Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Sonsuzluk (Osman Özeker)

http://blog.milliyet.com.tr/yasev

31 Aralık '09

 
Kategori
Yılbaşı
 

Çocukluğumuzun yılbaşıları

Çocukluğumuzun yılbaşıları
 

Yarın yeni bir yıla giriyoruz. Hepimizin yeni yıldan beklentileri, umutları var.

Günümüzün dev gibi büyüyen sorunlarıyla birlikte birçoğumuzun umutsuzluğa kapıldığı, strese girdiği, hatta koşulların birçok insanımızı “panik atak” yaptığı 2009 yılını nihayet geride bırakıyoruz.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, yine de 2010 yılına “merhaba” demek, umutlarımızı bu yıla taşımak zorundayız.

Günümüzün yılbaşı kutlamaları da artık “yön değiştirmeye başladı. Bundan on sene önce orta halli bir aile en azından ailece bir yerlere gidip neşe çersinde yeni yılı karşılarken, bugün bu aileler evlerinden dışarı çıkamaz, TV karşısından kopamaz hale geldi.

Ben sizleri daha eskilere, çocukluk yıllarıma götürmek istiyorum. Yani altmışlı, yetmişli yıllara.

O yıllarda da bugünkü gibi yoksulluk vardı, sıkıntı vardı. Ancak o yılların insanları yoksulluğa rağmen, sıkıntılara rağmen yine de mutluluğu bir şekilde yaşayabiliyordu.

Her şeyden önce aileler arasında bir dayanışma, bir samimiyet ve geleneksel misafirperverlik vardı.

Benim ailemde yoksul bir aileydi. Evimizde elektrik dahi yoktu. Yılbaşı akşamı komşulardan, akrabalardan oluşan bir kalabalık oluşur, herkes kendi imkânlarıyla “yılbaşı sofrasına konmak üzere yiyecekler getirirdi.

Yılbaşı soframızın vazgeçilmez meyveleri elma, armut, portakaldı. Çerezlerimiz ise leblebi, kavurga (Buğdayın kavrulması ve içine ceviz katılmasıyla oluşan), dut ve iğde kurusu gibi yiyeceklerdi.

Yılbaşı soframızın ana menüsü ise Tavuktan veya av hayvanlarından (Ördek, kekelik, bıldırcın, sığırcık) yapılan “arabaşı” yemeğiydi.

Akşamın ilk saatlerinde bir taraftan pilli ve lambalı radyomuzdan TRT ‘de yayınlanan şarkı ve türküler dinlenirken meyve ve çerezler yenir, diğer taraftan da “tombala” çekilişleri yapılırdı.

Evin büyükleri (erkekler) genelde rakı içerler, çocuklara ise gazoz veya vişne şurubu verilirdi.

Gecenin geç saatlerine doğru TRT Ankara radyosundan artık finale saklanmış sanatçılar birer birer program yaparlardı.

Gece on ikiden sonra Safiye Ayla Atatürk’ün en sevdiği şarkı olan “Alişimin kaşları kara” ile girer, ardından kısa bir “yeni yıl” kutlamasıyla proğrama devam ederdi.

Gecenin ilerleyen saatinde bu kez Müzeyyen Senar, Nuri Sesigüzel, Bedia Akartürk vardır. Bedia Akartürk’ün Orta Anadolu’ya özgü türküleriyle artık evde herkes ayaktadır ve oynamaktadır. Bedia hanım hele bir de “aslan Mustafa’yı” söylediği zaman neşe doruk noktasındadır.

Gecenin son sanatçısı ise benim gibi ellili, altmışlı yaşlarda olan bir çok insanın hatırlayacağı gibi “sanat güneşimiz” Zeki Müren o lambalı kutumuzdan bizlere seslenmektedir;

-Benim canım, sevgili dinleyicilerim, hepinizi en derin sevgilerimle ve muhabbetlerimle kucaklıyorum” sözleriyle başlayan “yeni yıl” kutlaması sonrası nefis şarkılara başlar. Artık saat gecenin ikilerini bulmuştur, ailede yemek sırası ise arabaşına gelmiştir. Kış gecelerinin özellikle de Orta Anadolu’nun vazgeçilmezi olan arap aşına.

Herkesin elinde bir “tahta kaşık”, önce hamura, sonrada sıcak çorbaya daldırılarak birbiri ardına yudumlanarak gecenin finali yapılır.

Dışarıda kar varsa, gençler kar altında yürüyüşe çıkar, dışarıda da vakit geçirilir.

İşte benim çocukluğumun yılbaşları bu şekilde geçerdi. Sıcak, samimi, elde ne var ise yetinilerek, neşe ve huzur içersinde yeni bir yıla daha girerdik.

Bugün yeni bir yıla, yeni umutlarla giriyoruz. Temennim ve dileğim herkesin beklentilerinin gerçek olması, ama en önemlisi ise huzur ve mutluluk içersinde 2010’u geçirmesi.


Sonsuzluk (Osman Özeker) 31.12.2009


 
Toplam blog
: 287
: 3107
Kayıt tarihi
: 11.07.08
 
 

1949 Konya Ereğli doğumlu olup, halen İzmir'de oturmaktayım. A.Ü. Eğitim Fakûltesi mezunuyum  Ata..