- Kategori
- Deneme
Çok Hem de Pek Çok!
Bir Takvim Yaprağından
Günümüzde hatta son yıllarda yaşam koçu, danışmanı, eğitmeni gibi farklı adlar başlığında benzer söylemler, insanlar ve meslekler meydana geldi.
Verilen her emeğe, üretime samimiyet ve iyi niyet barındırdığı sürece saygılıyım, Fakat bu durum bana git gide nasıl yalnızlaştığımızın, sosyalleşiyor, çağdaşlaşıyor, doğru iletişim yolları buluyoruz söylemlerinin aksine nasıl da ortada kaldığımızın resmi gibi geliyor.
Ortada kaldık çünkü, büyüklerin yaşamdan aldığı dersler, yaşama kattığı tecrübelerden yararlanabilme zenginliğinin önemi ve değerini bilenimiz yok, ortada kaldık kendi başımızın çaresine bakabilecek kişisel olgunluğa eriştirebilecek ne okullarda eğitim ne öğretmenimiz var eskisi gibi, ileri taşıyabilecek insani yakıtımız yok yani, ortada kalakaldık öylece, bizler okul açılsa da öğretmenlerimize, arkadaşlarımıza bir an önce kavuşabilsek diye can atar, dışardan alınacak takviyelere ihtiyaç duymazdık, okula gitmeden önce özünden alıp, sözüyle dağıtan, aile büyükleri, sokakta mahalle amcaları, teyzeleri, okulda öğretmenlerin doldurduğu cevherlerle gelişen hayatlarımıza zamanla kendi kazanımlarımız eklenerek bildiğimizi paylaşıp bilmediğimizi öğrenerek yaşayıp giderdik, şimdi gençlere, komşularımın torunlarına bakıyor çok üzülüyorum. Aralarında, “Okul yansın” diyen, “Ne öğretmen ne de arkadaşlarımı hiç özlemedim, tatil bitmesin” diyenler var. Teknoloji esiri güzelim çocuklarımız bir bilse geride kalanımız nasıl çok da kaldığını bilen yok, aileye uzak, öğretmene uzak kalakalanımız çok, hem de pek çok.
Düşünüyorum da hayatlar insan yoksun ve yoksulu, evdeki büyüğü dinlemeyip dışarıda, üzerimize uyup uymayacağı belirsiz konfeksiyon giysiler gibi herkese uyabilmesi beklenen hazır zihinsel giysiler veriliyor. Ve bir de deniyor ki; geçmişten kalan ne varsa “atın kurtulun yüklerinizden” oysa ben, atmak da istemiyorum kurtul makta yükler de benim geçmiş de, beni ben eden yapı taşlarımın biri yerinden çıksa, eksik kalırım. Bu yükleri yükleyenler öyle bir ustaydı ki yüklemekte, yaşam boyu omuzlarıma bırakılan kütlelerin cüssesinden korkarken ben, o efsunlu eller ve yüreklerden birer ipek tüy gibi iniyordu bedenime, bu yüzden benimdir. Bu yüzden kabulümdür. Yaşadığım sürece hiçbir yere bırakamam klavyemin tuşlarından başka, bir de şairlere yazarlara, sözcük canbazlarının sihirli sözcüklerine emanet edebilirim,
"Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma " **
"incecikti
gül dalıydı
dokunsam kırılacaktı
dokunmadım
kurudu
gitme,
sonbahar oluyorum, sonrası hiç
ağaçlar bükmesinler nolursun boyunlarını
neden akşam oluyorum tren kalkınca
kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
az önceki çiçekler nasıl da diken diken
gitme,
sonbahar oluyorum, sonrası hiç!" ***
"İyi değiliz gözlük bak durmadan
kırmaya çalışıyorlar bizi hiç iyi
değiliz iki gözüm, bende can, sende cam
bırakmadılar, daha kırılacak ne varsa bizde,
gözlüğü olmayanlar çok mu acımasız oluyor
ne, çekip alıyorlar seni gözümden, öyle
çok eziliyoruz ki gözlük, sen bensiz kırık,
ben sensiz karanlık, nerde insanlık
bizi bu kadar kırmasalar, di’mi cam
dostum, onlara da birer gözlük alırdık!
Ne güzel gözümün önünde olman yine,
sensiz ne gülüşün tadı var ne de bakışın
sen olmayınca kötülük daha kötü görünüyor
gözüme, yumruklar daha zalim, sözler daha
sert iniyor yüreğime, sensiz bu dünya
bomboş görünüyor gözüme, sana gözüm
gibi bakacağım, artık senden başkasını görecek
gözüm yok, bizi görmeyenlere
söyleyecek sözüm yok, bizi çok kırdılar gözlük,
bizi tuzlabuz, bizi unufak, bizi camçerçeve
kırdılar da bakmadılar bir kez olsun cangözüyle,
şimdi hem cana, hem cama göz diktiler,
hem gözden düştük hem sözden, bir daha
kırılamayız gözlük, sonumuz olur kırılmak bir daha,
parçamızı bulamazlar ikimizin de! Ah ne bakacak
göz, ne görecek gönül bırakmadılar bize,
bir güzellik kalsaydı, iki ne dört gözümüzle
titrerdik üstüne, candan içeri olan camdan içeri
derdik demesine de, öyle bakımsız, bakışsız
bıraktılar ki gözümüzü, gönlümüzü, ne can
hevese geldi, ne göresi geldi camın,
biz birbirimize iyi bakalım gözlüğüm, canım,
belki onlar da iyi bakarlar kendilerine,
gözlüğüm, iki gözüm, kemiğim, bu sözlerimle
umarım kırmamışımdır seni, zira çok incesin
kırılırsın, kırılır arkadaşlığın camdan kalbi de" ****
(Budala, 22)
**Sabahattin Ali Aldırma Gönül'den,
***Hasan Hüseyin Korkmazgil Akarsuya Bırakılan mektup şiirinden,
****Haydar Ergülen Gözlüklü Şiir