Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '06

 
Kategori
Ramazan
 

Çocukluğumun Ramazanları

Çocukluğumun Ramazanları
 

Gecenin bir vakti, yattığımız yere gelirdi yemek kokuları…
Öylesine dayanılmazdı ki hemen uyanırdık derin uykularımızdan.
Serin döşemelere değerken çıplak ayaklarımız, annemiz biraz şaşkın, gözlerini kocaman açarak:
- "Ah yine mi uyandınız? derdi.
Bükerdik boynumuzu;
- Ne olur kızma anne, bizde oruç tutalım…

Kızmazdı elbette boynumuzu bükmüş halimizi görünce. Sofraya iki tabak daha ilave edilir, mis kokan yemekler konurdu önümüze. Binbir heyecan ile tutardık oruçlarımızı.

Bilmezdik, anlamazdık tam olarak neden oruç tuttuğumuz, zira ufacıktık.

Dedem satın alırdı tuttuğumuz oruçları. Niye alırdı, neden satardık bilmezdik ama heyecanla beklerdik bize gelmesini.

Sonra yıllar geçtikçe Ramazan ayının bedeni ve nefsi terbiye için Müslümanlara verildiğini, oruç tutmanın farz olduğunu da öğrendik elbette.

Ama çocukluk yıllarımın Ramazanı denince aklıma gelen, gözlerimin önünden film şeridi gibi kayan resimde, hep sıcacık yatağı terk edişimizdeki heyecan, uykuyu bölen yemek kokuları, sokaktan geçen davulcunun davulunu değişik şekilde çalışı ve bayram telaşı vardır.

Bayram…

Annemiz gece yarılarına kadar uğraşır yeni giysiler hazırlardı bize.

O zamanlar hazır giyim yoktu sanırım. Belki de vardı da bizim alacak gücümüz yoktu.

Bayram sabahı erkenden uyandırırdı annem.

- "Haydi kalkın da hazırlanın bakayım, az sonra babanız Bayram namazından gelecek" derdi.

Heyecanla fırlardık yataklardan. Annemiz diktiği giysileri, geceden odamıza asmış olurdu. Bembeyaz çoraplarımız, pırıl pırıl pabuçlarımız hazırlanmış bizi beklerdi.

Tertemiz giyinir annemize yardım ederdik.

Kahvaltı sofrası hazırlanır, mis gibi kokan çay demlenir ve baba yolu gözlenirdi.

Babamız gelirken illaki fırından yeni çıkmış, sıcak sıcak simitler, poğaçalar getirirdi.

Babam sofraya oturmadan önce oymalı koltuğuna oturur bizi beklerdi.

Önce annem babamın elini öper ve onun yanındaki koltuğa otururdu.

Sonra bizler sıra ile önce babamızın sonra annemizin elini öperdik.

Bu el öpme faslı en çok sevdiğim fasıldı. Babam cüzdanına önceden yerleştirildiği belli olan gıcır gıcır kağıt paralar verirdi bize Bayram harçlığı olarak. Annemiz ise mis gibi lavanta çiçeği kokan mendiller hediye ederdi.

Sonra neşe içinde sofraya oturur, hep birlikte kahvaltımızı ederdik.

Bayram sabahlarının büyüsü hepimizi sarar, bir rüyaya dalar gibi mutlu mesut bayramın tadını çıkarmaya başlardık. Daha sonra aile büyüklerimizi ziyaret etmek için hazırlanır birlikte çıkardık evden. Dedem, babanannem çeşitli hediyeler ile beklerlerdi bizi.

Çocuktuk, ufacıktık..ama bilirdik ki Ramazan demek, oruç demek, mis kokan sıcacık pideler demek, davulcunun güm be de güm güm diye davula vurarak maniler söylemesi demek, bayram demek, rengarenk şekerler ve tepsilerle baklava, revani,kadayıf gibi tatlılar demek…

Ve bir de konu komşu, eş, aile, dost, arkadaşlar ile selamlaşmak demek.
Eh elbette bol bol harçlık da demek.
Hoşgelirdi Ramazan ve ne güzeldi Bayram…

 
Toplam blog
: 79
: 1982
Kayıt tarihi
: 17.07.06
 
 

Salyangozları bilirsiniz... Onları görmeseniz bile geçtikleri yerde bıraktıkları izlerden anlarsı..