Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '08

 
Kategori
Kitap
 

Çöl çiçeği masalı (*)

Çöl çiçeği masalı (*)
 

Tufan Erbarıştıran "Çöl Çiçeği Masalı"yla televizyonda.


“Onun adına çöl çiçeği derler, haftada yarım fincan su verirsen, uzun süre yaşar.”

Çöl Çiçeği Masalı’ ndan

Kimi zaman doğaüstü güçlere yer veren, kimi zaman gerçekçi, destansı ya da alaylı anlatıya dönüşen masal, sözlü Halk yazınının en eski biçimlerindendir. Yerli, yabancı ya da yerel masallardan yapılan derlemeler, masalın günümüzde de büyük ilgiyle karşılandığını gösterir.

Tufan Erbarıştıran’ın Eylül ayı içinde ikinci baskısı yapılan Çöl Çiçeği Masalı romanını okumaya başlarken, çocukluğumun masalsı dünyasına döndüm. Masalın gizemiyle karşılaşacağımı sezerek… Kısa sürede okuyup bitirmek yerine, arkası yarın gibi yavaş yavaş, sindire sindire okudum. Bitmesini istemiyordum sanki. Bugün de bitirdim yazının ardındaki dünyayı, sözcüklerin ardındaki gizi geride bırakarak.

Tufan Erbarıştıran deneme yazılarıyla çeşitli dergilerden bildiğim ve saygı duyduğum bir ad. Kendisiyle bu yılın başında İzmir Öykü Günleri’nde tanışmıştık. O günlerde söz etmişti İzmir’de yeni bir yayınevinin yaşama geçeceğinden. Nisan 2008’de 5 kitapla Şenocak Yayınları merhaba dedi yayın dünyasına.

Ağustos ayı ortalarında TRT-2’de hazırladığım Kitap Köşesi izlencesi için Erbarıştıran’la söyleşi yapmıştım. Bu ilk romanını 6 yıllık yoğun bir araştırma sonucunda hazırladığını söylemişti.

Roman, Cezayir’de 1788 yılında çölün kıyısında, küçük bir köyde yaşanan olayları konu alıyor. Susuzluğun pençesinde kıvranan, dinine bağlı insanların yaşadığı bu küçük köyde gelenekler, kurallar, baskılar var. Kadınlar erkek egemenliği altında kapalı bir yaşam sürüyor.

Köyü uyanık, parac tutkunu, çıkarcı bir imam yönetiyor. İmamın çevresinde kendisi gibi kötü niyetli Cabbar, Hasan, Vedii, Salim gibi insanlar var. Köydeki su sıkıntısı, bu açık gözleri harekete geçiriyor. Amaçları kuyularda cin var korkusuyla, insanları su satmak ve daha çok para kazanmak… Romanın içinde gerçeği arayan kişiler ise; Fatma, Davut, Ahmed, Afra, Zişan, Cebile, Halid, Kasım...

Durumdan kuşkulanan, gözlediği bazı davranışlardan ürküntü duyan Fatma, köyde garip olayların yaşandığının ayırdına varıyor.

Fatma çevresine göre oldukça akıllı, gözü kara, atak, zeki bir kız. Babasının ölümünden sonra Annesi ile Cezayir'e göç ediyor. Anne Ayşe, Cezayir'deki gelenekleri, dar görüşlülüğü nedeniyle İspanya'dan hoşnut değildir. O yüzden Fatma’yı kendi köyünde yetiştirmek ister. İspanya’da kalırsa, kızının elinden kayıp gideceğini düşünür.

Tüm bu kapalı, baskıcı oluşuma karşın aşklar da giriyor araya. Önce Zişan ve Ziyad arasında alevlenen, daha sonra kaçırılma eylemiyle son bulan bir aşk… Olayların akışı içinde bir de Fatma’yla Kerim arasında yaşanan aşk’lı günler…

Erbarıştıran’ın romanında sık rastladığımız karakterlerden biri de Masalcı Davut'tur. Söyleşide Erbarıştıran’a bu kişiyi sorduğumda “Masalcı Davut benim de çok severek yarattığım bir karakterdir. Masallarında çocuklara romanın aslında konusunu anlatmaktadır.” diye yanıtlamıştı.

Bilge Ahmed ileriyi gören, aydın düşünceli bir adamdır. Fatma'ya sürekli yardım eder. Pisagor öğretisinin yer aldığı gizemli kitap, Fatma'nın yaşamını değiştirmeye başlar. Kitapta anlatılan kız Fatma mıdır? Bu sorunun yanıtını elbette okur arayıp bulacak.

Köyde gizli kadın ticareti yapılmaktadır. Cebile Hıristiyandır ve köle olarak satılır. Onun öyküsü de dramatik bir biçimde gelişir, yaşamı hüzünle sonuçlanır. İmam ise her şey ortaya çıkınca camiye saklanır. Orada kimse onu öldüremez diye rahattır. Romanın başlarında da sık sık ortaya çıkan, imamı kaç kez sokmak isteyen sarı benekli yılan tarafından öldürülür.

Romanın sonlarına doğru Fatma elde ettiği başarıyı Tanrı'nın ona verdiği bir ilahi elçilik görevi olarak yorumlar. Ahmed buna karşı çıkar. Romanın ortalarından itibaren Ahmed ve diğerleri her şeyin masal, kendilerinin de masal kahramanı olduklarını görmeye başlarlar.

Bilge Ahmed asıl gerçeği anlar. Kendilerinin bir masal içinde yer aldıklarını, yazarın onlara böyle bir oyun oynadığını kabul eder. Yazar kahramanına şu sözleri söyletir: “Hepimiz bildiğimizi sandığımız, ama asla bilemeyeceğimiz bir âlemde yaşıyoruz. Burası öyle bir yer olmalı ki, gördüğümüzü, dokunduğumuzu tat aldığımızı, hatta yaşadığımızı sandığımız tüm bu şeylerin her biri önceden yazılmış olmalı. Bir başkası tarafından, harflerle, kelimelerle, belki de bir masala dönüştürülmüştür. Bilemiyorum. Bizler ‘önceyi ve şimdiyi’ geleceğe taşımak için sözcüklerin ardındaki ikinci, üçüncü, dördüncü... gizleri çözmeliyiz.”

Erbarıştıran, bir yandan dinsel öğretilerin ışığında gerçek arayışını sürdürürken, öte yandan kutsal kitapların mistizminde yer alan sözün gücünü, romanın sayfaları arasında bize sezdiriyor.

Kimi inançlarda yer alan yazgı konusuna da sorularla yaklaşıyor: Her birimiz, daha önceden tasarlanmış birer öykü kahramanı mıyız? Her öykü bizimle başlayıp bizimle mi bitiyor? Belki de biz, bu öykünün hem kahramanı, hem yazarı, hem de yazgısını kurgulayan kişileriz?!

Çöl Çiçeği Masalı’nı okurken, kendimi hem bir serüvenin içinde gibi duyumsadım, hem de farklı konularda düşünme olanağını buldum. Umarım bu romanı okuyanlar da bu tadı yaşayacaklardır. Çöl Çiçeği Masalı’nı okumanızı salık veririm.

(*) Çöl Çiçeği Masalı, İzmir’de Şenocak Yayıları arasında çıktı. 1. Baskı Nisan 2008. 472 sayfa. ( Tel.0232 446 18 40 e-posta: info@senocakyayinlari.com )

 
Toplam blog
: 178
: 1483
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

1946 yılında Gaziantep’in Oğuzeli ilçesinde doğdum. İlkokulu aynı ilçede, ortaokulu Ceyhan’da, li..