Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '07

 
Kategori
Sinema
 

Çocuksuz bir dünyada "Son Umut"

Çocuksuz bir dünyada "Son Umut"
 

İnsan, hem âlemin içinde, hem de bir âlemdir. Bu nedenle bir insanı öldürmek, bütün insanlığa sıkılan bir kurşundur. Bir insanı kurtarmak ise, bütün insanlığı kurtarır.

Dünya, 2027: Gelecek için umut gittikçe önemini kaybeden bir kaynak oluyor. Son doğan bebeğin üzerinden neredeyse 19 yıl geçmiş ve açıklanamayan evrensel çocuksuzluk her geçen yıl beşeriyet sınırlarını, gelecekteki tüm haklarından vazgeçirmeye yaklaştırmıştır.

Çoğu insan kaçınılmazı benimsemeyi seçip, ayrılıkçılığın, kanunsuzluğun ve nihilizmin içine çekilirken, diğerleri birleşik bir gezegen ve yavaş yavaş azalan nüfus için mücadeleye devam eder.

Büyük Britanya militarist emperyalist siyaseti sayesinde hiç artmayan iç çekişmelerle, buna karşılık kıyılarında olağanüstü yasadışı mülteci istilâsı görünerek ayakta kalmayı başaran idari bölgelerden biridir. Ama sıkı, totaliter bir yönetimle bu “mülteciler” gözaltı kamplarına toplanıp sınır dışı edilmektedir.

Theo (Clive Owen) için, tüm bu olaylar önemsiz olup, kendisinin duygusuzluk durumuna sahip olmasına neden olur. Bir zamanlar hem aşkta hem savaşta Theo’nun ortağı olan Julian, mülteci nüfusun hakları için mücadele eden gizli bir örgütün başıdır. Theo’yu kaçırarak örgütündeki genç bir kadın olan Kee’nin tehlikesizce ülke dışına götürülmesi için gerekli olan kâğıtları elde etmesi için yardım ister.

"Son Umut" (Children Of Men) adlı bu film, son derece önemli mesajlar içeriyor...

Oscar adayı sinemacı Alfonso Cuaron, ürkütücü gerilim filmi ‘Children of Men’le, yakın gelecekle ilgili endişe verici bir görünüm yaratıyor ve bugünün dünyasına da bir uyarı çağrısı gönderiyor.

Irak, Afganistan işgalinin yaşandığı, Ortadoğu sorununun giderek tırmandığı bir dönemde, "hayattan yana taraf tutuyor."

Televizyondan, medyadan her gün duymayı neredeyse alıştığımız şiddetin ve katliam haberlerinin ortasında, film insanlığın yüzüne şiddetli bir tokat gibi iniyor. Bir bakıma insalığın gelecekteki halinin ne olacağına ayna tutuyor.

Bir bakıma Daniel Boy'un "28 Gün Sonrası"nın İngiltere'sindeyiz... Sokaklar boş, her yer tehlikeli. Dünyanın her yerinden bir umut için gelen göçmeneler, sürekli toplanıp, gözetim altında tutuluyor. Bir nevi SS Kampı gibi...

Ve bütün bunların içinde beliriveren bir umut. Bir bebeğin doğması için taşınan "son umut".

Ömür Gedik, "Son Umut, alt metinlerin doluluğu, perdeyi kaplayan görüntülerdeki detayların zenginliği, belgesel havasındaki uzun tek çekimleri ve oyuncuların dozunda performanslarıyla seyrine doyum olmayan bir film." derken, Uğur Vardan şöyle demiş: "Alfonso Cuarón imzalı 'Son Umut', fantastik bir öykü vasıtasıyla günümüz dünyasına politik göndermelerde bulunan son derece başarılı bir anti-ütopya filmi."

Filmde öyle bir sahne var ki, bir bebeğin ağlayışının bütün insanlığı susturuşu, daha önemlisi bütün silahları susturuşu ve savaşı durdurması her şeyi özetliyor.

Tek bir bebeğin, tek bir canın bile ne kadar önemli olduğunu, bir canın hayatı değiştirebileceği vurgulanıyor.

Ve siyasetin, her zamanki gibi ne kadar kirli olduğunu...

Başta dediğim gibi, insan bir âlemdir. Var etmek de, yok etmek de onun elinde.

Her ne olursa olsun şu gerçeği değiştirmez: Varetmek zor, yıkmak çok kolaydır...

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..