Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '17

 
Kategori
Deneme
 

Çoğunluk etkisinin irdelenmesi

Çoğunluk etkisinin irdelenmesi
 

Çoğunluğa uyan zayıf birey!


Birey, modern zamanın en büyük buluşlarından biridir. Rönesans’a kadar, insanın ufkunda daima biz vardı; insan, ailesine ait olduğu gruplara bağlı ve onlara karşı sorumlu olarak yaşamıştır. Coğrafi keşifler, teknik buluşlar, ticaret ve bilimle, insanlık yeni bir atom bulmuş ona birey demiş, bağımsız düşünce ve duyguları, hakları ve özgürlükleri olan bir varlık olarak tanımlanmıştır. Birey, akıllı davranan, şeyleri ve insanları nesnel olarak yargılayabilen, nedenleri bilerek hareket eden, diğerlerinin görüşlerini peşinen değil, inceleyerek, tartarak kabul eden bir kişi olarak düşünülmüştür. Bireyin düşünerek hareket ettiği, hem yalnızken hem de grup halindeyken, zekasıyla ve kendi çıkarlarını hesaplayarak, davrandığı anlayışı benimsemiştir.

Birey tek başındayken, sosyal dünyanın deşifre edilmesinde, donanımsızdır. Şeylerin, objektif bir görüşüne sahip olmak için, diğerlerine dayanmaya ihtiyacı vardır. Belirsizlik durumunda, ideal olan şey, durumun kolektif bir tanımına varmak, sosyal bir gerçeklik yaratmaktır. Burada hatanın ancak bireysel, gerçeğinde ancak sosyal olabileceği, kolektif olarak yanılmanın mümkün olamayacağı düşüncesi vardır.

Herkesin aynı bir görüşe katılması, bir çoğunluk etkisi yaratır. Herkes aynı şeyi düşünmek zorundadır ve etki kendini bir sosyal zorlama olarak gösterme ihtiyacı duymadan bir sosyal baskı aracılığı ile gerçekleşir, hatta bu onun etkililiğinin kaynağıdır, hiçbir görünür zorlama, hiçbir açık seçik baskı yoktur.

Çoğunluğun bireyler ve azınlıklar üzerindeki etkisi, 19.yüzyılda eşitlik ile özgürlük arası diyalektik gerilimi inceleyen Alexis de Tocqueville’nin de vurguladığı bir konudur. Henri Paicheler’in belirttiği üzere, Tocqueville, her yerde hazır ve her yere yayılmış çoğunluk kuralının yabancılaştırıcı özelliğini vurgulamıştır. Çoğunluk etkisi hiçbir maddi gerçeklikte somutlaşmadığı, aksine tüm zihinlere damgasını vurduğu ölçüde kaçınılması zor bir olgudur. “ABD’de, çoğunluk, düşüncenin etrafında müthiş bir çember çizmektedir, sanki tüm kafalar, aynı bir modele göre oluşturulmuş gibiler, aynı yolu yolları izliyorlar.” Burada benzerlik, fikirlerin üretim planında gerçekleşir, belirli bir mantık bu üretimi kanalize eder. Bu ince boyun eğiş durumu, şiddete dayanmaz, bizzat düşüncenin tarzlarından kaynaklanır.

Paicheler’e göre, çoğunluk kuralı, herkes tarafından paylaşılmış bir anlamlar evrenine dayanır ve herkesin, gerçeklik ve kendi davranışı konusunda tek bir yorumda bulunmasını sağlar. Çoğunluk, gerçekle olan ilişkimizi tanımlar, kendi iradesini ifade ettirmekten daha fazlasını yapar, kendi bakış açısını evrenselleştirir. Tüm sapmalar, hem çoğunluk üyelerinin kendine güvenlerini, hem de bizzat gerçeği tehdit eder. Üstelik eşitlik ve benzerliğe dayanan davranışların açık anlamları, çoğunluk etkisinin ve gücünün gerçek anlamını gizler. Çoğunluk, ikame bir gerçeklik işlevi görerek tüm diğer gerçekliklerin ekranı rolünü oynar. Burada ekran kavramı, çoğunluğunkinden bir başka gerçeklik olduğu fikrini içerir, ama çoğunluğun düşünce sistemini benimsemiş olanlar, bir başka şeyi düşünemez. Bakış açılarının benzerliği, onların geçerliğini de onaylar. “Çoğunluğun moral hakimiyeti, kısmen şu fikre dayanır; bir tek insana kıyasla pek çok insan daha sağduyuludur, bilgilidir… Bu zekalara uygulanmış bir eşitlik teorisidir.”

Tocqueville, çoğunluğun bireyler üzerindeki ideolojik, ‘moral’ hakimiyetinin altını çizdikten sonra, “belirsizlik karşısında, en çok sayıda insanla benzerlik sayesinde güvenlik arayışı” ifadesini kullanır.

Paicheler’e göre, kuşatılmış düşünce, kaynaşma mitosuyla desteklenmektedir. Toplumsal grupta insanlar, sanki koşulları eşitmiş gibi davranmaktadır. Çoğunluğa gerçekten ait olmaları gerekmese de aidiyet duygusu yeterlidir. Bireyler, zevklerini, alışkanlıklarını ve görünüşlerini değiştirerek gruba aitmiş, mensupmuş gibi görünürler. Görüntü ya da şeylerin yüzü öne çıkar. Aranan şey diğerlerine benzer görünmek ve kendini benzer görmektir. Bu hedef her şeyden öne çıkarak çoğunluk kurallarını oluşturmaktadır.

Bir çoğunluğun her üyesiyle çoğunluk arasındaki bağların gücü de uyma davranışını etkiler. Bir kişiyi bir ilişki ya da çoğunlukta tutan olumlu ya da olumsuz bütün güçlerin toplamı, başka bir kişiden veya çoğunluktan yakınlık bekleme eğilimi ve bu kişi yanında olduğunda bireyin kendisini güvende hissetmesi bağlanmaya neden olur. Halk içinde epey yaygın bir deyimle, bu davranış, sürüye uymak, yani kendin olamamak, başkasına boyun eğmek olarak ifade edilir.

Sürüye, çoğunluğa uyan insanların ortak özellikleri, çok kaygılı, düşük statüye sahip olmaları, başkalarının kendisini onaylamasına çok ihtiyaç duymaları, otoriter kişiliğe itaat etmeleri, eğitimlerinin düşüklüğüdür. Ayrıca, bizimki gibi doğu kültürlerinde boyun eğme toplum olarak teşvik edilir ve pozitif bir davranış olarak görülür.

Sonuç olarak; evrensel boyutu ile modern zamanın en büyük buluşu olan bireyin gelişmediği bizim gibi toplumlarda, Rönesans öncesi batı toplumlarında olduğu gibi çoğunluğa uyma davranışı halen genel bir eğilimdir.

Bu konuda, Nietzsche’nin sözü önemlidir; “Kuralları çoğunluğun koyması, çoğunluğun haklı olduğu anlamına gelmez. Bu sadece çoğunluğun kolay aldandığı anlamına gelir.”

Nizamettin Biber

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..