Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '10

 
Kategori
Güncel
 

Çok Farklı Bir Portre Sükran Soner

Çok Farklı Bir Portre Sükran Soner
 

Şükran Soner


Cumhuriyet yazarı Şükran Soner epey zamandır dikkatimi çekiyor.

Yer aldığı tartışma proğramlarında düzgün ve seri konuşuyor. Her soruya zorlanmadan cevap veriyor, her konuyu kesin hükme bağlıyor.

Görüşlerini, kendi zihninde bir gerçeklik zeminine oturtuyor. Ele aldığı olayın, aynen anlattığı gibi cereyan ettiğine samimiyetle inanıyor. Ayrıca, "ben yaptım, ben gördüm, ben yaşadım" şeklinde, muhataplarının itiraz edemeyeceği cümleler kuruyor.

İzleyebildiğim her proğramında rahat ve kendinden emin bir tavır sergiliyor. Her şeye aşina ve her şey hakkında derin malûmata sahip bir insan görüntüsü veriyor. İnsanda, sanki bilmediği, görmediği, duymadığı, yaşamadığı hiç bir şey yokmuş hissi uyandırıyor. Her olguyu, kendi dünya görüşüne uygun biçimde açıklıyor.

Meselâ, "İslamcıların, aldıkları yardım paralarını kendi çizgilerinin finansmanında kullandığını ÇYDD'nin ise, anayasal şemsiyede bir eğitim için harcadığını" iddia ediyor. Yani kendine yakın bulduğu ÇYDD'yi, ideolojik yapısından soyutlayarak nesnelleştiriyor. Dile getirdiği tüm iddialar aşağı yukarı bu çizgide oluyor.

Yeri gelmişken buraya, Ergenekon hakkındaki görüşünü de kaydedelim: Bayan Soner, "Ergenekon soruşturmasının cumhuriyet değerlerine, laikliğe ve Atatürk devrimlerine sahip çıkan kadroları dağıtmaya yönelik bir operasyona dönüştüğünü" söylüyor. (1)

Yakın tarih, ekonomi, siyaset, hukuk, sosyoloji velhasıl aklınıza ne geliyorsa her şeyi, en iyi ve en doğru biçimde sadece o biliyor. Zaman zaman, karışısındaki konuşmacının sözüne müdahale ederek tasdik veya (genellikle) tekzip te yapıyor.

Kendisi gibi düşünmeyenlerin hiç bir açıklamasını kabul etmiyor. Hepsine itiraz ediyor. Ülkede yaşanan tüm olumsuz hadiselerin ana sebebini sağ kesime yüklüyor. Kafasındaki çizgi, toplumu tam ortasından ikiye ayırıyor. Buna göre bir tarafta solcu, ulusalcı kesim ve (yök dışındaki) kurumlar, diğer tarafta yök dahil, tüm sağcı gruplar bulunuyor. Ayrılmış iki kitleyi, "iyiler ve kötüler" şeklinde sınıfladığımızda birinci taraf, "iyileri" ikinci taraf ta "kötüleri" temsil ediyor.

Son izlediğim bir tartışma programından sonra böyle bir kişiliğin, başkalarının da dikkatini çekip çekmediğini merak ettim. Adını yazdım, karşıma çıkan bazı sitelere baktım. Onu, benim gibi kaygıyla izleyenlerin yanında yüceltip sevenlerinin olduğunu da gördüm. İşte üç örnek

"Cumhuriyet Gazetesinin mümtaz jakobenlerinden ... Üstündeki cilayı kazıyınca altından yeni bir Server Tanilli; dişi bir Doğu Perinçek çıkıyor ve bu çizgi, bu işi yıllardır yapıyor. "Cumhuriyet"lerini demokrasi canavarına kaptırmıyorlar. (2)

" ...bir tartışma programında başörtüsü takan herkesi militan olarak değerlendirerek paranoyaklığın ne kadar ileri gidebileceğini göstermiş olan, ayrıca kendisini aydın olarak tanıtmasına rağmen içinin ne kadar karanlık olduğunu gözlemlediğimiz şahsiyet.(3)

"Tam bir ulu bilge. Her şeyi biliyor vallahi. Ne sorsanız verilebilecek en güzel cevabı veriyor. ... " (4)

İzlediğim son programında Şükran Hanım, "çoğunluk oligarşisi" diye bir terim kullandı, karşısındakiler şaşırdı. M. Türköne, "oligarşi azınlık demektir, " dedi ama o geri adım atmadı; kavramı tekrarlamaya devam etti.

Branşı ekonomi olan bir konuşmacı, Türkiyenin durumu hakkında rakamlara dayanan bir açıklama yaptı. Fakat Bayan Soner, anlatılanların tümüne itiraz etti ve mevcut ekonomi hakkında bir sürü, düz ve olumsuz cümle kurdu.

Adam sinirlendi ve söylediklerini verilerle desteklemesini istedi. Şükran Hanım hiç düşünmeden, "ben somut verilerle konuşuyorum" dedi ama ağzından, "doğru" diyebileceğim tek bir somut örnek çıkmadı. Söyledikleri, bildim bileli muhaliflerce tekrarlananlardan ibaretti.

Takip edebildiğim tüm konuşmaları ve okuduğum bazı yazıları beni şöyle bir sonuca götürdü. Bu kişi, içinde bulunduğu fikrî yapının hayatın tüm gerçeklerini ihata ettiğinden tamamiyle emindi. Bu yüzden, iddialarının doğruluğundan en ufak bir şüphe duymuyordu.

Sanıyorum Şükran Hanım, bıkıp usanmadan tekrarlayıp durduğu aynı şeylere zamanla, tartışmasız doğrular olarak bakmaya başlıyordu. Eğer kanaatim doğruysa, bu tavır kesinlikle yanlıştı. Şimdi buna iki örnek vermek isitiyorum.

Bayan Soner, Şemsi Denizer öldürüldüğünde Zonguldak'a gitmiş. Okuyalım: "Cenazesinin kaldırıldığı gün Zonguldak merkezden bindiğim taksinin şoförü, ağlayarak anlatıyordu. Tetikçiyi bir gün önce, önemli bir özel maden şirketinin patronlarından birinin elinden zarf alırken görmüştü!" (5)

Şu tesadüfe bakın ki, Bayan Soner'in bindiği taksinin şöförü karşısına, katili azmettireni gören biri olarak çıkıyor. Böyle bir insan nasıl bilge olmasın. Baksanıza, her şey ayağına geliyor.

Soner, Ak Parti'nin kuruluşunu da şöyle açıklıyor: "İş güvencesi yasası karşısında ikiye bölünen Fazilet Parti'lilerden muhalif olanların, daha sonra AK Parti'yi kuran kadro" olduğunu söylüyor ve "AK Parti medya anlaşmasıyla kuruldu" diyor. (6)

Aslında Bayan Sonerin bu görüşüne, "Ak Parti'nin kurulma sebepleri arasında sayılamayacak tek iddia" olarak bakabiliriz. İş güvencesi yasası FP'yi ikiye bölmüş, karşıtlar da medya desteğiyle Ak Parti'yi kurmuşlar. Bu iddiaya inanmak için zırdeli olmak lâzım. Yalnız, Ak Parti kurulduktan sonra, "Muhtar bile olamayacağı" manşetlere taşınan Erdoğan'a, bilmediğim bir nedenle, yeşil ışık yakıldığına itiraz edemem.

Bana göre Şükran Soner, ideolojik bağımlılığın insanı realiteden ne denli uzaklaştırdığını gösteren somut bir örnektir. Bu anlayış, (ideolojik kazanım ya da haklı çıkma uğruna) dezenformasyonu meşrulaştırmaktadır. Esasen fikri yapıyı güçlendirme ve insanları belli bir akımın bağlısı haline getirme hırsıyla karşıtları, ebedi suçlu ilân etmenin kabul edilebilir bir yanı yoktur. Çünkü bu yöntemle yaratılan sanal dünya insanları, özellikle gençleri hayatın gerçeklerine yabancılaştırmaktadır. En kötüsü de ideolojik kamplaşmalara ve şiddete yol açmaktadır.

Bu anlayış, sağlıklı bir ruh halini yansıtmıyor ve toplumsal birlikteliğimizi dinamitliyor. Kitleleri birbirinden uzaklaştırıyor. Düşman taraflar oluşturuyor. Genel kavrayış, herkes inancını, fikrini ve yaşam tarzını kendi seçmeli" yerine, "herkes, benim istediğim gibi düşünmeli ve yaşamalı" şekline dönüşüyor.

Bence bu yanlıştan mutlaka kurtulmak lâzımdır. Tartışmaları ideolojik zeminden gerçeklik zeminine kaydırmalı, (sağ veya sol) kendi ideolojisini, "değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez" olarak görenlere, iddialarının yanlış olduğu bir şekilde kabul ettirilmelidir. Zira hiç bir horoz, insanı darı olarak görmez. Horozun, insanı darı olarak gördüğü sanısı beşere has bir vehimdir ve tedavisi de mümkündür.

Gördüğüm kadarıyla çevremizde, terapiye ihtiyacı olan önemli sayıda insan var. Bazan benim bile oluyor.


Resim: http://site.mynet.com/hatice.bican/
(1)-http://www.ntvmsnbc.com/id/24956345/
(2)-(itaatsiz, 12.05.2003 15:53
(3)-"(ozmania, 21.06.2005 01:4
(4)-"(areels, 14.02.2008 17:50) http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=%C5%9F%C3%BCkran%20soner
(5)-http://www.ilk-kursun.com/2010/05/sukran-soner-yazditaseron-cikti/
(6)-http://www.haber7.com/haber/20100526/Bu-sinegi-de-Erdogan-mi-gonderdi-Video.php

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..