi. Rahmetli dedecim sabahları erkenden soluğu orada alır, en sıcak ekmekleri soframıza getirmek için bir sandalyede oturur beklerdi. Kümesimizi göremedim ama tavuklarımız ve kırmızı ibikli horozumuzun yerini yeller alıyordu. Su saatinin üzerindeki demir kapıyı da sökmüşler meğer yerinden. İçini çiçekler değişik otlar basmış. Pencereye batkım da sanki rahmetli anneannem başını perdeden çıkartıp bakacakmış gibi geldi. Ürperdim adeta. Gözlerimdeki damlaları bıraktım yanaklarıma rahat rahat aksınlar diye. Derken çocukluğum, okul bahçesine kaçtı. Beton duvarların üzerinde işin ne dedim ona. Özledim dedi. Başıboşluğu, özgürlüğü, munzurluğu. Sarıldım ona sıkıca. Sakın çok uzaklara gitme dedim, sana bir şey olursa dayanamam. Gülümsedi hemen. Gamzeleri belirginleşti.

Sonra paket taşların döşeli olduğu ana caddeden el ele indik aşağıya. Bisikletle nasıl da deli hızla indiğim günleri anımsadık, bastık kahkahayı. Kırmızı yünden örülmüş pantolon kazak takımım geldi aklıma. Dizlerinde kelebek motifleri vardı. Nasılda yakışırdı, bir benzerini giymişti o gün. Çok güzelsin dedim ona. Kikirdedi hemen. Zaten çıtı pıtı bir halim vardı. Hiçbir zaman büyüyemeyeceğim gibi gelirdi o zamanlar. Bak dedim nasıl da yedim içtim baktım kendime. Evet, yemek ye ısrarları yaramış, dedi bir gözünü kapatarak.

Güneş de şansıma harika bir şekilde parlıyordu. Son baharın sarılığından ziyade sanki ilkbaharın yeşilini müjdeler gibiydi. Çocukluğuma çevirdim başımı doyasıya inceledim onu. Sanki beni değil de bana ait bir çocuğu izliyor gibiydim. Nasıl da yıllar bir birini kovalamıştı böyle simit fırının vitrinindeki yansıyan halime baktım. Çocukluğum daha güzeldi. Daha neşeli. Tekrar sarıldım ona. Oh, mis gibi sütle karışık karamela biraz da sabun kokuyordu. Babamın şimdilerde bana sarılıp eski kokunu alamıyorum dediği koku bu olmalıydı. Büyümenin götürdüklerinden biri de insan kokusudur değil mi dedim kendi kendime. Hiçbir parfüm veremez bu güzelliği. Birazdan gideceğim dedim ona. Doldu hemen gözleri. Boncuklardan dizerek yaptığı yüzükleri ve bilezikleri elime tutuşturdu, bunları iyi sakla dedi. Söz verdim tabiî ki. İşlemeli bir çanta gelmişti anneannemin ahretliğinden o çantanın boncuklarıydı bunlar, hacdan gelmişti. Görünce hemen tanıdım. Küçük sandığımda sakladıklarımdı onlar. Hadi son kez Yayla ya çıkıp salıncaklarda sallanalım dedim. Ayrılık için iyi bir yerdi kanımca. Ama sığmazsın dedi bana çocukluğum. Olsun, sen oturur ben seni sallarım dedim. Daha yukarıya daha yukarıya…

O gökyüzüne doğru gülümseyerek uçarken bende sessizce uzaklaştım yanından. Geride ne zaman canım sıkılsa ziyaretine koşabileceğim daima canlı olduğunu bildiğim anılarım ve çocukluğum kaldı.

Benimki gibi sizin de içinizdeki çocuğun daima yaşaması dileğiyle…


Sevgilerimle,

Hamiş: Bayram geldi geçti, kutlayamadıklarım oldu. Buradan affınıza sığınıyor, geçmiş bayramınızı kutluyorum.

 
Toplam blog
: 93
: 1475
Kayıt tarihi
: 02.02.07
 
 

Elektrik mühendisiyim. Eğitimci bir ailenin kızıyım. Kelimeler ve rakamlarla geçen serüven dolu b..