Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '12

 
Kategori
Güncel
 

Çok matrak bir yazı …

Çok matrak bir yazı …
 

Meğer kıyamet telalarının 2012 yaklaşımı boş değilmiş… Yeni Maya takvimlerinin bulunuşuyla kıyametten kurtulduğumuzu sanmış bir ‘Ohhh…’ çekmişiz ama boşaymış. Çünkü kıyametin yaşanması için ille de dünyanın tepetaklak olması gerekmiyormuş. Kurulu düzenin alt üst edilmesi, ilericilik adına geri geri koşulması, doğal felaket bahanesiyle göze kestirilen yerlerin gaspı yetiyormuş!

Hak-hukuk, Gak-guguk… Muhalefet pek uyduruk!

İlkokuldan beri bize, 19 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla yurdun düşmandan temizlenme hamlesinin başladığı öğretildi. Cumhuriyet’in nasıl zorluklarla yerleştirildiği, devrimleri, Atatürk’ün sanata-sanatçıya verdiği değer, medreselerin kapatılması, yerli malının üretimi için yapılan hamleler, mülkiyeti-kişilik haklarını düzenleyen medeni kanunlar ve daha neler neler… Bizler bunları, Cumhuriyet’in modern Türkiye’ye getirisi olarak belledik! Sonra üniversiteye girdik… Mülkiyetin ‘Ayni hak’ yani herkese karşı ileri sürülebilir bir hak olduğunu kavradık. Mülkiyetin devlet adına güvencesi, kökü 21 Mayıs 1847’ye uzanan ‘Tapu ve Kadastro Teşkilatı’ydı… Tapular da, mal sahipliğine teminat! Bizlere genelde kanunların özelde tapunun amacının, vatandaşı ve edinimlerini korumak olduğu söylenmişti. Biz, bunları Anayasa’nın güvencesiyle öğrendik. Gün gelir yeni kanunlarla haklar gasp edilir diye hiç düşünmedik!

Nitekim bayramlardan eğitime, sağlıktan sanata bir dizi değişimin yaşandığı ortamda, korku sopasına çevrilen Marmara Depremi, bahane oldu mülkiyet gaspına. Depremle artçılarını atlatarak zaten doğal sağlamlık testine tabi tutulan ve yüksek yüksek kulelerle hava koridorları kapatılan İstanbul, ‘kentsel dönüşüm’le tapu ihlali önderliğe soyundu.

Dönüşüm yap. İyi, güzel. Ama yaparken hak yeme! Adamın şehrin en iyi yerinde tapulu mülkü var. Yıllarca vergisini ödemiş. Kat parası kadar para çıkmış cebinden. Atadan miras kalmışsa bir de onun vergisini vermiş. Niye? Günün birinde bir kanun çıkartılarak elinden alınsın diye mi? Deprem bahanesiyle, tapunun dokunulmazlığı ihlal edilsin diye mi? Misal Tarlabaşı’nda müstakil evi olan bir ne yapacak bu yasa karşısında. Parası varsa kendi yeniden inşa edecek. Buna çoğunluğun gücünün yetmeyeceği kesin. O durumda ne olacak? Bu değerli yerdeki arsa metazori olarak hooop rantçılara geçecek Allahlık vatandaşa da Allah’ın dağındaki TOKİ binasından yer düşecek! Yıkım kararına karşı dava açmayı engelleyecek maddeyle kanun da rantçıların sopası… Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötekmiş ya… Rantçılara karşı gelenin hakkı da, HAPİS cezası! Oh ne ala memleket… Havasına suyuna, taşına toprağına… Ölü toprağı serpilmiş muhalefet kanadına…

Osmanlı’da bile ‘hak arama’ imkânı varmış! Hatta rivayet odur ki, devrin mahkeme kapısında ‘Hakkını aramayan eşşektir’ yazarmış… Şimdi yıkım kararına karşı dava yolu kapatıldığına göre, rantçıların deprem bahanesiyle gözüne kestirdiği yerde mülkü gasp edilen vatandaş acep ne ola? Hoppalaaa… Cuppalaaa… Vatandaş ne olursa olsun, sen malı cukkalaaa!

Kamutaydan idmana… Kondum sanat dalına!

Biz ‘hak-hukuk’ Millennium’u devirip kıyametin başlangıç yılına erişirken gördük ki, onca öğrenmemiz havanda su dövmekten ibaretmiş. Yaşamın gerçekleri ‘gak-guguk’muş… Bir de saman altından yürütülen ‘yamuk’muş! Suyun kaynadığını hissetmeyen kurbağa gibi, kendi kendine bayram ederken ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ aymazlığındaki gafiller… Göz açıp kapatıncaya dek değişiverirmiş tüm doğru bilinenler!

‘Bugün 23 Nisan neşe doluyor insan… Kamutay bugün doğdu saltanatı boğdu’… Rahmetli anacığımla birlikte söylerdik… Kamutay’ın saltanatı gerçekten boğup boğmadığını düşünmeden! Hani, geçici ölüm hali yaşatan kandırıkçı ilaçlar var ya acaba onu mu içmişti saltanat; Kamutay, boğduğunu sanıp bayram ederken? ‘Kamutay yani Meclis 23 Nisan’dan çok önce de vardı’ gibisinden yazılarla körüklendikçe bu sanı, insan kendini alamıyor bunları düşünmekten.  

Geçtik Nisan’ı geldik Mayıs’a… 1912’den beri ‘İdman Şenlikleri’ için seçilen aymış! Bunu medya aktarımlarından öğrendik. 19 Mayıs’la sporun bileşimi de 1938 yılına rastlarmış. Sözde, o dönem yükselişe geçen ‘fert yok, cemiyet var’ faşistliğinin sportif gençlere itibar etmesinden kaynaklanmış! Stadyumdaki hareketlerin özünde de, ‘tek olamazsınız’ mantığını sürdürmek yatıyormuş. Bir süre köşe yazıları ve söyleşilerle verilen aktarımların ardından koptuk zaten stadyumlardan. Birkaç derbi maç sonra stadyum da kalmayacak zaten yakılmaktan! Baskın, basanınsa ‘düzen, düzenindir’ mi demek lazım? Kazim’a Ne lazım?.. Döngel Karhânesi… Bu filmler şahanesi, vardır hepsinin bahanesi!

Gözünü sevdiğimin sineması… Ne güzel hem ilham oluyor hem de kendi yağında kavruluyor. Siz hiç ‘Devlet Sinemacısı’ gördünüz mü? Yok. İşini doğru(!) yapan alıyor Bakanlık desteğini, çekiyor filmini. Mis gibi uygulama. Tiyatroculuktan sinemaya atlayıp tele-vizyon olan ve bir dolu filmdeki ezan sesini unutanları geç… Gel tiyatro, bale, opera gibi kültür-sanat olayına… Devletten maaş aldıkları yetmiyormuş gibi bir de ‘Devlet Sanatçısı’ filan olup fiyaka yapıyorlar ortalıkta. Üstüne üstlük para da kazandırmıyorlar devlete! Cık, cık cıkkk… Devir, sinekten yağ çıkartma pardon ‘iktisadi özelleştirmeyle kalkınma’ yapma devri! Öyle içine tükürülecek şeylere para ödenir mi? Sanat icra etmek isteyen ya tıpkı ‘kentsel dönüşüm’deki gibi, kendi tiyatrosunu kendi yapacak ya da devletin uygun gördüğü oyunları icra edip parasını ‘pocket’ine koyacak… ‘One minute’ sayın okurlar! Bakınız bu da, güzelim mevkilerden sürülüp TOKİ konutlarında mecburi ikamete uygun düştü! ‘Uysa da uydu, uymasa da uydu’ demiş ya Karadenizli… İşte o hesap.

‘Matrak’ darbesinde ayakta kalmak…

Gelelim gündemin en matrağına… ‘Matrak’, günlük kullanımda ‘gülünç’ anlamına gelen bir sözcük. ‘Muhteşem Yüzyıl’ sayesinde varlığından haberdar olduğumuz ‘Matrak’ ise ucu yuvarlatılmış değneklerle yapılan bir Osmanlı mücadele sporu! Bir elinde ‘Matrak’ diğerinde, kalkan… Darbelere rağmen ayakta kalan taraf, kazanan!

NTV’deki açıklamalardan öğreniyoruz ki, günümüzde de bu sporun meraklıları varmış ve çalışmalar yapılmaktaymış. ‘Matrak’ta aslolan, karşıdakinin kafasına sopayla vurmak. Galiba ‘futbol şikesi’ afyonuyla uyutulanların yaşamdaki yeni düzenlemeleri kavrayabilmeleri için en iyi çare ‘Matrak’ oyunu! Nasılsa, 7’den 77’ye herkes oynayabilirmiş. Çok matrak yeniliklere karşı çek bir ‘Matrak’… Aman dikkat, tepeden darbeli olmasın… Yıkar adamı maazallah!

Anibal GÜLEROĞLU

                                                                                                   

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..