Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '11

 
Kategori
İnançlar
 

Çok tanrıcılıktan kalan miras: "Büyülü Dualar" ve "Mübarek Zatlar"(2)

Çok tanrıcılıktan kalan miras: "Büyülü Dualar" ve "Mübarek Zatlar"(2)
 

kapak resmi: evi koruma muskası


Antik Çağda Apollon’a adanmış tapınaklarda sezgi güçlerini tanrı Apollon’dan aldıklarına inanılan rahipler ve rahibeler bilicilik yaparlardı. Sorunu veya sorusu olanlar tarafından tapınakların önünde önce bir ücret/sunu ödenir, hayvan kurbanı da yapılırdı. Kurban kesildikten sonra içeri yollanır, cevabı istenen soru yazılı olarak görevli rahibe verilirdi. Apollon’a övgü şarkıları arasında, soru kâğıdı özel bölmede bulunan Pythia´ya gönderilirdi. Pythia istek üzerine transa geçer, çoğu manasız, saçma sapan sözler söyler, ama Pythia’nın ağzından konuşanın Apollon olduğuna inanılırdı. (Bu bazı şeyhlerin, dedelerin, hazretlerin ağzından konuşanın Peygamber, Mevlana veya hazreti bilmem kim olduğu iddiasına ne kadar da benziyor değil mi? Bunlar arasında Kur’an ayetlerini yanlış söyleyenin bile yanlış yaptığına değil, “Allah’ın yazılı ayeti bu mübarek zat aracılığı ile düzelttiğine” inanılanı bile vardır. Kur’an’ a göre ise, ölenin ruhunun dünya ile ilişiği kesilir. Ölenin ruhu ortalıkta gezmez, başka bedene girmez, dirilere danışmanlık yapmaz, türbesinde abdest alıp namaz kılmaz! Geri gelmek istese de gelemez.) Bu trans esnasında söylenen anlamsız sözler daha sonra ilgili rahiplerce yorumlanarak anlaşılır hale getirilir, sonuç dilek sahibine bildirilirdi. 

Bir Apollon tapınağındaki yazıtta şöyle diyor: 

“ Tanrıların rahibesi Ammias ve onun çocukları(…) Eğer birisi benden gerçeği öğrenmek isterse, bu sunağa gelip dua etmesine izin verin. O, her zaman gece ya da gündüz bütün dileklerini elde edecektir." 

İlk çağlarda ve ilkel kabilelerde büyücüler, rahipler kutsaldır. Çünkü onlar sıradan insanların bilmediklerini bilir, gaipten, ruhlar âleminden haberler verir, iyi ve kötü ruhlarla temasa geçer, ölmüş ataların ruhlarına danışır, onlarla işbirliği yaparak yaşayanlara yardım ederler. 

Bitkilerden ilaç yapar, iyi ruhları aracı olarak kullanarak kötü ruhları defederler. 

Büyüler, muskalar yaparlar. 

Büyü yaparken anlamını sadece kendi bildikleri büyülü sözleri, şu ya da bu kadar kez söylerler. ( Şu ya da bu kadar defa okunması gereken dualar, muskaların x kere katlanıp, y kere sarılmaları, öbür aleme, kötü vaya iyi ruhlara ilişkin özel semboller, şekiller taşımaları bunların şekil değiştirmişidir.) Bu sözlerle transa geçer ruhlar âlemindekilerle ilişki kurarlar. 

İnsanlar onlara saygıda kusur ederlerse, onların emrindeki kötü ruhlarla kendilerine zarar verebileceklerine, çarpılacaklarına inanırlar. 

14. Dalai Lama, 13. Dalai Lama’nın reenkarnasyonudur. (Aynı ruhun yeniden bedenlenmişidir.) Bu Dalai Lama daha 2 yaşındayken gösterdiği mucizelerle öncekinin yerine geçtiğini kanıtlamıştır. 

Şamanlık da sonradan öğrenilmez. Önceki atadan sonraki torunlardan birine geçer. Torun bu yeteneği ve şaman olmayı reddederse delirebilir. 

Hıristiyan Katolik inancında da diğer kardinaller tarafından seçimi yapılan Papa yanılmazdır. Ayrıca ruhban sınıfı ve Papa “Tanrının oğlu İsa” tarafından verilmiş olan günahları affetme yetkisine sahiptir. 

Hıristiyan veya Yahudi din adamlarının kutsal olmaları, günahları affettirme, dilekleri iletme ve cennete gitmede insanlar ile Allah arasında aracı olmaları yanlış, bunu Müslümanlar yapınca doğru mu olmaktadır? 

İlk çağ kralları, firavunlar hep tanrının oğlu veya tanrının yeryüzündeki vekili, bazen de kendileri tanrıdırlar. 

İslam ise ne kutsal insanı, ne de seçilmiş bir din adamları sınıfını, ruhbaniyeti kabul eder. Evlenmemek, elini eteğini dünyadan çekmek, toplumdan kopmak gibi tavsiyeleri yoktur. Marifet kötüden, pisten kaçmak değil, pisin içinde temiz kalabilmek, iyiliğe ve barışa hizmet edebilmektir. Kendini bir şeylere adadığını söyleyerek çalışmayıp yardımla yaşamak değil, çalışmak hem kendine bakmak, hem de güçsüze destek olmaktır. 

Ancak, şeyhlerin, dedelerin, efendilerin hep üstün güçler, hatta Allah tarafından seçilmiş din adamları, kutsal insanlar olduğu inancı vardır. Bu kişilerle ilgili olarak anlatılan rüyalar, çoğunun kerametleri vardır. 

İnananlarına göre, şeyh, efendi, dede, ermiş kimsenin ulaşamayacağı kaynaktan bilgi, şifa, şer getirir. Eline, eteğine dokunan ilgili kişiye ulaştırır. 

Bu kutsal kabul edilen kişilerin isimlerine eklenmiş tumturaklı isimleri, hatta diğer akrabalarının sahip olmadığı şecereleri vardır. Bu şeyh veya dedeler Kürt, Laz, Acem, Trakyalı, nereli olurlarsa olsunlar atalarının soyu çoğunlukla, Arap ırkından olan Hz.Muhammet’e, Hz.Ali’ye, ya da bir şekilde Peygamber ailesinden birine çıkar. 

Çoğunluğa göre, ortada eğer insan, hayvan şeklinde bir şekil, resim, put yoksa şirk tehlikesi yoktur? O yüzden kimsenin Allah’a yakınlaşmada aracı olarak kullanmayı aklından bile geçirmediği, adak adayıp mum yakmadığı heykellere, resimlere put denirken, ölüleri, mezarları, dağı, taşı adaklara boğup dileklerini Allah’a aracı olmaları için kullanmaya çalışanlar yaptıklarının şirkin alası olduğunu düşünmezler bile! Üstelik bu dileklerin hepsi de dünyevi taleplerdir! 

Kur’an “Ölülere işittiremezsin” (Neml, 80; Rum, 52) diyor, ama çoğunluğa göre, ölüler hem adakları görüyor ve kabul ediyor, hem de dilekleri işitiyor ve Allah’a iletiyorlar? 

Rüşvet ve torpil ne için vardır? Ya, hakkınız olan bir şeyin rüşvet ve torpil yüzünden başkaları tarafından gasp edileceğinden, size verilmeyeceğinden korktuğunuz için, ya da hakkınız olmayan şeyi almak için! Ölüye (türbeye, yatıra) adak/kurban rüşveti vererek onu Allah’a karşı torpil olarak kullanmaya çalışmanın temelinde ne vardır? Allah (hâşâ) hakkınız olanı size vermeyecek veya torpiliniz olduğu için hak etmediğinizi mi verecektir? Ya da, torpiliniz var diye başkasının hakkını size mi verecektir? O yatırı bilmeyenlerin ve gitmeyenlerin, yani uygun torpili olmayanların eli boş mu kalacaktır? Böyle bir haksızlık, hakkın ve adaletin tek sahibi, belirleyicisi, hüküm gününün Tek sahibi, isimlerinden biri Hakk olan Yüce Allah’a mal edilebilir mi? 

Diyelim ki, gerçekten rüyalar vardır. Bazı kişiler din ilminde ve inançta diğerlerinden öndedirler. Ama bu diğer insanlara karşı bir üstünlük veya aktarılabilen bir özellik, Allah’a yakınlaşmada aracılık vesilesi olabilir mi? Allah sadece seçtiği bazı kullara değil, kendisine inanan her kuluna yardımcı değil mi? Allah'ın Rahmeti hepimize yetecek olandan çok çok fazla, sonsuz değil mi? Her isteyen kişi, kula kul olmak yerine, kendini geliştirerek o hayran olduğu insanların ulaştığı seviyeye gelemez mi? 

Kimse kimseye sevaplarından pay verebilir veya günahlarından bir kısmını üstlenebilir, ya da Allah adına affedebilir mi? 

Her benlik kendi yaptığından ve Allah’ın kendisine verdiği aklı işletmekten sorumlu değil midir? 

Dokunmakla olsa Peygamberler niye konuşmak, tartışmak ve hatta savaşmak zorunda kalsınlar? Niye onlara yakın aile bireylerinden bile (Lut Peygamberin eşi, Nuh Peygamberin oğlu, Hz.Muhammetin amcası, lanetlenen Ebu Leheb gibi) inançsızlar çıksın? 

Hangimizden hangi günahları affedeceğinin bilgisi sadece Allah’ta olup hüküm gününün Tek sahibi o değil midir? 

Kendi aklını kullanmayan insan kendini nasıl geliştirebilir? 

O halde kula kulluk etmek ve şirke batmak niye? 

Her benliğin kazandığı kendi üstünde kalır. Hiçbir günahkâr bir başka günahkârın yükünü taşımaz.”(En’am 164) 

O'nun yanında birilerini daha veliler edinerek, ‘Biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz.’diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.”(Zümer, 3) 

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..