Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '14

 
Kategori
Futbol
 

Çoğunluk - Azınlık

Çoğunluk - Azınlık
 

          Her futbol sezonu bittiğinde “bir futbol sezonu daha bitti” diye sonlanan yazıların baş sözcükleri “acısıyla tatlısıyla” diye başlar. Ama bırakın sezonun bitmesini daha ortasına bile gelmeden “tatlı” namına hiçbir şey olmadı. Kulüplere saha kapatmalar, para cezaları, yöneticilere hak mahrumiyetleri verildi. Bir cinayet davasında cinayeti işleyene değil de O’nun tüm ailesine ceza verilmesi neyse, tüm taraftarlara ve kulübe ceza verilmesi de aynıdır. Oysa sezon başında “saha kapatma” cezası verilmeyeceğini söylemişti TFF (Türkiye Futbol Federasyonu). Soruna kökten en kolay çözüm yolu seçildi. Tribünlere “gelmesinler” istendi. Çünkü iktidara her konuda protestolar başlamıştı. Kötü tezahürat gerekçesinin arkasına saklanıp, aslında hükümet katlarına protestolar başlayınca; gelenlere “aman ha” dedirten sopa “e-bilet” (passolig) uygulaması geldi. Bireyleri fişleyen uygulamada kart verecek yandaş şirketin gazetelere tam sayfa ilan vermesinden öğrendik ki meğer spora ne büyük yatırımlar yapmışmış (!).. Tüketici mahkemesi e-bilet uygulamasını iptal etti ancak Atatürk Orman Çiftliği arazisine yapılan inşaatın mahkemece durdurulmasına “hadi yıkın da görelim” diyen zihniyete nazire yaparcasına TFF de“henüz İcra Müdürlüğü’nden ulaşan bir karar yoktur, 10 Mayıs 2014 tarihli basın açıklamasında da belirtildiği üzere e-bilet uygulaması halihazırda uygulandığı şekliyle devam etmektedir” dedi. Daha sonra Ankara 16. Tüketici Mahkemesi, taraftar derneğinin dava açma hakkı olmadığını savundu, davanın düşürülmesini talep etti ancak bu talep reddedildi. Taraftar fişleyen “Passolig”e ise ihtiyati tedbir konma reddedildi ancak dosya; 6222 sayılı yasanın “elektronik kart” uygulamasını içeren maddenin Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi’ne aykırı bulunması sebebiyle Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Mahkeme 30.06.2014’e ertelendi. Ne olacağı belli değil, bir kaos’tur gidiyor. “Passolig alanlar bile maçlara gitmiyor” diye açıklamalar, araştırmalar yayınlandı.

          Burada en büyük sıkıntı, KİŞİNİN PASSOLİG ALIRKEN VERDİĞİ BİLGİLERİN DAHA SONRA TİCARİ AMAÇLI BİR BAŞKA ŞİRKETE DEVRİNİN-SATILMASININ YAPILACAK OLMASIDIR. Yani kişi, bu passolig’i alırken onu da kendi imzası ve rızası ile taahhüt etmiş olmaktadır.

          Sonra toplumsal yaşamda öyle kaoslar yaşandı ki, her grubun başında olan yöneticiler; o gruba sahip olmalarını karşı tarafı susturmakla eşdeğer gördüler. Bu yüzden bu toplumun içinden çıkan spor izleyicileri de toplumun erk gücünü elinde tutan diğer yöneticilerden farklı olamazdı. Seçimle iktidara gelen her yönetici, demokrasiyi sadece seçim sırasında ve kendilerine oy verildiğiyle eşdeğer algılayıp, seçildikten sonra diğer bireylere söz hakkı bile vermek istemediler. Şu anda takım kadrosunda olmayan ve gönderilen eski bir oyuncuları lehinde tezahürat yapan tribündeki taraftarlarına “sizleri buraya bir daha sokmam ha” diyerek tehdit eden yönetici, demokratik protesto hakkını kullanan vatandaşına gazla, kurşunla, suyla karşı koyan ve “sizleri buraya sokmam ha” diyen hükümet katlarından farklı değildi. “Sizleri buraya sokmam ha” diyenlerden birisi power point sunumlu basın toplantısı yaptı, “aha bunlar iyi bakın hiç sevinmiyorlar golden sonra” diyerek biletlerini iptal etti, diğeri ekmek almaya giderken vurulanı terörist.

          “Sporda şiddet olmasın”diyenler ne bekliyorlardı ki? Bu sözün arkasından hemen şiddet kesilecek miydi?

          “Toplumda kaos yaratılmak isteniyor, iktidarımıza her fırsatta karşı çıkılıyor” diyen hükümet katları, kaos çıkmaması için ne çaba gösterdiler de spor taraftarları da aynı çabayı göstereceklerdi? Dışarıda gayet sakin, ılımlı bir toplum var da bu insanlar spor sahalarına girince mi değişiyor? Tribündeki taraftar da tribün dışındaki vatandaş da aynı toplumun içinden çıkıyor. “Biz GEZİ’yi iyi yönetemedik, baştan bunun böyle durumlara geleceğini tahmin bile edemedik” diyen yönetici zihniyeti, sözüm ona yeni çözümler üretebilmek için aslında yeni kaoslar ve sorunlar yarattıklarının da farkındaydılar. Ama hani “mağlup olmak” deyimi var ya, kendilerini de tıpkı bir spor müsabakasındaki gibi “yenilmiş” kabul edeceklerdi. Oysa sporda yengi ve yenilgi olağan bir sonuç olmasına rağmen (ki ne yazık ki bu da spor taraftarları arasında olağan bile değildir) hükümet katlarında da sorunları çözmeye niyetlenirken “yengi veya yenilgi” söz konusu bile olamaz (gerçi “görüşen şerefsizdir”den “heyet” noktasına geldiler ama olsun..!..). Ama gel de anlat, sorun çözmeyi “yenilgi” olarak algılayanlar en çarpıcı sözüm ona başarıların çözüm gerektiren yeni sorunlar toplamına katkı yapmaktan başka her hangi bir işe yaramadığını da kanıtladılar.

          İş böyle devam ederse sporda da ülke yönetiminde de demokrasiyi sadece “çoğunluk” olarak görenler, geride kalanları da her zaman “azınlık” olarak görmeye ve ezmeye ne yazık ki devam edeceklerdir (zeytin ağaçları dahil..!..).

 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..