Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çok lakap duydum da böylesini asla

Çok lakap duydum da böylesini asla
 

Çocukluğumuzda biz büyüklerimizden, büyüklüğümüzde de çocuklarımız bizden; çok duyduk, dinledik ve de söyledik. Bir insana lakap takmak, takma isimle seslenmek, o kişiyi anmak doğru bir davranış değil dedik. Ama şu da bir gerçek ki bu durum, bizim, bir sosyokültürel realitemiz. Mayamızda var yani, başka bir deyişle.


Ne lakaplar duydum. Eminim sizler bendekilerin çok daha orijinallerini de biliyorsunuzdur: Tehlike Yusuf, Yedi Kravatlı Deli Emin, Bodili, Tak Tak Osman ve falan filan. Ama bir lakap var ki ben kendisini tek geçiyorum her zaman.


Yıllar önceydi. Uzaktan akrabalarımız olan bir ailenin daveti üzerine Konya’nın Akşehir ilçesine bağlı Savaş Köyü’ndeki bir düğüne gittik. Bu göçmen köyünün eski ve daha bilinen adı, yanlış hatırlamıyorsam “Bermende” idi. Herhangi bir köyde doğmamış, köy ortamında sürekli yaşamamış, köylü olmayan ben ve ailem için enteresan bir tecrübeydi.


Hayatım boyunca, gerçek anlamda bir köy düğününü, ilk ve son kez, üç gün üç gece boyunca orada yaşadım. Cuma günü öğleden sonra, oğlan evinin bahçesinde başlayan düğün, pazar gecesi bitti. Kaç koyun ve kaç inek kesildi anlayamadım. Kaç tencere pilav, çorba ve düğün yemeği yapıldı; söylemişlerdi ama hatırlayamıyorum. Kaçar kasa rakı, şarap, votka ve meşrubat içildi kestiremedim.


Klarnet, cümbüş, keman ve darbuka çalanlardan oluşan müzisyenler, üç gün üç gece boyunca neredeyse hiç durmadılar. Müzikle o kadar içli dışlı olmama rağmen, hayatımda dinlemediğim, duymadığım ve mest olduğum şarkılar-türküler çalındı söylendi.


Sabah kahvaltılarda dahi saç kavurma yeniyordu. Tandır ekmekleri sıcak sıcak sofraya geliyor, tereyağları içinde eriyip gidiyordu.


Aynı köyde bulunan kız evine, gelin almaya ben de gittim. Düğün konvoyu, yürüyerek, çalarak, söyleyerek ve oyunlar oynayarak ilerledi. Kız alındı, al örtülerle süslenmiş, bir al ata bindirildi, çift ayağı sekiliydi. Ve öylece, yine çala-söyleye oğlan evine gelindi.


Gündüzleri de sürekli eğlence devam ediyordu ama asıl gün battıktan sonra durum daha bir güzel ve özel hal alıyordu. Kocaman bahçe, ağaçların dallarından sarkıtılan onlarca ampulle ışıklandırılmış, her tarafa tahta masa ve sandalyeler serpiştirilmiş, masaların üzeri ise yiyecek ve içeceklerle donatılmıştı.


İşte yine bu zevkli üç akşamdan birinde, uzaktan gelen misafirler olduğumuz için çok rağbet ve saygı gören masamıza ufak tefek ve orta yaşın biraz üzerinde bir adam geldi. Düğün sahibi -ki kendisine de “efe” diye hitap ediliyordu- “<ı>oo..Efem, hoş geldin” diyerek buyur etti adamı masamıza.


Önce bizleri tanıttı “efe” diye hitap ettiği ve saygı gösterdiği kişiye. Sonrasında da adamı bize tanıştırdı: “<ı>Köyümüzün efelerinden, Yirmi altı kardeşimiz.” Bizler “<ı>nasıl yani?” der gibi bakmış olacağız ki ya da muhtemelen zaten alışıklardı böyle bir tepkiye hemen ardından açıklama geldi:


“<ı>Yirmi altı efemizin, tam yirmi altı tane leşi vardır. İsmi oradan gelir.”


Daha fazla ayrıntısını sormadık. Belliydi ki bu Yirmi altı, canını sıkan tam yirmi altı kişinin icabına bakmış ve nam salmıştı. Haklı mıydı, haksız mıydı, hoş haklı olsa da can almak doğru muydu, değil miydi gibi işin ciddi yönleriyle ilgili çok şey söylenebilir.


Ama sorarım size, hiç hayatınızda, lakabı bu kadar orijinal olan başka biri tanıdınız ya da duydunuz mu?


Not: Yazı fotoğrafı temsilidir ve anlatılan olaydaki kişilerle ilgisi yoktur.


@Geçen sene bugün “Atlas Jet’in Reklam Ajansını Tebrik Ediyorum”: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=15632


@Geçen sene bugün “Balıkçı Dediğin ‘Kodu mu Oturtacak’ Kardeşim”: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=15674

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..