Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çok saygılı, saygısız

Çok saygılı, saygısız
 

İzmir metrosunda şöyle bi durum var: ara duraklarda, kapılar açıldığı an, yolcuların giriş ve çıkışı savaş haline geliyor. Buna neden sürücünün, kapıyı açtığı anla, kapadığı an arasındaki sürenin 5 saniye olması olabilir. Bu yüzden de, insanlar kendisini içeriye bi an önce atsam telaşında oluyor. Tabii içeriye girmelerinin mümkün olması için, inen yolculara öncelik verilmesi gerekiyor. Ama bu genelde olmuyor. Hep bi bağrışma, söylenme, en azından bırrrlayarak inmenize neden oluyor.

En sonunda metro yetkilileri, “lütfen inen yolculara öncelik tanıyın” özlü sözünü, her kapı açılışında anons ettirmeye başladı da, bir nebze olsun, yarım milim medenileştik mi? Hayır, hayır, hayırrrrrrr!

Adamlar, kadınlar, yaşlılar, gençler gene hurraaaa içeriye, Orta Asya savaşçıları gibi dirsekleriyle, omuzlarıyla inen yolcuya patlata ede içeri giriyor. Ve bu da inen yolcuyu sinir ediyor. Vagona savaşarak girme azminde olan yolcu, sözüm sana; on bilemedin on beş dakka sonra sen de inen yolcu olacaksın. Sana da aynısı yapılacak. O zaman da biraz önce yaptığın hareketi, insanları kınıyarak, yapmayın, durun, hopp çıkalım önce diye höyküre höyküre bağırcaksın. Evet biliyorum, herkesden çok sen bağırcaksın. Hayır anlamadığım zaten yolculuk çok kısa sürüyor ve vagonların içi klimalı. Son durakta insen bile, mutlaka ara durakta yolcu iniyor ve gene oturma şansın oluyor.

Dün akşamüstü şöyle bir olay gerçekleşti. Konak'tan Bornova'ya gitmek üzere vagona girmek için, vagondakilerin çıkışını beklerken 60 yaşlarında bir çift, milletin üstüne üstüne nasıl bodoslama giriyor, görseniz yayından fırlamış ok sanırsınız. Adamları eziyor resmen. O karı koca kadar azılısı yoktu binenlerin içinde. En sonunda 30 yaşlarında efendi bir adam, “bir bekleyin beyefendi, herkes çıksın, çıkmalarını bekleyin ki, girelim, milletin üstüne üstüne de gidilmez ki” diye ikaz edince, hem suçlu hem güçlü kadrosundan olan adam, ikaz eden gence, yüzünü ekşitip, kaşlarını çatarak “suussss, terbiyesizzzzz, sen nasıl konuşuyorsun kendinden 30 yaş büyük insanla” diye cevap vermesin mi? Sanki karşısındaki beş yaşında bir oğlan çocuğu, onun da bu oğlan çocuğunu azarlama yetkisi var. Hayır bu adamın derdi, oturcak yer bulmanın ötesinde, ters yönde gitmemek için, milleti ezme azmindeydi. Fakat o genç adam, yaptığı terbiyesizliği yüzüne tokat gibi patlatınca, adam rezil olduğunu hissedince, zeytinyağ ve su devreye girdi, adam bu durumda zeytinyağ oldu.

Durun şimdi, genç adam; “ben terbiyeliyim efendim.” gerçekten de adam terbiyeliydi. Asıl terbiyesizin kim olduğu da böylelikle onaylanmış oldu.

Bu suçlu ve güçlü kadrosundan olan adam, yaşlı diye kendisine saygı gösterilmesini istiyor. Sen başkasına saygı göstermezsen, diğer kişiler sana niye saygı göstersin ki? Yıllar senin gençliğinde var olan terbiyesizliğini, küstahlığa evirmişse, kimseden saygı bekleme.  

Var öyle insanlar. Kendilerine her daim saygı gösterilmesini isteyenler.

Herşey karşılıklı. Özellikle şu saygı dediğimiz olgu! Kimseyi sevmek zorunda değiliz, içimizden gelirse sever, gelmezse sevmeyiz. Ama kişiyi sevmesek bile, kişisel haklarına saygı duymak zorundayız.

Kimse gençliğinin, yaşlılığının, kadın olmanın, erkek olmanın ona bir takım haklar verdiğini düşünmesin. Kendinde öncelik hakkı, diğerlerinin hakkını gasp etme, arkasından konuşma (dedikodu) gibi.

En azından bunu bilsin, yaşlılık, gençlik, güzellik, çirkinlik gibi bi çok olgu; bizim kimliğimizi oluşurmadığı gibi, başkalarından üstün ya da aşağıda olduğumuz hakkını vermez.

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..