Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '12

 
Kategori
Teknoloji
 

Çok sosyalim ama dört duvar arasındayım…

Sosyallik her görüşe göre farklı anlamlar taşıyabilecek bir kavram. Çünkü her kişiye göre sosyallik kavramı değişebiliyor ve farklı yorumlanabiliyor. İsterseniz sosyallik kavramının ortaya çıkışını ve temelde ne anlama geldiğini Alman sosyologlarının ilk kuşağından olan ünlü sosyolog George Simmel’in yorumuyla anlamaya çalışalım.

George Simmel  sosyallik (sociability) terimini XX.yüzyıl başlarında ortaya çıkarmıştır. Yine kendisinin yorumuna göre sosyallik, bireyin diğer bireylerle kurduğu kişisel ilişkilerini bütün bireylere yansıtmasıdır. Bu anlamda aile üyeleri, akrabalar, arkadaşlar, dostlar, komşular, iş arkadaşları ve benzeri kişiler arası tüm ilişkiler sosyallik kavramının içine girmektedir.

Sosyallik kavramının düzeyi, bireyin düzenli olarak ilişkide bulunduğu kişilerle oluşturduğu sosyal ağın genişliği ve darlığı boyutunda ölçülebilmektedir. Bir bireyin etrafında oluşturabildiği sosyallik boyutu aynı zamanda o bireyin sosyal sermayesini de yansıtmaktadır.

Sosyallik hakkında George Simmel’den kısa bir ansiklopedik bilgi verdikten sonra birazda sosyallik kavramının günümüzde ne anlama geldiğini inceleyelim. Bu incelemeyi isterseniz iki örnekle devam ettirelim.

Birinci örneğimizde bir aile var:

Kendilerinin çok sosyal bir aile olduğunu iddia ediyorlar. Aile bireyleri, çocuğundan, ailenin reisi babaya kadar bütün komşularıyla iyi ilişkiler içerisinde. Kadınlar kendi aralarında günler düzenliyorlar. Evlerindeki eksiklikleri sıkılmadan ve çekinmeden birbirlerinden isteyebiliyorlar. Çocukların ise en yakın arkadaşları ikamet ettikleri binadaki komşuların çocuklarından oluşuyor. Tabi bu sosyallik sadece bina ile kalmıyor. Bulundukları sitede herkesin tanıdığı, sevdiği ve saydığı bir aile konumundalar. Tabi bu sitedeki bütün aileler için de geçerli.

Bu örnek, sosyologların tavsiye ettiği ve belirttiği tarzdan bir sosyallik anlayışını gözler önüne seriyor. Avrupa’da ve Dünya’da yaygınlaşan psikoterapist kavramının, ailelerin arasında kaybolan sosyallik kavramından ortaya çıktığını bilmekteyiz. Türkiye’de bu kavramın yaygınlaşmamasının en büyük sebepleri ise, aileler arası dayanışma, herkesin birbirleriyle konuşabilmesi ve insanların içini dökebildiği kahvehaneler. Gelelim ikinci örneğimize.

İkinci örneğimizde ise yine bir aile var:

Bu ailede ilk aile gibi kendilerinin çok sosyal bir aile olduğunu iddia ediyor. Fakat bu ailenin sosyalliği biraz daha geniş çevreleri, şehir dışını hatta ülke dışını kapsıyor. Ama bu ailenin sosyalliğinin bir farkı var. Bu aile sosyallik işlemi yerinden kalkmadan dört duvar arasından yönetiyor. Bu yönetme işinde ailenin en büyük desteği elbette ki çağımızın iletişim aracı internet. Devamında ise Facebook, Twitter, Myspace, Friendfeed, Sosyomat tarzı yerli ve yabancı siteler desteklerini sağlıyorlar. Doğum günlerini Facebook’tan kutluyorlar ve mutlu anlarını yine buradan yayınlıyorlar. Anlık gelişmeleri Twitter’da kısa cümlelerle anlatırken, hayatları ile ilgili detaylı bilgileri Myspace’de değerlendiriyorlar. Derken sosyallik kavramı bir anda dijisosyallik ismine bürünüyor.

Bu iki örnekten hangisi doğru veya hangisinin yapılması gerçekten gerekli sorusunu siz değerli okuyucularımıza bırakırken kısa bir yorum yapmaktan da kaçamıyorum.

Bence hem kişisel temas, hem de dijital temas gerekmekte. Bu saydığımız sosyal içerikli sitelerin hepsini birden kullanmamıza belki gerek yok ama çağın gereğini elbette yerine getirmemiz gerekiyor. Ama birinci örnekteki kişisel teması da ihmal etmeden yapmak gerekiyor.

Dört duvar arasında sıkışıp kalmadan bir sosyalleşme mantığını benimseyelim diyorum, siz ne diyorsunuz?

Sosyalleşmek ve kurallarını yerine getirmek dileğiyle…

 

 
Toplam blog
: 6
: 553
Kayıt tarihi
: 17.12.11
 
 

Alternatif Medya şirketinde Genel Yayın Yönetmeni olarak çalışmaktayım. Ayrıca Yönetim Haber (www..